Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Yaratıcılığın iki Yüzü: Deha ve delilik

        Ece ULUSUM / HABERTÜRK PAZAR

        Çiçeği burnunda doktor Sigmund Freud yıllar boyu cevaplanamayan bir soruya kafayı takmıştı: “Yaratıcı insanların bir ortak noktası var mı?” Aylarca Dostoyevski, Beethoven gibi dâhilerin hayatlarını ve eserlerini inceledi; sonunda bir teşhis koydu: “Sanat yaratıcılığı olan kişiler nevrozlu, hastalıklı bireylerdir...” Bu sonuca, ele aldığı kişilerin toplum baskısıyla engellenen dürtüleri düş gücüyle pekiştirdiklerini keşfederek ulaşmıştı. Oysa ondan çok önce Aristoteles, felsefe, politika ve sanat alanlarında yaratıcı kişilerin melankoliye yakın olduğunu defalarca söylemişti; geç kaldın Freud! Yine de Deliliğin Tarihi kitabında “yaratıcılığın deliliğin tatmini” olduğunu söyleyen Fransız filozof Michel Foucault’yu geçtin! Ve konu hâlâ ilginç. 2000’lere kadar yapılan 29 araştırmadan 14’ünde böyle bir bağlantı bulunmuş, 15’inde bulunamamış; skor 1-1. Biraz irdelemeye kalkanın, deliliğe övgüye başlaması muhtemel!

        Neticede bu sorunun cevabını bugün bile doğru dürüst bilmiyoruz. Ama merak uyandıran ilginç örnekler çıkmaya devam ediyor. Mesela genç kuşağın idollerinden Beyoncé’nin son albümü Lemonade tam anlamıyla patlama yaptı! Bugüne kadar yaptığı en iyi albüm olarak kabul ediliyor. Şarkı sözleri, müziği ve sesi daha cüretkâr ve etkili. Ve bu albümün altında manik depresif bir dönem yattığını kendisi söylüyor: “Albüm çalışmaları sırasında dünyada yaşananlardan çok etkilendim, annelik ile starlık arasında gidip gelirken kişilik bozukluğu baş gösterdi.” Üstüne bir de kocasının onu aldattığı dedikoduları çıkınca karşımızda asabi bakışları ve depresif duruşuyla yepyeni bir Beyoncé vardı. Tekrar soralım: Yaratıcılığı ruhsal dengesizlikler mi körüklüyor?

        ŞAİRLERİN YÜZDE 50’Sİ MÜZİSYENLERİN YÜZDE 38’İ

        19’uncu yüzyıl sonu ile 20’nci yüzyılın başlarında ressam, heykeltıraş, müzisyen, yazar, şair ve mimarlarda ruhsal bozukluk ve intihar eğilimi gözle görülür oranda artınca, bilim dünyası konuyu derinlemesine irdelemeye karar verdi. Bu konuda en çok referans gösterilen araştırmalardan biri, Amerikalı psikiyatr Adele Junda’nın 1980’lerde biten 17 yıllık çalışması. Tam 6 bin yaratıcı meslek sahibiyle görüştü ve ortaya acayip bir tablo çıktı. Görüştüğü şairlerin yüzde 50’si, müzisyenlerin yüzde 38’i, ressamların yüzde 22’si, heykeltıraşların yüzde 18’i ve mimarların yüzde 17’si ruhsal problemlerle mücadele ediyordu. Aralarında çok ünlü isimler de vardı.

        Amerikalı psikiyatr Dr. C. Stong ve ekibinin 2007 tarihli bir araştırmasına göre yaratıcı kişilerde en çok görülen ruhsal bozukluklar manik depresif durumlar, melankoli ve depresyondu. Özellikle de ressamlarda... Munch, paha biçilemeyen tablosunu aslında depresyon döneminin zirvesinde yapmıştı. Adı da boşuna “Çığlık” değildi. Sadece o değil Vincent van Gogh’un, Paul Gauguin’in, Salvador Dali’nin, Picasso’nun ya da Francisco Jose de Goya’nın çoğu resmi de öyle... Bu sanatçıları güncellersek eserleri en pahalı kadın sanatçılardan Yayoi Kusama ve bir taşla evlenen asabi Tracey Emily de eserlerinin yanı sıra hastalıklarından dolayı en çok konuşulan sanatçılardan.

        Günümüzde bile kitapları çok satanlar listesinden inmeyen Virginia Woolf en iyi yazılarını manik depresif dönemlerinde yazdı. Yönetmen Tim Burton’ın dünyasını bir düşünün. O tüm işlerinin altında ruhsal bozuklukları olduğunu peşin kabul edenlerden.

        CÜRET EDEBİLDİĞİN KADAR YARATICISIN

        Peki bu insanlar en kötü dönemlerinde nasıl oluyor da hayatının en iyi işini çıkarıyor? Makaleden makaleye okurken en açık cevap bir kenara fırlattığım bir sayfada çıktı. Yaratma Cesareti kitabının yazarı Psikiyatr Rollo May şöyle yazmış: “Toplumdaki sarsılmış benlik, ruh hastalıkları ve yalnızlık duygusu yaratıcılığa giden yolu açar.” Kişi ya o yolda ilerleyecek ya da gittikçe durumu kötüleşecek...

        Harvard Üniversitesi’nin psikoloji bölümünde hazırlanan bir başka çalışmada varılan şonuçsa, mutsuz ve depresif anlarda insanların beyindeki dosyaları daha çok kurcaladığı yönünde: Kişi farkında olmadan birçok resmi üst üste koyarak yeni fikirler ediniyor. Odaklanma sorunuysa alakasız fikir ve düşünceler arasında bağ kurabilmelerini sağlıyor. Fakat bu sadece başlangıç. Harvard Psikoloji Bölümü’nden Dr. Shelly Carson, yaratıcılık denen şeyin merkezinde cesaret olduğunun altını çiziyor ve “Ruhsal bozukluklarla ortaya çıkan umursamazlık ve cesaret, kişiye cüret etme gücü de veriyor. Hem kendi hem de toplum normlarının sınırlarını zorlamaya itiyor” diyor. Üstelik bu, diğer insanlarda hayranlık bile uyandırıyor.

        ÖLÜMLE YAŞAM ARASINDA

        Gelelim yaratıcılık ve ruh hastalıkları ilişkisinin karanlık yüzüne... C. Stong ve ekibinin International Universities Press’de yayımlanan makalelerindeki veriler epey korkutucu:

        Ruhsal rahatsızlıklar fiziksel sağlığı da etkilediğinden, bu tür yaratıcı kişilerde diğer insanlara göre erken ölüm oranı yüzde 30 fazla. Robin Williams, intiharından önce verdiği bir röportajda psikolojik sorunları olduğunu itiraf etmiş, “Bu kadar yaratıcı şaka bulmak hayatı anlamaya çalışmakla ilgili. Anladıkça da delirmemek elde değil” demişti. Siz siz olun, bu örneklere özenmeyin! Yaratıcılık ve ruhsal bozukluklarla ilgili bir uzmana danışmadan da hareket etmeyin! Zaten araştırmalarda yanıt bulamadığım sorular var. Mesa: Yaptıkları iş mi bu insanları hasta etmişti yoksa hastalıkları mı onları bu işlere yönlendirdi?

        Geçen yıl bizim sanatçı, yazar ve modacıların çalışma odalarını ziyaret edip bir haber yapmıştım. Çoğu loş ortamda, yalnız ve sessizce çalışmayı tercih ediyordu. Sebebini de melankoli olarak açıklamışlardı... Evet evet, bu daha risksiz; belki de meşhur ilham perisinin davetiyesi sadece melankolidir.

        Psikiyatr Adele Junda, bir araştırmasına katılan şairlerin yüzde 50’sinde ruhsal bozukluklar tespit etti.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ