Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam İlişkiler Asıl katil bulundu

        Elif DEMİRTAŞ BİLİR / haberturk.com

        edemirtas@haberturk.com

        Yıllarca soruldu bu soru, üzerine araştırmalar, tartışmalar yapıldı; şarkılara konu oldu. Fakat bir türlü net bir cevap bulunamadı. Eğer bildiğimiz gibi evlilik aşkı öldürüyorsa insanlar neden evlenmek istiyor? Evlendikten sonra aşk ölüyorsa evlilikler nasıl devam ediyor? Aşk olmadan da evlilik ve ilişki yaşanabilir mi? Bu konu üzerine tartışmalar zaman içerisinde farklı boyutlar kazanarak devam edeceğe benziyor. Biz de günümüz şartlarını göz önünde bulundurarak evlilik ve aşk üzerine merak edilenleri Aile-evlilik ve ilişki terapisti Serhat Yabancı’ya sorduk.

        Evlilik ve aşkı birlikte yaşamak mümkün müdür? Bu iki kuramı nasıl açıklarsınız?

        Evlilik bir düzen üzerine kurulu sistem bütünüdür. Aşk ise kuralsızlık, dengesiz duygu ve biliş durumudur. Farklı duyguları farklı zamanlarda yaşamaktır. Aşkla Evliliğin çelişmesinin temelinde, birinin tutarsız ve güvensizliğine rağmen diğerinin daha fazla güven vermesi ve duyguların daha statik olması yatar.

        Aşk bir duygu durumu iken, evlilik bir medeni durum ve yaşam tarzıdır. Yaşam tarzınız duygu durumunuzu etkileyecektir elbet. Fakat bu yok etmesi veya öldürmesi olarak değil, yön vermesi veya şekillendirmesi olarak değerlendirilmelidir.

        Evlilik aşkı nasıl etkiliyor?

        Evlilik, aşkı bir şekle sokar. Daha güvenilir, daha özgürce yaşanmasını, sosyal baskılara karşı korumasını, aşkın yaşama şeklinin çiftlere devredilmesini sağlar. Evlilik aslında aşkın en güvenilir limanıdır. Ta ki beklentiler ortaya çıkana kadar.

        Ne oluyor beklentiler ortaya çıkınca peki? Beklentiler mi aşkı öldürüyor aslında?

        Evet. İtiraf etmeliyiz ki evlilik aşkı öldürmüyor, beklentiler aşkı öldürüyor. Bu beklentiler, evli olmak, damat-gelin olmak; rolüne göre evdeki ve dışarıdaki sorumluluklar, yemek yapma- para kazanma sorumluluğu, hesap verme- hesap sorma durumları, istemediğin zamanlarda cinsellik yaşama-yaşamama durumu gibi. Bu ve buna olan, bazen sorumluluk bazen baskı bazen de sistemin sana yükledikleri nedeniyle evlilikteki aşk, temel ihtiyaçların ve beklentilerin gölgesinde kalmaktadır. Bu sorumluluklardan elbette bazıları yerine getirilmelidir. Evliliği flört mantığıyla yürütemeyiz ama bu sorumlulukların nasıl yerine getirildiği, nasıl talep edildiği ve yerine getirilmediğinde yaşananlar önemlidir.

        Aşk hep var olamaz mı peki?

        Evliliği özenli, korunması ve büyütülmesi gereken bir çocuk gibi yürütürseniz aşkınız da yıpranmaz, yer ve şekil değiştirerek devam eder. Ama yıpratılan bir evlilikte aşkın aynı kalması düşünülemez.

        Aşk bittiğin de evlilik de mi bitmeye mahkum? Yani aşkın sürmesi evliliğin devamı için gerekli olan bir durum mudur?

        Evliliği sürdürme şekliniz yanlış ise, o şekilde yürüttüğünüz bir flörtte de aynı şeyleri yaşarsınız. Tek fark şu, aşk bittiğinde flörtün bitmesi kolay, evliliğin bitmesi zordur.

        Yani aşk sadece evlenince bitmiyor. Öyle mi?

        Bir flörtte de özensiz ve sorumsuz iseniz, aşkta evli gibi bir süreç yaşarsınız. Aşkın öldüğü tek yer evlilik kurumu değildir. Saygının, sevginin, ilginin olmadığı her yerde aşk ölür.

        O halde evliliğin değil, evlilerin aşkı zedelediğini düşünebiliriz.

        Evlilik, aşkın yarattığı fizyolojik, duygusal ve zihinsel etmenlerini stabil hale getirir.

        Yani?

        Yani aşkın ani duygu iniş çıkışları, kaybetme kaygıları, taktik savaşları, evliliğin verdiği güven ve sakinleşme durumu gereği aşk belli düzeye iner. Aslında bu azalma gibi görünse de yaşanabilir düzeye gelmesidir.

        Flört aşkı, son model araba gibidir!

        Sonuçta hiç bir ilişki, evlilik, flört, gizli aşk, yasak aşk vs. süreç boyunca ilk günkü gibi devam etmez. Mesela 8 yıldır devam eden bir flört aşkının, evlilikteki aşktan tek farkı birkaç yaşanmamış amaçtır.

        Flörtlerde yaşanan aşk ile evlilikte yaşanan aşk farklı mı yani?

        Flört aşkı, son model araba gibidir. Kokusu, heyecanı, beklentileri, imajı farklıdır. flörtün başı, reklamlar dönemi olduğu için, olan ile olması gereken arasındaki fark yüksek, buna bağlı olarak da aşk daha da yüceltilir ve daha yoğun yaşanır.

        Flört döneminde görüşmenin sıkılığı, içeriği, umutlar, kavuşamamanın verdiği motivasyon, tamamlanma ihtiyacı gibi etmenler aşkın yoğun olmasını sağlar. Sonuçta aşkın flört döneminde yoğunluğu flörtten kaynaklanırken, evlilikte ise bunların tamamlanmasından dolayı aşk oranının daha da artması gerekir. Oysa evliliği bir yarış gibi görenlerde evlilik, hedefsiz kalmak rakipsiz kalmak olarak algılandığı için aşk oranı da azalır. Bazen de yeni rakipler ve hedefler seçilir ve aldatmalar oluşur.

        Aşkı yaşatmak, sürdürmek mümkün mü? Aşk hiç bitmese mesela?

        Özellikle narsistlerde ilişki: yarışmak, elde etmek, devamlı flört veya nişanlılık dönemi duyguları yaşamak arayışları vardır. Devamlı yeni ve taze duygular yaşamak için de sık ilişki değiştirmek veya aldatma girişimlerinde de bulunurlar. Oysa esas olan var olan ilişki içinde bunu yaşamaktır. Çünkü partner değiştirmek, geçici de olsa o duyguları size verecek ama sonrasında aynı döngünün başına geleceksiniz. Eğer evlilik içinde aşkı veya sizi bağlayıcı duyguları keşfedemiyorsanız hayatınız düzensiz ve kısa süreli ilişkiler ve kaçan-kovalayan sistemi ile sürecektir.

        Evliliğin aşkla bir alıp veremeyeceği bir sorunu yok. Sadece biz kendimizi “aşk, flörtte yaşanır, aşk kaçak veya yasaksa yaşanır ya da ulaşamadıkça yaşanır” diye inandırdığımız için evlilikte aşkı yaşatamıyoruz.

        Sonuç olarak ne diyorsunuz, aşkın katili bulundu mu?

        Evlilik aşk öldürmez. Evlilik, sizin ilişki için çabanızı azaltır. Eğer korku ile bağlı biri veya kaybetmemek için evlenen biriyseniz aşkınız da çabanız da çok çabuk sonlanır. Flört döneminde kaybetme kaygısı yaşayanlar, bununla ancak evlendiği taktirde başa çıkacaklarını sanırlar. Oysa evlilik, güvenlik için değil, sevgi için aşk için olmalı. Sevgisiz ve aşksız bir güvenlik ihtiyacı risklidir. Çünkü güvenlik ihtiyacınızı karşıladıktan sonra o ilişkiden beslenecek bir şey bulamazsınız. Bu durum ise, iyi bir ilişkinin ancak doğru bir başlangıçla da ilişkisi olduğunu gösterir. Yani niçin evlendiğinizin cevabıdır bu.

        Kaybetme korkusu, sizi ona yakınlaştırır. Kaybetmemek için daha çok çaba gösterir, daha çok alttan alır, daha çok yanında bulunur, kendinizi 1 saniye bile unutturmamak istersiniz. Ama kaybetme korkusu aşkı arttırmaz. Çünkü aşk iyi bir şey, korku kötü bir şey ise, kötü bir şey iyi bir şeyi arttırmaz. Bu sadece anlık bir değerdir. Evlilikte kaybetme korkusunun olmaması, aşkı azaltmaz. Aksine bu korku olmadığında daha özgürce yaşarsınız aşkınızı. Çünkü, korkunun olduğu yerde özgürlük olmaz, özgürlüğün olmadığı yerde de aşk olmaz ve yaşanmaz.

        Aşkta kaybetmemek adına büyük bir çaba vardır. Hem kişiyi hem de aşkı... Bu ise özel davranmak ile ancak ayakta durur.

        Özel davranmak?

        Evlilikte eşler birbirini özel görmezlerse itinalı davranmazlar ise, saygı ve sevgi konusunda karşılıklı hassas olurlarsa zaten var olan aşk, duraksamadan devam eder. Zaten, evliliğe geçişte eğer kişilerin tavırlarında bir değişiklik olmazsa, duygularında da bir değişiklik olmaz.

        Açıkçası toplum, evlilerin aşk yaşamasını olgunlaşmama ya da yeni olmak olarak algılıyor.

        Yani aşkı toplumun değer yarıları mı belirliyor?

        Kısmen. Mesela öpüşen bir evli çift için yapılan ilk yorum, “bunlar yeni evli galiba” denilir. Yine sarmaş dolaş olan evlilere “tadını çıkarın çocuk olduğunda birbirinizi görmek istemeyebilirsiniz”. Şeklinde yorumlar yapılır. Örneğin otobüste sarılan yada öpüşen bir evli bir de bekar çift görseniz rahatsız olabilirsiniz. Ama toplum evli çift için neden evlerinde yapmıyorlar diye düşünürken, sevgililer için ise daha hoş görülü olur ve kabul edilebilir görürler. Evlilere aşkı yaşamayı, dil veya davranışla göstermeyi gereksiz bulup inandırıcı da görmeyebiliyor.

        Oysa evliliğin verdiği güven açısından; aşkı daha yoğun, kabul edilebilir yaşaması gerekir. Sonuçta evlilik, ilişkinin toplumsal onay almasıdır.

        Yani evlilik, aşkın güvencesidir. Güzel yürütülen bir ilişki için evlilik tüm imkanları ve fırsatları size sunar. Ama kullanamamak ve değerlendirememek çiftlerin seçimidir.

        Buraya kadar anlaşıldığı üzere aşkı öldüren evlilik değil aslında aşkı öldüren ilişkiyi yaşayan çiftler.

        ****

        "Evlilik vuslattır ve vuslat aşkı öldürür"

        Ayşegül Seven Divrikli

        Evlilik aşkı öldürür mü? Bu sorunun cevabını verebilmek için öncelikle aşkı tanımlamak gerek. Her ne kadar Eugene Delacroix ‘in dediğin gibi "Aşkı anlatabilmek için yeryüzünde var olan dillerden baska bir dil gerek"se de bence aşk heyecandır, kıskanmaktır, mantığın devre dışı kalmasıdır, onun için mücadele etmektir, acı çekmektir, onun olmadığı yerde yaşamdan zevk almamaktır…

        Bu durumda evlilik aşkı öldürür mü? Evet kesinlikle öldürür. Evlilik vuslattır. Ve vuslat aşkı öldürür. İskender Pala demiş ki “Aşkın büyüklüğü kavuşmadan uzak olmasıyla doğru orantılıdır” Evlilikte o yanındadır, her şey kontrolün altındadır. En azından devlet onun senin olduğunu onaylamıştır. Aynı evde yaşarsın, ona uyanmazsın artık, onunla uyanırsın. Herkes birbirinin en özel halini bilir artık, meraklar son bulur, özlem, hasret son bulur. Her akşam da heyecanlanamazsın ki işten eve gelecek ve göreceksin diye. Olmaz yani, istesen de diri tutamazsın o heyecanı.

        Ama bunları söyleyip evliliğe katil gözüyle bakmak ta çok yanlış bence.

        Ama tek başına evlilik –tabi ki doğru bir evlilikse- çok daha özeldir bence. Evlilik güvendir, huzurdur, kalıcılıktır, endişelerden korkulardan uzak olmaktır, birlikte yürümektir. Planlar yapmak, başarmak daha da güçlenmektir mesela…

        Sonuç olarak; bence insan hayatında en az bir kere aşık olmalı, yaşamalı o duyguyu. Ama evlilik hayatın kendisi, gerçeği olarak insanın hayatına damgasını vurmalı.

        ****

        Kendi ellerimizle gömdük

        Fatma CAMCI

        Aylardır can çekişiyordu. Hayli zamandır yorgundu, kırgındı. Tamir edilemez yaralar almış, geriye dönüşü olmayan hatalara maruz kalmıştı yıllar yılı…

        Oysa her şey ne kadar güzeldi, ilk zamanlar… Şarkılar, şiirler, birbirinden güzel hitaplar, tarif edilemeyen duygularla aklı bir karış havada; yüreği her daim pırpır eden sanki o değildi…

        Ne olduysa o geldikten sonra oldu… Kabullenemedi,

        “İki kişi barınmaz bir yürekte” dedi.

        İncindi, kırıldı…Gün oldu isyan etti. Günlerce sayısız gözyaşı döktü, döktürdü…

        Ama çaresi yoktu bu hastalığın. İyiye değildi bu gidiş. Geçen her gün eritti ve yavaş yavaş bitirdi onu da bizi de… Nihayet dün vefat haberini aldık rahmetlinin. Beklenen bir ölümdü beklenmesine de çok sarsıldık eşimle.

        Oysa bir zamanlar ne cefalara katlanmış, ne emeklerle büyütüp beslemiştik onu… Hayatın anlamı yaşama sevinciydi varlığı ikimiz için…O varsa her şey tamamdı, o yoksa her şey eksik…

        ”Az mı meydan okumuştuk herkese ve her şeye onun için…Şimdi boylu boyuna yatarken toprağın üstünde duygulandım işte. Zaten bizden gayrı kimseciği de yoktu rahmetlinin. Garibandı, öksüzdü ve artık ölüydü. Kirpiklerimin ucunda bir damla yaş vardı. Donup kalmıştı sanki oracıkta akmakla akmamak arası…

        Derken; biraz eşim biraz ben birkaç kürek toprak attık meftanın üzerine!

        Ne söylenecek söz kalmıştı ne de akıtacak yaş ölen Aşkımızın üstüne… Kendi ellerimizle gömdük işte Aşkımızı toprağa. Allah rahmet eylesin…”

        Aşklar da ölürmüş evlenince anladık…

        ****

        Çocuktan sonra her şey değişti

        Eda Taşdemir

        Ben 3 yıl önce boşandım. 15 senelik bir evliliğim oldu. Aşık olarak evlenmiştim. İlk yıllar her şey yolunda gidiyordu. Ama çocuk olduktan sonra her şey farklılaştı. Benim iş ve ev yaşamım dışında tek yaptığım şey çocuğumla ilgilenmekti. Çünkü eşimin bana hiçbir katkısı yoktu.

        Sosyal yaşamımızda kimseyle görüşemez olduk. Tek yaptığımız Cumartesi günleri onun anne-babasını ziyarete gitmekti. Boğulacak gibi hissetmeye başlamıştım.

        Yemeğe çıkmak veya tatile gitmek fikrini de hep bahanelerle erteledi.

        İlk üç yıl çok çabaladım. Ama aşk zaten bitmişti. Çocuğum 10 yaşına geldiğinde, eşime hiçbir şey hissetmemeye başladım. Boşanma kararı aldım. Anlaşmalı boşandık. Fark ettim ki, bir kişi hiçbir zaman evliliği tek kişilik çabayla kurtaramaz.

        1,5 yıl sonra biriyle tanıştım. Onunla tanıştıktan sonra boşanmakla ne kadar doğru bir karar aldığımı fark ettim.

        15 yıllık evlilikte yaşayamadığım her şeyi bu ilişkimde yaşıyorum. Heyecan, anlaşma, uyum, karşılıklı saygı, sevgi vs. hepsini bulabiliyor ve karşımdaki insana sunabiliyorum.

        İlişkimizde devamlı değişik paylaşımlar ve etkinlikler yapıyoruz. Yeni yerler, yeni aktiviteler ile eğlenceli hale getiriyoruz. Sevgilim de bana sürprizler yapmayı seviyor. Yaşadığım şey aşk mı sevgi mi bilmem ama şu anda çok mutluyum.

        ****

        “Aşk Kimyasal bir reaksiyondur”

        MAHMUT AKAN

        Aşk türün devamlılığı için gerekli bir kimyasal reaksiyondur. Bu kimyasal reaksiyon sonucu evlilik gerçekleşirse fizyolojik ve psikolojik olarak bedenimiz kendi dengesini yavaş yavaş yitirmeye başlar. Evlilik aşkı öldürür ya da öldürmez demek tek başına bir şey ifade etmez. Yapılan araştırmalara göre aşkın belli bir ömrü vardır. Durum buyken evliliğin aşkı öldürdüğü söylenemez. Bir insanın sürekli aşık olması zaten kendi ruhsal yapısını çöküntüye uğratır. Aşık iken tek amacımız karşımızdakini elde etmek ve onunla bir hayat paylaşmaktır. Evlilik gerçekleştikten sonra, doğa kendi varlığını sürdürecek oyunu oynamış ve amacına ulaşmıştır.

        ****

        Bazen evlilik en nefret ettiğin insanla en çok sevdiğin insanın aynı kişi olmasıdır

        Nurdan özçelik

        ilk önce aşka inanıp anamadığımızı sorgulamak gerek. Ben aşka inananlardanım ve de yaşayanlardanım. Sevdiğin, aşık olduğun insanla aynı evi paylaşmak aynı havayı solumaktan daha mutlu eden ne olabilir ki hayatta? Evlilik, aşkı aileler ve toplum önünde resmileştirmektir yani ilan etmek. Bu durumun aşkı yok etmesi mümkün değildir. Evliliğin zor yanları belki insanlarda bu düşünceyi oluşturabilir. Çünkü bazen evlilik en nefret ettiğin insanla en çok sevdiğin insanın aynı kişi olmasıdır. Öfkesini ve nefretini kontrol edemeyenler için bu duygular zamanla aşkın önüne geçebilir. Fakat bunu engellemenin zor olduğunu düşünmüyorum. Bence bunun için tek altın kural güvenmek. Eğer sağlam temeller üzerine oturmuş bir ilişki ise yani tam anlamıyla bir güven oluşmuşsa partnerinin seni bilerek kırmayacağını bilirsin ve öfken çabuk geçer. Karşılıklı anlayış, küçük sürprizler, eksiltilmeyen sevgi sözcükleri ile duygularını dile getirmek aşkı canlı ve taze tutar diye düşünüyorum. Aşkın ömrünü evliliğe bağlamak hatadır, aşkın ömrü kişilerin bunları yaşama biçimine göre değişir. Kısaca evlilik aşkı öldürmez aşkı öldüren bizleriz...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ