Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar 'Hayatında Hemingway'in hayaleti dolaşan erkekler'

        Artık genç sayılmazdı adam. Yolun yarısını devirmişti, hem de çoktan. Durup bakacak yaştaydı geçmişe, kendine, ilişkilerine. Eskiden sevdiği mekânlara uğramıyordu nicedir. Konuşmuyordu kadim dostlarla her zamanki konulardan. Yeni çıkan bir pop şarkıcısıyla alay etmek gelmiyordu içinden; ne de uzaktan dudak bükmek, gazetelerde söyleşi veren simalara. Tam olarak "şefkat" olmasa bile sakin bir "idrak" sinmişti üzerine. Bir kabullenmişlik, koyuvermişlik. Kadınların peşinden koşmayı da bırakmıştı. Oradan anlıyordu ki, bedenen olmasa da "ruhen" ve "kalben" yaşlanmıştı.

        Tuhaf bir hal gelmişti üzerine ya, kendi de bilmiyordu sebebini. İçine dönmek istiyordu. Yüreğinin dehlizlerinde bir şey unutmuştu sanki. Seneler sonra gidip almak istiyor ama ne olduğunu hatırlayamıyordu. Yokladı maziyi. Yokladı zihnini. Gördü ki hayatı boyunca sevdiği tüm kadınlar birbirine benziyordu. Hepsi de dikkat çekici, alımlı ve ışıltılıydı. Lakin yaz bahçelerinde gezinen ateşböcekleri kadar kısa sürmüştü ışıkları. Hüzünle fark etti ki adam, sevdiği kadınların ışığının sönmesine en büyük sebep oydu.

        Bilgisayarı açtı. Kendine bir not yazdı. "Ben de onlardan biriyim demek: HHH. "Hemingway'in Hayaleti Hayatımda."

        Bir adam düşünün. Henüz yirmi bir yaşındayken evlensin. Yirmileri, otuzları, kırkları boyunca hep evli olsun, lakin farklı kadınlarla. Yalnız kalmaktan deli gibi ürken bir adam; karanlıktan korkan bir oğlan çocuğu adeta. Onu sarıp sarmalayacak ama sarsmayacak, kuşatacak ama boğmayacak, can kulağıyla dinleyecek ama sorgulamayacak bir kadın aramakta.

        Yanında parlasın ama gölge yapmasın. Başarılı ve parlak olsun ama öne geçmeye kalkmasın. Hızlı ve çevik olsun ama bir adım geriden gelsin. Böyle bir sevda düşlemekte. Belki de, Doğu-Batı, modern-geleneksel ayrımı olmaksızın nice erkek gibi şu fani dünyada.

        Bir adam düşünün ki çöken her ilişkinin ardından ve altından, sıyrılsın enkaz yığınından, vakit kaybetmeden yeni serüvenlere atsın kendini. Akıntıyla sürüklenen sal misali. Sadakat nedir bilmesin ve bilmeyi istemesin. Görünüşte gayet yolunda giden bir evlilik yahut ilişki boyunca dahi gizliden gizliye başka bedenler arasın. Ne aşktan ne arzudan ötürü. İhtimalleri yitirmemek için sırf, ihtimaller ki sahte bir özgürlük duygusu aşılasın. Yüreğinde kapanmayan bir yara taşısın; gözlerinde iyileşmeyen bir çizikle baksın dünyaya. Gördüğü ve dokunduğu her şeyi yaralasın bir parça.

        Bir adam düşünün. Olabilecek en yanlış koca adayı olsun. Lakin sevsin onu kadınlar, hem de ne çok. Bile bile gün gelip sevgilerinin yetmeyeceğini, tek kanatla uçan bu kuşun düşeceğini; acı çekeceklerini bile bile sevdalanan kadınlar...

        O kadar çok hatun kişi tanıyorum ki, eğitimli, kendine güvenen, ayakları sağlam basan, "modern" hatunlar hem de, böylesi erkeklere kapılmışlar. Hem de ne kapılma. Her şeyi bırakacak kadar. Kendi ilkelerini unutacak kadar. "Hayatında Hemingway'in hayaleti dolaşan erkekler"e meftun ve müptela kadınlar bir muammadır, çöz çözebilirsen.

        Hemingway, ilk eşi Hadley ile evliyken Vogue Dergisi'nin moda editörü Pauline ile tanıştı. İlk başlarda Pauline karı-koca her ikisinin ortak arkadaşıydı. Ancak kısa zamanda ortaya çıktı ki Hemingway ile ilişkisi vardı. Hikâyenin buraya kadarı sıradan, bundan sonrası şaşırtıcı. Zira Hemingway her iki kadından da vazgeçmek istemedi. İkisini de hayatında tutmaya kalktı ve bunu yapabileceğine onları da inandırdı. Ne karısının mutsuzluğu, ne metresinin hayal kırıklıkları, hiçbir şey ondaki bu inanç kadar ağır basmadı.

        Sonuç: Seneler süren mutsuz, umutsuz ama sebatkâr bir aşk üçgeni. Ta ki eşi dayanamayıp yazarı terk edene kadar. Hemingway bekârlığı tatmadan Pauline ile evlendi hemen. Ancak çok geçmeden ondan daha genç, daha parlak bir kadın girdi yazarın yörüngesine: Martha. Ayaklarını yerden kesti bu ilişki. Ayakları tekrar toprağa bastığında terk eden o oldu bu defa. Ardından dördüncü kadın geldi: Mary Welsh.

        Hemingway efsanesinin hep altını çizdiği bir slogan vardır: "Bazı erkekler monogami için yaratılmamıştır. Onlar farklıdır." Biz geri kalan faniler ilaç gibi, hap gibi alır yutarız bu sloganı. Hak veririz. Adeta "mazlum"dur. Hayatında Hemingway'in hayaleti dolaşan bir erkek; elinde değildir, tabiatı gereği böyledir, sıradan sevdalar için değil çılgın ve marjinal maceralar için yaratmıştır Tanrı onu.

        İlgimi çeken bir erkeğin kendini Hemingway ekolünden görmesi değil, esas biz kadınların bir efsaneye inanmakta bu kadar istekli davranmamız. Muamma olan bizim kendimize yaptığımız...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ