Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi Bu hafta ne okusak?

        GÜLENAY BÖREKÇİ - HABERTÜRK CUMARTESİ

        gborekci@cyh.com.tr

        Tarlabaşı’nda metruk bir binada geçen “İz”, önce bir tiyatro oyunu olarak yazılmıştı. Ahmet Sami Özbudak, 1850’lerde, 80’lerde ve 2000’lerde bu binada yaşayan üç çiftin hikâyesini birbirine paralel anlatıyor, böylece bize Türkiye’nin yakın tarihini hatırlatıyordu. “İz” şimdi roman olarak elimizde. “Evler, içinde yaşayanların ruhlarını saklar” diyor Ahmet Sami. “Bu yüzden tarihi binalara ilk girdiğimde, orada neler yaşandığını, duvarlarda kimlerin seslerinin yankı bulduğunu hissetmeye çalışırım. Bence kokular, korkular, tutkular, acılar, aşklar, kuştan kuşağa aktarılıyor. Hepimiz hiç tanımadığımız insanların duygu mirasçısıyız. Gözyaşı dökerken, yıllar önce yaşamış Eleni’yle birlikte ağlıyoruz aslında. Kalbimiz kendini önceki kalplerle yeniden inşa ediyor. Bu dünya tanıdık, biz buraya bilerek geliyoruz.”

        ‘TÜRKİYE ADETA DEV BİR NUH’UN GEMİSİ’

        1950’leri, 1980’leri ve 2000’leri yaşamış bir binada seni yazmaya sevkeden ayrıntılar nelerdi?

        Tarlabaşı, İstanbul’da hızla doku değiştiren noktalardan birisi. 1955 öncesinde karakteristik bir Rum yerleşkesiydi. Dönemin tanıkları, o yılların Tarlabaşı’nın en güzel dönemleri olduğunu söyler. 6-7 Eylül olaylarından sonra bölgede hızlı bir değişim başlamış, 1980’deyse iyiden iyiye kabuk değiştirmiş. 1980 için, Tarlabaşı’nın bugünkü kozmopolit ve gizemli halinin başlangıcı denebilir. Darbe sırasında pek çok devrimcinin Tarlabaşı’na sığınmışlığı var. Günümüzde burada travestilerle muhafazakârlar, kaçaklarla entelektüeller, suçlularla yabancı uyruklular yaşıyor ve her girdiğinizde onlarca hikâye düşüyor önünüze. İzlerin, acıların hikâyeleri... Tarlabaşı’nın yakın tarihinden daha sayısız film, roman ve tiyatro metni çıkar!

        “Bazı işler efsunludur. ‘İz’ de öyle. Sevildi, çünkü bedenleri ve kalplerindeki yara izlerini hatırlattı insanlara ve o izlerle yüzleşebilenlere iyi geldi.”

        Nasıl acılar ve izlerden bahsediyorsun?

        Bana sorarsan Türkiye adeta dev bir Nuh’un gemisi, bunu sağlayan da toprağın, enerjinin ta kendisi. Bu toprağın insanları, birbirine bağlıdır. Öte yandan her dönemin politik atmosferi, yeni bir ayrımcılık dalgasıyla gelmiş her seferinde ve bizde iyileşmeyen yaralar açmış. Türklük, Kürtlük, Rumluk, Ermenilik, Çerkeslik gibi kültürlerin her biri inanılmaz zengin, biliyoruz ama bir de ortak gerçeğimiz var: Biz, Anadolu’luyuz, yani Bizans’tan günümüze uzanan o girift ama eşsiz mozaiğe aitiz... Ve ruhlarımızın yaralandığının, ne de aramızdaki görünmez bağları unuttuğumuzun farkındayız. Bizans’tan Anadolu Beylikleri’ne üzerinde durduğumuz kültürleri, enerjileri düşünelim, o zaman Kürtçe’den rahatsız olmanın, Ermeni kültüründen ürkmenin, Rum kültürüne müzelik muamelesi etmenin, “öteki”den korkup nefrete teslim olmanın hiçbir anlamı kalmaz. Bunların hepsi sentetik, bize onradan öğretilmiş duygular. Herkes ‘öteki’ dediğini anlasa ve onun yaralarını sarmayı denese, her şey başka türlü olabilirdi.

        II. ABDÜLHAMİT'İN POLİSİYE TUTKUSUNU YAZDI

        Tarlabaşı’nda bir evin hikâyesinden yola çıkıp onu başrole koymak, Türkiye’nin üç kritik siyasi döneminde neler yaşadığını görmek enteresan geldi. İlhan Berk’in “köstebek yuvası” dediği Tarlabaşı gerçekten de kendi çıkmazlarına açılan bir labirent gibidir. Yazarken, o labirentin içine pek çok kez daldım. Oyunu romanlaştırmamı Artemis Yayınları’nın vizyoner yöneticisi Ilgın Sönmez teklif etti.

        Roman bireysel bir serüven, okuyucuyla özel bir bağ kurmayı gerektiriyor. Tiyatro ise şenlikli bir uğraş. Şimdi 70 yaşlarında 6 kız kardeşin Nişantaşı’nda bir apartmanda geçen romanını yazıyorum. II. Abdülhamit ve dedektiflik romanları merakı üzerine yazdığım oyun da ekimde sahnelenecek. İz-Ahmet Sami Özbudak-Artemis Yayınları

        PAKİSTAN'DAN GENÇ BİR SES: KAMİLA SHAMSİE

        Taşlarda Gizli Tanrılar Kamila Shamsie Kırmızı Kedi
        Taşlarda Gizli Tanrılar Kamila Shamsie Kırmızı Kedi

        Temmuz 1914. Osmanlı İmparatorluğu’nun son yılları. İngiliz arkeolog Vivian Rose, Muğla yakınlarındaki antik kent Labranda’da bir Zeus tapınağı keşfeder, ardından arkeolog Tahsin Bey’in izinde, efsanevi Karyalı seyyah Skylaks’ın incirli tacını bulmak için İngiliz sömürgesi Peşaver’e doğru yola çıkar.

        Orada yolu genç savaş gazisi Kayyûm’la kesişecek ve kendini sömürgeciliğe karşı verilen bir özgürlük savaşının tam ortasında bulacaktır.

        Salman Rushdie kitabında, krallıklarla imparatorlukların, dostluklarla aşkların yükselişini ve çöküşünü anlatan Kamila Shamsie ‘yi “Müthiş güçlü bir yazar. Dünya’nın farklı yerlerindeki trajedilerin birbirlerini nasıl şekillendirdiğini ve insanların yazgılarına direnip nasıl ezilmeme mücadelesi verdiğini en iyi anlatanlardan” diye tarif ediyor. Keşfetmeye değer.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ