Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar ‘Kulübe girmek için valiyi araya koyarlardı’

        HT PAZAR / Murat GÜLOĞLU

        İstanbul gece hayatının gurularından, Le Select’in kurucusu ve sahibi Kemal Koç’la fakirhanede başlayan yaşam mücadelesinden bugünlere, ünlü müşterilerinden inanılmaz anılarına kadar çok renkli bir sohbet yaptık

        Bir dönem "Gece hayatı" dendi mi akla gelen birkaç isimden biriydi Kemal Koç. Her yaptığı iş, açtığı her kulüp, her restoran olay olurdu. Uzun yıllar İstanbul gecelerinin gurusuydu. Sezen Aksu'dan Kenan Doğulu'ya kadar önemli sanatçılarla mekân açtı, Mustafa Oğuz gibi bir duayenle ortak işler yaptı. Gecelerin emrine sunduğu devasa diskolarda bir gecede 3-4 bin kişiyi eğlendirdi. Sonra ağırlığı restoran işine verdi. İstanbul'a dünya çapında Le Select'i kazandırdı. 10 yıl boyunca devletin zirvesini de, iş ve cemiyet dünyasını da alnının akıyla ağırladı, uğurladı.

        Esnaf Kemal Koç, fakir ama gururlu bir ailenin 8 çocuğundan biri. Sivas dağlarının eteklerinden İstanbul'un Nişantaşı semtine göçle gelip savaşan, kazanan bir hayat hikâyesinin kahramanı. 8 yaşından beri hem okumuş hem de bulaşıkçılıktan garsonluğa, idarecilikten mekân sahipliğine uzanan bir başarı öyküsüne mührünü vurmuş. Şimdilerde, "Bebeğim" dediği Le Select markasını Göktürk'te yeniden yeşillendirdi. Restoran bir harika, Kemal Koç mekânı gezerken, konuklarının imzasını attığı şahane defterleri gösterdi. Başbakan Erdoğan'dan iş, sanat, siyaset ve medya dünyasının ünlü isimlerine, yazdıkları temennileri okudum. Sanırım bir işletmeci için bundan daha gururlandırıcı bir şey olamaz.

        Sektörün duayenisin. Nasıl başladı hayat yolculuğu?

        1965'te babam bizi İstanbul'a getirdi, çok fakir bir aileydik. Sivas Kızıldağ'ın eteğinde, köyde bir tarla, bir gödük buğday ekiliyor, üç gödük zor alınıyordu...

        Gödük nedir?

        Buğdayın ölçü aleti.

        Fakirlik göç ettirdi yani?

        Tabii. Bütün kardeşler çalışmak zorundaydık.

        Kaç kardeş?

        8. 4 kız kardeşim vefat etti, 4 erkek kaldık.

        Başınız sağ olsun. Göç ettiğinizde kaç yaşındaydın?

        8.

        Ağabeyler mi çalışıyordu?

        Hepimiz çalışkandık. En büyük ağabeyim Club 12'de çalışıyordu, sonra Lalezar Gazinosu, Devekuşu Kabare Tiyatrosu diye gitti.

        Sektöre nasıl girdiğiniz belli oldu...

        Eh tabii... Bütün akrabalar aynı yerde çalışıyordu. Ben de oralarda bardak yıkayarak başladım. Çocuktum daha. Ortaokulun sonuna kadar öyle devam etti.

        Okul da devam etti yani bu arada?

        Elbette. Gündüz okul, akşam iş.

        Nasıl dayandın bu tempoya, çocuktun daha...

        Yorucu ama gelmişsiniz Sivas'ın köyünden mecbur para kazanacaksın. Herkesin bir hayali vardı.

        Neydi hayalin?

        Kızıldağ'ın eteğinden çıkıp en medeni muhite, Nişantaşı, Harbiye'ye gelmişiz. İnsanlara bakıyorum farklı. Yeme-içme, giyim-kuşam değişik. E bunlar da hayalleri, hedefleri büyüttü.

        Onlar gibi mi olmak istedin?

        Fakirlik insanlara lütfedilmiş bir ödüldür. Fakir insan zenginliğin yolunu daha rahat bulur. Fakat iyi niyet ve ahlaki kurallar şart.

        Bu yıllarda hayatını etkileyenler oldu mu?

        Tiyatrocu Ahmet Gülhan. Devekuşu'nun ortaklarındandı. Patronumdu. Beni Turizm Otelcilik Okulu'na yönlendirdi.

        Otelcilik mi okudun?

        Tabii. 1976'da mezun olup Fındıkzade'de Otel Anka'da işe başladım.

        'BUNLAR KOMÜNİST, ATIN GİTSİN'

        Alaylıyken okullu oldun yani sektörde...

        Evet. Otel çalışanları arasında eğlence ve TV dünyasına damgasını vuran ünlü yapımcı Mustafa Oğuz da vardı. O resepsiyonistti. Koray Gönensin de gece müdürüydü.

        Ekip sağlammış...

        Mustafa Oğuz, sendikaya üye olalım diye bizi örgütledi. Böyle olunca da otel sahibi Antep'li Ali Amca; "Bunlar komünist atın gitsin" diye bizi kovdu. İşsiz kaldık.

        Komünist miydin?

        Gençliğimizde biraz solculukla oynadık. Ortaokuldan sınıf arkadaşım Mustafa Sarıgül'dü mesela, daha ben sana ne anlatayım.

        Hapis yattın mı?

        Yok hayır. Benim aşırı, şimdiki tabirle "Marjinal" diyorlar ya, o durumum yoktu. Hakkını arayan adam marjinal midir hem?

        Sonra?

        Askere gidene kadar Galata Kulesi'nde çalıştım, Günay ve Şamdan.

        Sonra zirve?

        Şamdan'la beraber yıldızım parladı.

        Nasıl oldu o iş?

        Okullu olmanın avantajını yaşadım. Bu işlerde çömezleri çok çalıştırırlar. Sabaha karşı 05.00'te kapatıp gündüz 10.00'da açıyorduk mekânı. Gündüz rezervasyonları ben alırdım. Telefonda kendimi takdim ederdim. İsmim hafızalara kazındı. Müşteri mekâna gelince de beni soruyordu.

        Bu büyük avantaj olmuştur...

        Atağımdır. O zaman müşterilerin telefon numaralarından aile hayatlarına kadar her şeyi didik didik bilirdim.

        Şart mıydı bilmen?

        Kimin nesi, kimle kim sevgili, evli mi, ayrı mı bilmek şart. Karı koca ayrılmış, yeni sevgilisiyle geliyor adam; bunları yan yana nasıl oturtacaksın.

        Başına geldi mi bu tür kazalar?

        Çok geldi. Mekânın birinde rezerve edilmiş 3 masa vardı. Karı koca yeni boşanmış, gazetelerde boy boy fotoğrafları, birbirlerine düşmüşler... Oraya da yeni sevgilileriyle gelmişler. Gittim merdivenin başına bir masa daha attım. Masaları hissettirmeden ayırdım. Sorun çözüldü. Bu yüzden kişileri tanımak lazım.

        Harika bir data yaratmışsınız aslında...

        En büyük sermayem insan. 80 ve 90'lı yıllarda üst düzey mekânlarda garsonluktan müdürlüğe kadar devam ettim.

        Şamdan dönemeçti tabii...

        Orada yıldız parlayınca, patronlar da fark ettiler. Önce Büyük Kulüp Şamdan'da idareci oldum, ardından Yeniköy Sabancı Korusu'ndaki mekânın yöneticiliği, sonra Discorium... Bu saydıklarım Türkiye'nin en büyükleriydi. Bir gecede 4 bin kişi gelirdi.

        90'lar...

        "Juliana's"ta Japon patronlarla çalıştım. Orada para biriktirdim.

        Sonra?

        93 yılında Levent'teki Le Select'i açtık. 10 yıl sürdü orası. Yazları da yazlık mekânlarda faaliyetlerimiz olmuştu.

        Sürekli çalıştın...

        Derken 2000'de Venge'yi kurduk.

        Le Select 2003'te bitti...

        Onu kapatıp Margaux'u açtık. Sonra Komşu Kebap. Bu kadar sene iş yapıp başarılı olduk ama City's'deki Mahalle'de bir mekân daha açtık... O konuyu Allah'a havale ediyorum.

        Zarar çok muydu?

        Çok fazla zarar ettim.

        "Çok fazla" dediğin nedir?

        Çok fazla. Bu işlerde kazağın ipi söküldüğü zaman o sökük devam eder. Diğer işe de yansıdı, personel giderleri falan haciz de yedik.

        Battınız yani...

        En yakın arkadaşımdan kâğıt aldım, 2000 lira borcum vardı. 14 bin dolarlık saatimi 2 bin 400 dolara satıp borcumu ödedim. Maalesef ticaret hayatı inişli çıkışlı. Bunun ayıbı yok.

        Velhasıl...

        "Ne yapayım ne edeyim" derken, Göktürk'teki Suda Kebap'a ortak oldum. 9 ay sonra frekans tutmaması nedeniyle ayrıldım. Sonra yine Le Select'i açtım. Bakalım kısmet nereye kadar gidecek?

        'Yer, içer, hesabın 5 mislini öderler'

        Gece hayatının krallıymışsın bir dönem...

        Müthiş anılarım vardır. Mesela Discorium'da o kadar çok iş yapıyorduk ki, mekâna girmek bile meseleydi. Şamdan'a girebilmek büyük olaydı. Kulübe girmek için İstanbul valisini araya koyarlardı, masa isterlerdi.

        Ooo çok fiyakalı...

        Bodyguard'a bahşiş vermek için 20 dakika kapıda bekleyen müşteriler vardı.

        Mafyatik mevzular var mıydı o dönem?

        Tabii ki var. "Mafya" nedir dersen onu da bilmem ama. "Mafya" dediğiniz insanlar yer içerler hesabın 5 mislini öderler. O tarz insanların istediği tek şey, müdüründen garsonuna dizilip "Hoş geldin" demeleri. Racon budur.

        Egosunu okşayacaksın yani?

        Adamları öcü gibi görmeyeceksin, onlardan kaçmayacaksın. Eskiden ufak tefek sokak kabadayıları vardı, artık öyle bir şey yok. Küçük isimlerden korkun, büyük isimlerden değil. Çünkü çoğu okumuş kültürlü insanlardır. Çoğu da bu kabadayılık işini bitirip işadamı olmuşlardır.

        'Sezen müthiş keyifli, kalbi harika bir insan'

        Sanatçılarla ilgili anı...

        Sabancı Korusu'ndaki mekânda Nükhet Duru sahnedeydi. İki şarkı söyledi, Kazak bir işadamı üçüncü şarkıyı istemiş. Nükhet söylememiş. İşadamı yönetici olduğumu anlayınca geldi elime bir tomar para sıkıştırdı. Ben de Nükhet'e "Söyle bir tane daha" dedim.

        Söyledi mi?

        Tabii.

        Para ne kadarmış?

        3000 dolar.

        Her derde deva...

        Hem de nasıl. Oğlum ertesi gün Amerika'ya gidiyordu. Bir laptop alması gerekliydi. 2000 dolarını ona verdim, bin doları tipe attım.

        Süper hareket. Nükhet Hanım'a vermedin mi?

        Ona bir şey vermedim valla.

        Var mı başka anı?

        Olmaz mı. Sezen Aksu'yla Swiss Otel'in altında mekân açtık.

        O nasıl oldu?

        Mustafa Oğuz işin içindeydi yine. Bir gün Boğaz kenarında Pasha'da oturuyoruz. Mustafa Ağabey; "Kemal, bul bir yer, Sezen, sen, ben yapalım" dedi. "Tamam" dedim, Swiss Otel'in altındaki eski kumarhaneyi gözüme kestirdim.

        Hazır mekân?

        Tabii. Mustafa Ağabey'le iyi polis kötü polis oynayarak mekânı kiraladık.

        Şartlar nasıldı?

        Günde 200 kişiye yemek garantisi vermek koşuluyla kiraladım. Yemek onlardan, içkileri kendim temin ettim. Eski bir kumarhane olduğu için dekorasyon gazinoya çok uygundu. İsmail Acar'dan tablolar astım. Mobilya işini de kiralayarak bir şekilde çözdüm.

        Ucuza geldi yani...

        Öyle bir gazino 3 milyon dolardan aşağı kurulmaz.

        Kaça mal ettiniz?

        50 bin dolara yaptım gazinoyu.

        İşler nasıldı?

        20 gala yaptık, sonra Sezen'in rahatsızlığı baş göstermeye başladı. Kapattık.

        Nasıldı Sezen Hanım'la çalışmak?

        Sezen müthiş keyifli, kalbi harika bir insan. Yardımseverdir. Çok eğlenirdik. Her gece beni bir yerde yakalardı, dans ederdik.

        Kimler vardı başka?

        Aysel Gürel vardı. Sezen'le gelirdi. Bir akşam hanıma "Akşam 6 gibi gelirim" demiştim. Ama stand-up'çı bu ikiliye takıldığım için sabah 6'da ancak eve gidebilmiştim. Gırgır şamata harikaydı.

        Mekân kısa ömürlü olmuş ama...

        2002'de Kenan Doğulu'yla açtık mekânı. Onda da Kenan'ın askerlik meselesi çıktı. Amerika'ya eğitime gitti. Yine kapattık. Ondan sonra da kulüpçülük defterini kapattım.

        Kenan'la jenerasyon sıkıntısı olmadı mı?

        Mükemmeldi. Onun çok güzel genç bir kitlesi vardı. İşin kötü tarafı 18 yaş altı çok meraklıydı gelmeye. Küçükleri kulübe alamıyorduk, anne babalarına şikâyet ediyorlardı. Çoğu tanıdıktı. Zor anlar yaşadık yani.

        Sezen Hanım ya da Kenan'la ayrılırken sorun çıktı mı?

        Bir sıkıntımız olmadı.

        'Alkol terbiyesi hükümetin değil, ebeveynlerin işidir'

        Yeri gelmişken sorayım, alkol düzenlemelerine ne diyorsun?

        Hükümetin bu konudaki politikasını sorarsan; bir kısmı doğru, bir kısmı yanlış. Başta sıkı denetleme şart. Özellikle gençler mevzu bahisse iş anne babada bitiyor. Alkol terbiyesi hükümetin değil, ebeveynlerin işidir. Esas onların dikkatli olması lazım. Bir baba olarak konuşuyorum, fren şart.

        Defterler var ve her gelen imzasını atmış...

        20 yıllık mazi o defterler. Kimi istersen var o deftere imza atanlar arasında. Birkaç hükümetin bakanlar kurulu, milletvekilleri, başbakanlar, kulüp başkanları, işadamları, önemli gazeteciler...

        Başbakan Erdoğan'ın da imzası var...

        Büyükşehir belediye başkanıyken şeref vermişti, kendisine hizmet etmiştim. Yine buyursun gelsin şereflendirsin, beklerim kendisini.

        Geçmiş eğlence hayatıyla şimdikini nasıl kıyaslarsınız?

        70'li, 80'li, 90'lı yıllarda İstanbul'da gezen insan sayısı çok azdı.

        Mekânlar da kısıtlıydı...

        Evet. Şimdi alternatif çok. Discoriuma 3 bin 500 kişiyi rahat rahat alıyorduk. O zaman 6-7 bodyguard'ımız vardı. Şimdi küçük bir bara gidiyorsun kapısında onlarca vale, bodyguard... Ne oluyor savaş mı var, nedir! insanlar eğlenmeye gidiyor.

        Adaplar farklı...

        Gece kulübünden ziyade, kahve edebiyatı daha fazlaydı. Yeni nesil kahve edebiyatını bitirdi, restoran-bar-gece kulübü edebiyatı başladı. Hatta ayrancılar, rakıcılar hepsi kendi eğlencesini yarattı. Mesela Boğaz'da açılan Huqqa. Gayet güzel. Öyle bir kesim de oraya gidiyor. Reina'ya alternatif mi, evet. Bu tip yerlerin çoğalması lazım. İyi bir şey.

        Eğlenenlerin kalitesi nasıl?

        Şimdi daha eğitimliler, bilinçliler, ne istediklerini biliyorlar. Çocuğunuzu terbiye etmeye kalkmayın, onlar sizi terbiye eder.

        'Pavyon da ayrı bir tattı'

        Ya pavyon kültürü?

        Pavyon da ayrı bir tattı. Onun keyfi başkaydı.

        O dönemlerden star olan kimler?

        Oryantal Sibel Can, Türkiye'nin en iyi sanatçılarından oldu. Aynı şekilde Seda Sayan müthiş çıkış yaptı, bir TV yıldızı şu anda. 1967 ‘de Lalezar Gazinosu'nda ben bardak yıkarken, sahneye Zeki Müren, Durul Gence ve Ajda Pekkan çıkardı. Ajda hâlâ sportif, sesi şahane, herkes onu taklit ediyor.

        Süper Star çünkü...

        Kalite tek ve bir tane. İkincisi olmuyor maalesef.

        Yani?

        Bugün Ajda Ajda, Kemal Koç Kemal Koç'tur. Şık, kaliteli lokantanın zinciri olmaz. Park Şamdan mesela; ben orada yetiştim. Hâlâ kalite, lezzet, ekip aynı. Barda Halil, salonda Hıdır, Ersoy Bey Çapa Ailesi'nin mirasını devam ettiriyor.

        Senin dönemin insanları nerede?

        Bir bölümü evlerine çekildi, yaşlandı. Onların çoluk çocuğu, torunları geziyor. Mesela bana geliyorlar "Şunun oğluyum, bunun kızıyım" diyorlar, benim de çok hoşuma gidiyor.

        'Dünyanın en yakışıklı erkeği cüzdanı şişkin olandır'

        Ağabey böylesine hareketli bir hayat... Hanım ne dedi, çocuklar nasıl büyüdü?

        Ben fakir bir aileden geldim, çalışmak zorundaydım. Benim için önce Allah, sonra iş, sonra ailem gelir. İş olmadan aş da olmaz, aşk da... Dünyanın en yakışıklı erkeği cüzdanı şişkin olandır. Çalışmaya devam

        Yenge de kabullendi bu durumu...

        Çok genç evlendik, kabullenmek zorundaydı. Yeni nesil işletmecileri hangi kız evinde bekler?

        Çocuklar?

        Benim işimin eğitimini aldılar, aynı sektördeyiz.

        Şu gecelerin akışını kimler etkiliyor?

        Artık büyük sermaye grupları da sektöre girdi.

        İyi mi kötü mü bu?

        Eğlence işlerine giren holdingler küçük esnafı bitiriyor.

        Esnaf Kemal ne yapacak?

        Ben halden, kasaptan kiloyla alıyorum onlar tonla.

        Çare Drogba mı peki?

        Biz savaşçıyız. Sırtımızı kimse yere getiremez.

        Esnaf Kemal neyine güveniyor ki?

        Ben müşterimi kapıda karşılarım. Bu işte masanın 4 ayağı vardır.

        Nedir?

        Karşılama, uğurlama bir. İki, dekorasyonu şık bir yerinizin olması. Üç; mutfak, lezzet. Sonuncusu ve en önemlisi para politikanız.

        Kazık olmayacak yani?

        Hesap önemli. Okuyoruz işte, Bodrum'da 60 liraya çorba, 70 liraya lahmacun. Ben 5 liraya satıyorum.

        Ama talep var...

        O yaşam farkıyla ilgili bir konu. Bu parayı veren yemeğe gitmiyor ki, görünmeye gidiyor. Benim lokantama yemeğe gelinir, görünmeye gelinmez. Farkımız bu.

        Sektöre giren holdingler "Al şu kadar milyon dolar" deyip talip olursa lokantana?

        Allah mı söyletiyor bunları sana? Neticede şartlar konuşulur. Burası ve benim adım yaşayacaksa "Hayır" demem. İnsanlar bebeklerini büyütmek ister.

        Emekli olmayacaksın sanırım?

        Bir erkek para kazanmasa da bir yerde çalışması lazım.

        Un eleme elek asma yok yani?

        Onu 8 ay kadar denedim. 16 kilo aldım. Yemeyi içmeyi severim. Herhalde bir salonun ortasında ya da barın taburesinde öleceğiz.

        'Benim babam kapıcı, Mustafa'nınki işçiydi'

        Peki Mustafa Sarıgül'le tanışmanız...

        Mustafa mahalleden arkadaşımdı, beraber okuduk. Benim babam kapıcı, onun babası işçiydi. Hâlâ görüşüyoruz. Başkan hedefleri büyüttü.

        Le Select'in mutfağında ne var?

        Hem Doğu, hem Batı mutfağım mevcut. Pizza da var lahmacun da. İki ayrı mutfak ve ona göre alet edevat var. Becerdik çok şükür.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ