Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam İslam dininin temeli ve direği, gözümüzün nuru: Namaz

        M. Fatih ÇITLAK/GAZETE HABERTÜRK

        Kıymetli okurlarımız, ramazan mevsiminde bizi özümüze ve manamıza kavuşturacak önemli hususları sizlerle paylaşmaya gayret ediyoruz. İnşallah dualarınızla ve ilginizle Allah Teâlâ hepimizi hayırlı işlerde muvaffak eyler.

        Cenâb-ı Hakk’ın Kur’ân-ı Kerim’de en çok zikrettiği farz ibadettir namaz. Dolayısıyla bir kişinin Müslüman olduğunun en bariz özelliği ve işareti namaz kılmasıdır. Namaz, Hazret-i Âdem’den (AS) Efendimiz’e (SAS) gelinceye kadar bütün peygamberlere verilmiş ve bütün ümmetlere farz kılınmıştır. Efendimiz (SAS) namazın en güzel şekliyle kılınışını ümmetine talim eylemiştir.

        Namaz; zikirlerin en büyüğüdür. Namazın içerisinde hayatımızda yapabileceğimiz bütün zikirler ve fiiller cem olmuştur. Mesela; Allah Teâlâ’yı tevhid, tespih, hamd etme, şükretme, övgü, meth ü senâ, hatta Peygamber Efendimiz’e (SAS) salât ü selâm; iki rekat namazın içerisinde cem olmuştur. Ayrıca insanın ayakta duruşu, iki büklüm oluşu ve oturuşu olarak düşündüğümüzde namaz bir kişinin yaptığı ve yapabileceği bütün fiilleri içine alan bir ibadettir.

        Namaz; kulun bu dünyada Allah’ı (CC) unutmadığına, ruhlar âleminde O’nunla (CC) konuşmanın lezzetine eriştiğine en önemli delil ve işarettir. Çünkü namaz hayatın bütün keşmekeşini; hırsla kazanmayı veya kaybetmeyi günde en az beş kere durdurup, Hakk’ı unutmadığını ibadet ve zikirle göstermektir.

        Kul adeta bu hareketiyle, “Ya Rabbi! Senin lütfun ve ihsanınla huzuruna geldim, seni zikrediyorum. Beni bana bırakma; ben diyebileceğim varlığım yokken beni icat eyledin; bu dünyadan ayrılıp gittiğimde benim bildiklerimin ve beni bilenlerin kaybolup gideceğini biliyorum. Bir tek sen benim sahibimsin. İşte huzuruna geliyorum, mahrum eyleme ya Rabbi!” demiş olur.

        Namaz, bedenden ve candan infak etmektir. Zekât nasıl maldan ve paradan infak ederek maddi kazancımızı temizliyor ise namaz da bedenden infak edildiği için cömertliktir ve kişiyi temizler. İnsan namazda kıbleye dönerek Kâbe’yle irtibat kurar. Bu ibadeti yaparken yemek içmek ve başka yerlere bakmak gibi fiilleri terk eder. Ayrıca kişi namazda şehadet eder. Böylece zekât, hac ve oruç ibadetlerinin hazırlığı ve özü olur namaz.

        KULUN ALLAH TEÂLÂ’YA EN YAKIN OLDUĞU AN: SECDE

        Secde, her şeyin Allah’a (CC) ait olduğunu gönülden kabul etmek ve Allah’a (CC) yaklaşmak için kendi benliğini nokta haline getirip özde buluşmaktır.

        Kul, namazda ayakta iken “Elif” şeklini alır. Rükûya gittiğinde “Dal” harfi gibi olur. Secdedeyse “Mim-i Muhammed (SAS)” olur, yani “Mim” harfine benzer. Hepsini sırayla yan yana birleştirip okursanız “Âdem” kelimesi ortaya çıkar.

        Hepimiz dualarımızın kabulü için fırsatlar kollarız, değişik formüller ararız, isteklerimizin olması için Allah Teâlâ’ya yalvarırız, niyaz ederiz. Secde eden kul ile Allah (CC) arasında perde yoktur. Kişi secde esnasında Allah’a (CC) kul olmayı gönülden ister, dilindeki tespihle onu zikreder ve Allah (CC) secde halindeki kulunun kalbine nazar eder, bütün hayırlı muradatını, isteklerini o anda ona ihsan eder.

        Secde ile insan kendi içine döner. Dikkat edilirse kişi secde ettiğinde bütün azalarını ve vücudunu bir noktada toplar ve en önemlisi yere koyar. Ayakla baş, dizle göz aynı hizadadır. Adeta böyle yaparak üzerinde dolaştığı yeryüzüne, Allah’a (CC) imanı hususunda şahitlik ettirir.

        Secde ettiğiniz mahallin yani zeminin sizin yüzünüze baktığını ve hatta bir objektif tutarmış gibi sizin fotoğrafınızı çektiğini farz edin. Efendimiz (SAS) namaz kılınıp secde edilen yerlerin bizim imanımıza şehadet edeceğini açıklamışlardır. Bu sebepten Efendimiz’in (SAS) ashabı hep farklı yerlerde namaz kılmaya gayret etmişlerdir.

        Secdenin güzelliğine erişmiş bir insan yeryüzünde zulüm edemez. Adımını atarken zemini delermiş gibi yürüyemez, kibirlenemez. Her şeyin emanet olduğunu fark eder, şımarıklık göstererek böbürlenemez. Secde bizi küçültüyor gibi görünse de aslında bizleri aziz bir insan olmayla yükseltir ve bizi Allah’a (CC) yaklaştırır.

        EFENDİMİZ’İN (SAS) HUZURUNA GELEN BEDEVİ

        Bir göçebe Efendimiz’e (SAS) gelerek bir hususta yardım istedi. Bu adam bir diyet hakkında istekte bulunuyordu. Efendimiz (SAS) ona bir şeyler verdi. Sonra adama “Sana iyilik yaptım mı?” diye sordu. Göçebe “Hayır, yapmadın! Bana verdiğin nedir ki bundan memnun olayım!” deyince orada bulunanlardan bu adama öfkelenenler oldu. Hatta içlerinden göçebe adamı dövmek isteyenler de çıktı, fakat Efendimiz (SAS) onlara, “Sakın ellerinizi uzatmayınız!” diye işaret etti.

        Resulullah Efendimiz (SAS) o bedeviyi evine davet etti. Ona “Sen geldin, bizden istedin, biz de sana bir şeyler verdik ve dediğini de dedin” beyanında bulunduktan sonra bir şeyler daha vererek, “Sana iyilik yaptım mı?” diye sordu. Bedevi, “Evet, Allah (CC) sana ecirler versin. Çoluk çocuğunun ömrüne bereket ihsan etsin” dedi.

        Bunun üzerine Efendimiz (SAS), “Sen biraz önce bana sarf ettiğin sözle arkadaşlarımı kızdırdın. Şimdi sana karşı kin duyuyorlar. Onların yanına dönelim, bu memnuniyetini onların yanında da belirt ki kalplerindeki kin silinsin” dedi.

        Göçebeye kızan kişilerin yanında da bedevi memnuniyetini dile getirince Efendimiz (SAS) ashabına şöyle hitap etti:

        “Benimle bu göçebenin meselesi, devesi olup da ürken bir kişinin meselesine benzer. O deveyi tutmak için halk arka arkaya dizilmiştir, fakat onlar koştukça deve daha da hızlanır. Deve sahibi onlara, ‘Benimle devemin arasından çekiliniz, ben ona karşı sizden daha şefkatliyim, onu daha iyi tanırım’ der. Böylece deve sahibi devesine doğru gider, yerden bir hurma dalı alır ve deveyi çağırır. Deve, sahibinin yanına gelir, sahibi ona yükünü yükler ve kendisi de sırtına biner.

        Eğer bedevi o sözleri söylediği zaman sizi dinleseydim, bu adam cehenneme yuvarlanırdı!”

        AYET-İ KERİME

        Elif. Lâm. Mîm. Bu kitap (Kur’ân) kendisinde şüphe olmayan kitaptır. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir. Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah (CC) yolunda infak ederler.

        (Bakara 1-3)

        Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerim’in 40’a yakın ayetinde namazla infakı beraber zikretmiştir. Hazret-i Mevlânâ, bu ayetin tefsirinde “Namaz kılmayan, nekes yani cimri bir kişidir. Allah (CC) için bedeninden infak etmek istemez ve böylece kötü ahlakın pençesine düşer” buyurmuştur.

        HADİS-İ ŞERİFLER

        “Namaz dinin direğidir, kim onu terk ederse dinini yıkmıştır.”

        Hadîs-i şerîf - Aclunî (Keşf’ül-hafâ)

        “Kulun Rabb’ine en yakın olduğu an secde anıdır.”

        Hadis-i şerif - Müslim

        MESNEVİ'DEN

        Bir bey hamama gitmek istedi. Kölesine seslendi ve kalkıp hamam için gerekli malzemeleri hazırlamasını söyledi. Köle Sungur hemen tası, tarağı, peştamali aldı ve beyiyle beraber yola koyuldu.

        Yol üzerinde bir mescidin yanından geçiyorlardı. Sungur namaza çok düşkündü ve namaz kılmayı çok severdi. Ezan sesi duyulunca, “Beyim! Sen şuracıkta biraz otur, dinlen, ben de mescide gideyim, namaz kılıvereyim” dedi.

        Sungur mescide girdi. Biraz sonra namaz bitti, dua edildi ve içeride bulunanlar dışarı çıktılar, ancak Sungur çıkmadı. Bey onu epey zaman bekledi. Sungur kuşluk vaktine kadar camide kalınca bey, “Ey Sungur! Neden camiden çıkmıyorsun?” diye bağırdı. O da “Ey benim yüce efendim! Beni bırakmıyorlar. Biraz daha sabret. Şimdi geliyorum, beni beklediğini unutmadım” dedi.

        Bey yedi defa Sungur’a seslendi, ardından da aynı cevabı alıp bekledi. Sungur mescitten çıkmadı. Her seslenişinde Sungur, “Beni bırakmıyor!” diyordu. Bey sonunda “Mescitte senden başka kimse kalmadı. Seni kim bırakmıyor?” diye sordu.

        Sungur cevap verdi:

        “Ey efendim! Seni dışarıda bağlayıp içeriye sokmayan, beni de dışarı bırakmıyor. Sana bu mescide adım attırmayan benim de dışarı adım atmama engel oluyor.”

        SORU VE CEVAP

        - Farz namazları kaçırsak yani kazaya uğrasak bu namaz kaza edilip tekrar kılınabilir mi?

        Evet kılınabilir, hatta kılmak icap eder. Namaz, bir nevi kulluk borcudur. Farz namazın kazası farz, vacip namazın kazası vacip, hatta sünnet namazın kazası sünnettir. Kişiye yakışan, kaza namazlarını hesap edip bu namazları her gün muntazam şekilde kılmasıdır.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ