Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar HT Pazar'dan Nazenin Tokuşoğlu, oyuncu Selçuk Yöntem'le konuştu...

        Selçuk Yöntem'le buluştuk... Komediye mi yatkın yoksa drama mı? Aşk-ı Memnu nasıl 5 başrol yarattı? YAğmurlu havada ne dinler? Gülümserken düşündüren adam cevapladı...

        İstanbul Sefaköy'deki Ciner Stüdyoları'ndayım. Büyük turuncu kapının ardında ışıl ışıl bir stüdyo burası ve o ışıltının içinde daha da parlayan bir isim var karşımda; Selçuk Yöntem... Usta oyuncu ilk kez bir yarışma sunuyor: Büyük Risk. Erken geldim özellikle çekimleri izlemek için. Acayip pozitif bir enerjisi var. Çekim aralarında bile seyirciyle diyalogu inanılmaz, yani kameralara oynamıyor. İşte aynı gülümsemeyle karşımda oturuyor.

        Nasılsınız?

        İyiyim, sağ olun, teşekkür ederim. Siz nasılsınız?

        İyiyim ben de. Haftanın kaç günü devam ediyor bu çekimler?

        Hafta içi her gün yayınlanıyor, üç dört gün çekim oluyor.

        Acayip pozitif bir enerjiniz var çekimlerde. Oyunculuktan mı geliyor bu?

        Oyunculuğun büyük payı var, özellikle de tiyatronun. Seyirciyle, yarışmacıyla, ekran başında izleyenlerle iletişim bir bütün ve biri eksik olduğu zaman ritim düşüyor. Bunu da bu tecrübeyle yaşamış oldum. Siz hangi enerjiyi verirseniz o enerjiyi alıyorsunuz karşıdan. Çok büyük bir zevkle yaptığım bir iş Büyük Risk.

        Amerika'da uzun zamandır yayınlanıyormuş...

        50 yıla yakın.

        50 yıl mı?

        Hâlâ devam ediyor. Çok değişik varyasyonlarda uyguluyorlar. Biz de yapmaya çalışıyoruz ama yarışmanın konsepti zaten o kadar ritimli ki, sıkılmak mümkün değil. Herhalde sizin bahsettiğiniz enerjinin yansıması bu olsa gerek.

        'SUBAY ÇOCUĞU OLDUĞUM İÇİN GURURLUYUM'

        Siz asker çocuğusunuz.

        Bana babam sanatın ne olduğunu gösterdi. Beethoven dinlemeyi öğretti. Baleye, operaya, tiyatroya ilk o götürdü. Kendi mesleğimi seçmem için beni özgür bıraktı. Bu bir askerin eğitimini, disiplinini, hayata bakış açısının esnekliğini o kadar güzel ortaya koyuyor ki... Onlar kültürlü, eğitimli insanlar. Bir subay çocuğu olduğum için gururluyum.

        Toplumsal gelişmelere de duyarlı bir insansınız. Yeri geliyor kapatılan bir cadde için kaldırımda oturarak tepkinizi ortaya koyabiliyorsunuz. Babanızdan dolayı askere yakın olmanızı da işin içine katarsak, son gelişmelerle ilgili ne söyleyeceksiniz?

        Tabii ki babamın verdiği eğitim ve terbiyenin de katkısı var ama ben karakter olarak da haksızlığı pek kaldıramayan biriyim. Çünkü dünya sadece lay lay lom yaparak yaşama yeri değil.

        Hep gündemdesiniz ama medyatik değilsiniz. Sürekli kameralar sizi yakalamıyor. Ama geçenlerde istisnai bir durum oldu. Saba Tümer'in programına konuk olduğunuz gün eski eşiniz Zuhal Olcay yayına katıldı, sizinle ilgili çok güzel şeyler söyledi. Hâlâ o diyaloğu nasıl kuruyorsunuz?

        Müthiş kuruyoruz canım. Yani aklıma bile gelmez bunun tersi. Neden olsun ki? Yaşamın getirdiği koşullar, kadersel çizgiler insanları biraraya getirebilir sonra uzaklaştırabilir ama insani boyutları asla bozulamaz. Biz aynı zamanda sınıf arkadaşı da olduğumuz için hiç bozulamaz. Gündemde olmaya gelince... Gündemde olmak için çaba gösterilmez. Yaptığınız işi yapın zaten sizi gündeme getirirler. Hep gündemde olup sonra olmadığınızda, o da bir takım psikolojik rahatsızlıklar yaratabilir. Tabii bunlar benim umurum değil. Ben sadece işimi iyi yapmaya çalışıyorum.

        Şöyle bir dizilerinize baktım da birbirinden alakasız ama hep iz bırakmış işler; Süper Baba, Şehnaz Tango, sonra Deli Yürek, Kurtlar Vadisi, Aşk-ı Memnu ve Uçurum. Hepsi kendi içinde bir ilk. Bunları seçerken büyük riske mi girdiniz yoksa sağlam bir öngörünüz mü var?

        Bence öngörü olayı herkeste var, sadece kullanmasını bilmek lazım. İnsanın beynine, yüreğine, vicdanına güvenmesi lazım. Ben kararlarımı sezgilerimle veriyorum. Ona rağmen yürümeyen şeyler varsa hayatın bildiği bir şey vardır, fazla kurcalamam.

        Aşk-ı Memnu'yu bunların arasında ayrı bir yere koymak lazım. Çünkü bir dizinin içinden 6-7 tane başrol çıktı. Neden?

        Bir kere dokusu, kurgusu, konusu sağlam bir roman. Aktarımı da Ece Yörenç ve Melek Gençoğlu çok güzel şekilde yapıp iyi bir yapım şirketi de buna sahip çıktıktan sonra, bir işin iyi çıkmamasının çok başka nedenleri olmalı. Oynayanlara da güzel bir karizma kattı, aura yarattı. Çok şanslı bir konsept oldu.

        Kimlerle görüşüyorsunuz Aşk-ı Memnu ekibinden?

        Hazal'la görüşürüm, çok sever beni. Yönetmenim Hilal Saral'la çok severiz birbirimizi. Her hafta görüşürüz. Kıvanç'la telefonlaşırız. Beren'le uzun zamandır haberleşemiyoruz ama birbirimizi çok severiz. Karşılaştığımızda bıraktığımız yerden devam ederiz.

        Nebahat Çehre'nin ne inanılmaz sesi varmış. Set aralarında falan söyler miydi?

        "Nebahat lütfen söyle" diye birkaç kere sıkıştırmıştık, söylettirdiğimiz olmuştu.

        'HÜLYA'YI ÇOK YIPRATTILAR'

        Altın Portakal'da Hülya Avşar'ın jüri başkanlığını savunanlardansınız. Sonradan geri dönüşümü nasıl oldu? Savunduğunuz tam olarak neydi?

        Ben bir şey savunmadım, düşüncemi söyledim. Jüri başkanlığı simgesel bir kavramdır. Berabere kalındığı zaman bir oyu vardır. Onun dışında orada 12 beyin vardır. Bu beyinler birbirlerini ikna ederek demokratik bir oylamayla sonuca ulaşır. Her şeyi abarttığımız gibi bunu da abarttık. Sevgili Hülya'yı da çok yıprattılar. Çok acımasız ve çirkince "Onun başkan olduğu yerde ben bulunmam" gibi söylemler oldu, gazete yazarlarımız da bunu yaptı. O görüntüsüyle, vakalarıyla simgesel medyaya hizmet eden bir jüri üyesiydi. Medeni şartlarda değerlendirmemizi yaptık. Kim olsa aynı şeyi söylerim. O da yıllarını vermiş, başarılı bir sanatçı. Tabii ki desteklerim.

        'Dostlarım 'Soru getir' diyor'

        Hep bu anı beklemiştim. Soruyorum: Hayatınızda aldığınız en büyük risk?

        Konservatuar elemelerini geçememiştim. Liseye geri döndüm. O yıl daha bitmeden Danıştay'dan açtığım davayı kazandığımı öğrendim. Liseyi bırakıp tekrar konservatuara döndüm. Benim için hayatımın en büyük riski oydu. İyi ki girmişim. Riske girmek lazım.

        Zaten kızıyorsunuz "Girin riske" diye...

        Bu bir oyun ve sonunda para kazanıyorsunuz. Onun için biraz yükleniyorum.

        Aynı zamanda daha kültürlü olmaya, daha fazla okumaya teşvik ediyorsunuz değil mi?

        Evet. Bir şeyi araştırırken başka kanallara gidiyorsunuz, onu da araştırıyorsunuz ve bu çok zevkli bir şey. Dostlarla biraradayken herkes benden soruları getirmemi istiyor. Çok eğleniyoruz, özellikle de final sorularıyla...

        'Eşim çok çalışkandır'

        Biraz evinizin içine gireceğim. Sanat dolu bir eviniz var, eşiniz de balerin. Klasik müzik sesleri mi yükselir evden?

        Yok ben kalkar kalkmaz caz dinlemeyi çok severim. Yağmurlu havalarda klasik müzik dinlerim. Coşkulu havalarda rock dinlemeyi severim. Psikolojime göre değişir. Bol DVD seyretme, eşle dostla sohbet muhabbet etme, yemek yeme hayatımızın klasikleri ve değişmez parçası.

        Evde bir balerin oradan oraya öyle uçarak geçer mi?

        Yok, zamanında o kadar çok yaptı ki... Şimdi koreografi yapıyor, dramatik anlamda tiyatro yapıyor, hem de balerin. Çok çalışkandır, şu an Eskişehir'de koreografisini yaptığı yeni bir oyunu sergileniyor. Yani eşim Cihan Yöntem balerin diye ben tiyatrocuyum diye evde hep böyle sanatsal aktiviteler oluyor zannetmeyin.

        Eski kitaplar köşesi falan?

        Onlarsız olur mu? Nostaljiye biraz yatkınım ben. İkimiz de yatkınız...

        Kızınızın ismi "Iraz" nereden geliyor?

        Iraz ismini ben koydum, daha ortada bir şey yokken. Fakir Baykurt'un "Irazca'nın Dirliği"ni okudum. Benim ileride kızım olacak ismi de "Iraz" olacak dedim.

        'Komediye daha yatkınım'

        Bu "Sevmek Neymiş Bir Gün Anlarsın" şiirini okuduğunuz videoyu izledim. Benim şiirle hiç alakam yok ama bayağı etkilendim. Peki ya en sevdiğiniz şiir?

        En sevdiğim "şiirler"... O kadar güzel kelimeleri yan yana getirmiş ki ustalar. Can Yücel, Ümit Yaşar, Nazım Hikmet, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Cemal Süreya...

        Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi'nde Celal Tan'ı oynadınız. Sizinle buluşmak için hazırlanırken bir soruyu kafamda toparlayamamıştım. Derken bu film imdadıma yetişti. Gözleriniz kara mizah dolu sizin. Gülmek üzere gibi ama değil gibi, ciddi. Celal Tan, Selçuk Yöntem'in oyunculuğunun özeti mi oldu? Karışık oldu biraz ama...

        Yok yok, güzel bir soru; ilk defa soruldu hatta. Ben esasında komediye çok daha yatkınımdır, çok severim komediyi. Tabii sert bir karakter de çıkabilir yüzümden, bu role bağlı. Celal Tan'da bu ikisi iç içe geçti. Bence Celal Tan çok hazin bir dram, kara mizah değil. Uyumsuz bir film bence. Çünkü yaşamda bunlar var. İngiltere'de hayaletler görülüyor, bir adam birisiyle konuşuyor. Bunları gerçekçi biçimde koyduğunuz zaman insanları da başka yerlere taşıyabilirsiniz. Celal Tan bunun için çok güzel değerlendirilmiş bir senaryoydu bence.

        'Bizim stadımız daha güzel'

        Siz Fenerbahçelisiniz ama Galatasaray Stadı'nın açılışına gitmişsiniz. Sonra ne tür tepkiler aldınız?

        Hiçbir tepki almadım.

        Ne güzel!

        Hatta Sayın Adnan Polat'ın davetin üzerine gittim, lacivert anorağımla. Sarı ipleri vardı burada. Çok güzel ağırladılar. Soru da sordular "Sizinki mi daha güzel, kıskandınız mı" diye. Ben "Niye kıskanayım" dedim "bizim stadımız daha güzel." Espri oldu öyle. Fenerbahçeli'yim ama Galatasaray'ı Avrupa maçlarında destekliyorum koyu bir şekilde.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ