Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi Lollywood’da bir Türk: Emel Karaköse

        Emel Karaköse, birçok oyuncunun hayalini gerçekleştirerek Pakistan’da film çekti. Üstelik oyuncu olmayı hiç düşünmezken... Her şey onun psikolojiye ilgisi sayesinde oldu. Aslında halkla ilişkiler bölümünden mezun olmuş ve daha sonra Londra’ya gidip 3 yıl reklam yazarlığı eğitimi almış. Ancak psikolojiye olan ilgisi peşini hiç bırakmamış. Eric Morris’in oyunculuk tekniğine ilgi duyan Karaköse, bu alanda eğitim almaya başlamış. Bu eğitimden geçerken içindeki farklı Emel’lerle de tanışmış. Ve bu değişimi gözlemlemesi hayatının seyrini de değiştirmiş. Olaylar ve tesadüfler onu Pakistan’a uzanan bir yola çıkarmış. Şöyle ki, bir arkadaşının teklifiyle bir film setinde çalışmaya başlaması, Pakistanlı oyuncu ve yönetmen Jamal Sah ile tanışmasına vesile olmuş ve ilk teklifini alarak oyunculuk macerasına başlamış. 2 yıl önce hiç tereddüt etmeden gittiği Pakistan’da “Revenge of the Worthless” adlı filmde rol alan Karaköse, daha önce hayatında hiç duymadığı Urdu dilinde oynamayı da kabul edip iyi bir performans sergileyince ekibin de gönlünü kazanmış. İki aylık Pakistan deneyimi ona güzel anılar bırakmış. Döndüğünden beri eğitimlerini sürdürüyor ve bu alanda iyi şeyler yapmakta kararlı. Şimdi tiyatroya yeşil ışık yakıyor. Yakında Asmalısahne’de izleyeceğiz onu. Pakistan’da iki hafta vizyonda kalan ve çok beğenilen “Revenge of the Worthless” ise uluslararası alanda yolculuğunu sürdürecek.

        Bir sürü oyuncunun hayalini gerçekleştirdin...

        Psikoloji kitapları okurken Eric Morris oyunculuk tekniğiyle tanıştım. Bu alanda çalışan Deniz Erdem ile yolum kesişti ve derslerine katıldım.

        Nasıl bir eğitim bu?

        Eric Moriss’in metot oyunculuğu içimizdeki birçok farklı kişiliği ortaya çıkaran bir eğitim. İnsanların bu tekniği oyunculukta nasıl kullandığını, alt benlikleriyle ilgili neler yaşadığını gördüm. Bu boyutu bana güzel geldi, 3 yıldır bu teknikle ilgileniyorum. Bazı korkularımı, paniklerimi, heyecanlarımı yenmeyi öğrendim. Kısacası içimdeki renkleri keşfettim. Güçlü, korkan, heyecanlı Emel nasıl, bunları gördüm. Bu eğitimle kendi kilitlerimi kırdım

        Peki tüm bu süreç, oyunculuk macerası nasıl başladı?

        Eric Morris tekniğiyle ilgili Deniz Erdem’den eğitim alıyordum, dersler başlayalı 3 hafta olmuştu. Bir film için Pakistan’dan bir ekip geldi İstanbul’a. Bir arkadaşım da o sette görevliydi, bana “Sette çalışır mısın?” dedi. Merak edip gittim, 3 hafta çalıştım. Filmin yönetmeni Jamal Şah da başrollerden biriydi, beni orada gördü ve kendi çekmeyi düşündüğü filminden bahsetti. Taliban’la ilgili gerçek bir hikâye olacağını söyledi. Senaryosunu da kendisi yazacaktı. Benim canlandırmamı düşündüğü Palvasha karakterini anlattı ve “Rol almak ister misin?” dedi. Deneme çekimi aldı. Çok heyecanlandım tabii, senaryoyu okudum. Gerçek bir hikâye olması beni etkiledi. Böyle bir projeyle oyunculuğa başladığım için kendimi çok şanslı hissediyorum.

        Hayalinde oyuncu olmak var mıydı?

        Hayır, yoktu. En yakın çocukluk arkadaşlarım bile bir gün benim ağzımdan “Ben oyuncu olmak istiyorum” diye bir cümle duymamıştır. Herkes çok şaşkın. Gerçekten her an her şey olabilirmiş. Daha önce hayatımda buna ilişkin birçok işaret oluyordu, geriye dönüp baktığımda şimdi onları görebiliyorum. Onlar da dersler sayesinde oldu, farkındalığı artırıyor çünkü.

        Hikâye ne üzerineydi, senin rolün nasıldı?

        Afganistan sınırına yakın Swat diye bir bölge var. Taliban zamanında orada çok trajik olaylar olmuş. 99 sonu, 2000’lerin başı... Orada halkın da tanıdığı önemli kişiler katledilmiş. Mesela hikâyenin içinde kadın şarkıcı Shabana, Nobel alan Malala da var. Eşcinsel bir genç ve okulunun bahçesinde öğrencilerin gözü önünde öldürülen bir öğretmen de var. Halkın aklında kalan, yakından bildikleri insanların hikâyesi anlatılıyor. Bütün olaylar gerçekliğiyle sunuluyor. Halk için önemli bir film.

        Malala’nın hikâyesini biliyor muydun?

        Evet. Zaten özel hayatında hep günlük tutuyormuş. Onunla sahnelerimizde elinde hep günlük vardı. Vurulduğu yere gittim, etkilendim. Zaten başka bir toprak, farklı bir atmosfer, ister istemez etkileniyorsunuz. Bu da karakterime çok yansıdı ve tamamen Palvasha gibi hissettim.

        Senin rolün nasıldı?

        Kendi kültürü için savaşmaya hazır, çevresinde saygı duyulan bir adamın iki kızı ve bir Türk eşi var. Ben büyük kızı Palvasha’yı canlandırıyorum. Aksanımdan tedirgin oldukları için hikâyeyi öyle kurdular. Üvey olmasına rağmen kardeşine çok düşkün biri. Belirli aylar orada babasıyla yaşıyor. Çatışmalar başladığında Taliban evi ablukaya alıyor ve kızları istiyor. Baba vermek istemiyor, bizi kaçırmak istiyor. Böyle bir hikâye.

        Ailen, arkadaşların ne dedi?

        Önce inanmadılar. Ama ben kafasına koyduğu şeyi yapan biriyim. Açıkçası kimse gitmemi istemedi. Çünkü turist olarak gidenler kaçırılmış ve bulunamıyorlar. En sonunda annem “Bunu yapacaksın biliyorum, seni destekliyorum. Umarım başına bir şey gelmeden sağ salim gelirsin” dedi. Bir de gittikten birkaç gün sonra telefonum çalındı. Kontak tamamen gitti. Arkadaşların telefonlarından yazdım. Filmin çekildiği yere tehlikeli bir yoldan gidiyorsunuz, tek şerit, uçurum. Bir hafta İslamabad, 3 hafta Swat ve 1 ay da Karaçi’de kaldım. Toplam 2 ay oradaydım.

        ‘ASKERLER BİZİ ÇEMBERE ALIP KORUDU’

        Peki orada neler yaptın, çekimler nasıldı?

        Gidene kadar eğitimlerim devam etti. Bir buçuk ay yoğun olarak da orada bir oyuncu koçuyla çalıştım. Yönetmen, “Urdu dilinde oynar mısın?” dedi. Öğrendiğim teknikte tamamen duygularınızla çalışıyorsunuz. Hissederek oynayabilmem için kelimelerin hepsinin anlamını bilmem gerekiyordu. Ben de senaryodaki benim bölümümün bütün kelimelerini, basit gramerleri öğrendim. Beni çalıştıran kişinin sesini kaydedip sürekli dinledim. Çekim için ıssız bir kasabaya gittik. Taliban’dan yeni temizlenen bir bölge, insanlar korkudan daha özgürleşememişler. Belli saatten sonra dışarı çıkmıyorlar. Askerler hem çekim yerinde hem de otelde bizi çembere alıp korudu. Başta tedirgin olsam da sürekli kendime “Korkmayacaksın, korkarsan özgür olamazsın” dedim. Korku duygusunu kendimden uzaklaştırdım. Ve hikâyenin içine böylece rahatça girebildim

        Oyuncu olarak ilk denemende başka bir dilde oynuyorsun, zorlanmadın mı?

        Başka bir dilde oynamak beni zorlamadı aksine izleyenler “Bu kız Urduca biliyor” demişler. Güzel bir sonuç çıktı. Sahneler zor değildi ama sette kendi dillerinde konuştukları için biraz zorlandım.

        Nasıl bir deneyim oldu senin için?

        Orada cesur tarafımı keşfettim. Tüm emeğimin karşılığını alıyorum. Filmi izleyenlerden gelen güzel yorumlardan dolayı çok mutluyum. İyi ki gitmişim. O sahnelerin üzerinden gelmek, kendime daha fazla güvenmemi sağladı. Çünkü bu kadarını yapabileceğimi bilmiyordum. İçimizdekileri ortaya çıkardığımızda “Evet daha güzel şeyler yapacağım” diyorsunuz. Fragmanı izlediğimde kalbim yerinden çıkacak sandım ve o an “Bu işi bırakmayacağım” dedim.

        ‘OYUNCULUKLAR HİNTLİLERE GÖRE DAHA AZ ABARTILI’

        Filmden sonra yönetmenle iletişiminiz koptu mu yoksa halen görüşüyor musunuz?

        İletişimim hiç kopmadı. Çekimlerden sonra yönetmenin eşi, beni bir hafta İslamabad’daki evlerinde ağırladı. Yönetmenin orada çok güzel bir sanat okulu var. Çok sevilen bir oyuncu, hem de heykeltıraş, eşi de ressam. Birkaç gün okuluna gittim. Çocukları sanata yöneltmeye çalışan, ülkesi için çabalayan biri ve kültürel aktivist de aynı zamanda

        Peki yönetmen Jamal Shah’ın tarzını Türkiye’deki hangi yönetmene benzetebiliriz?

        Filmin galası ülkemizde yaşanan darbe olayına denk geldiği için galaya gidemedim. Bu nedenle filmin tamamını izleme şansım olmadı. O yüzden bu soruya cevap vermek zor ama fragmandan yola çıkarsak Serdar Akar diyebilirim.

        Pakistan sinemasına dair neler söyleyebilirsin? Hint sinemasına aşinayız biraz ama Pakistan sinemasını pek bilmiyoruz...

        Terör nedeniyle durgun olan film sektörü son yıllarda hareketlenmiş. Son 4 yılda yapılan film sayısı 2 katına çıkmış. İnsanlar sinemaya gitmeyi çok seviyor. Bollywood filmlerinden çok etkileniyorlar. Sanki Bollywood ve Hollywood arasında kalmış gibi. Bu arada Pakistan sinemasına “Lollywood” diyorlar. Filmlerde Hintliler gibi müzik yok. İki tane film izleme şansım oldu, dili anlamadım tabii ama görsel olarak çok hoşuma gitti. Bence görüntü yönetmenliğinde iyiler, oyunculuklar da Hintlilere göre daha az abartılı. Yönetmenimin de ilk sinema filmiydi, daha önce hep dizi çekmiş. Hızlı ve emin adımlarla ilerliyorlar. Bu sene kısa metraj belgesel dalında Oscar’ın Pakistan’ a gitmesi de bunun bir göstergesi bence. Hem de bir kadın yönetmenin Shaarmen Obaid’in alması gerçekten gurur verici.

        Bundan sonrası için hayallerin neler?

        Oyunculuk yapmayı istiyorum. Bir dönem dizisi ya da yaşanmış hikâyelerden oluşan bir filmde yer almak isterim. Tiyatro planım da var, Asmalısahne’de yeni bir oyun üzerine çalışıyoruz.

        Çok oyuncu var, sence sektörde şansın var mı?

        Bir anda her şeyi bırakıp oyuncu olmaya karar vermek zaten bir riskti. Hayatta bir şeyleri ilk yapan insanlara hep imrenmişimdir. Pakistan’a gidip bu filmde yer alarak fark yarattığımı düşünüyorum. Bundan sonra da şansım böyle giderse iyi şeyler yapacağıma inanıyorum.

        EKİN TÜRKANTOS / HABERTÜRK CUMARTESİ

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ