Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar İnönü her gün tartılır, kilosunu tutturmak için haftada bir gün yalnızca süt içerdi

        KÜBRA PAR / HT PAZAR

        Ölümünün üzerinden yıllar geçmesine rağmen İsmet İnönü hakkındaki tartışmalar bir türlü bitmek bilmiyor. Milli Şef söyleminden Varlık Vergisi'ne, İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki ekonomik yaptırımlardan din konusundaki politikalarına pek çok konuda eleştiriliyor İsmet Paşa. Fakat tüm bu polemikler arasında şahsiyeti, alışkanlıkları ve özel hayatı ıskalanıyor. Lozan Antlaşması'nın imzalanmasının 90. yılı etkinlikleri kapsamında hazırlanan "Lozan'dan Cumhuriyet'e İsmet İnönü Sergisi" vesilesiyle kızı Özden Toker'le ve serginin küratörü sevgili hocam Prof. Zafer Toprak ile buluştum, bilmediğimiz İsmet İnönü'yü anlatmalarını istedim.

        ÖZDEN TOKER ANLATIYOR...

        Israrlı sorularım üzerine Özden Hanım babasının kilosu konusunda çok titiz olduğunu anlattı. Meğer İsmet Paşa her gün tartılır, kilosunu not eder ve özel diyetler uygularmış. Eşi Mevhibe Hanım'ın da kilosunu takip eden İsmet Paşa, yazdığı bir mektubunda biricik karısına "Kız, galiba yine zayıflamaya başladın. Boğazına baksana. Döndüşte mutlak tartacağım. Eskisinden en az 4 kilo fazlan olmazsa çekeceğin var" diyor! Lafın kısası kafanızdaki klişe İsmet İnönü portresini unutun, işte en insanı taraflarıyla bir "Milli Şef"...

        Günümüzde hâlâ İsmet İnönü hakkındaki tartışmalar devam ediyor. Bu sergi onun tarihsel kişiliği hakkında bir cevap niteliği taşıyor mu?

        Bir mesaj taşımıyor ama gerçekleri anlatmaya çalıştık. Ben Cumhuriyet'in ilk kuşağında büyüdüm. Sizin tarih kitaplarında okuduğunuz şeyler benim için canlı. O insanlarla yaşadım ben...

        Eski arşivleri karıştırıp hatıralarınızı canlandırırken hüzünlendiğiniz oldu mu?

        Hüzünden çok bir sıcaklık hissediyorum. Bizim evde hâlâ annemin, babamın, ağabeylerimin eşyaları var. Sanki hâlâ birlikte yaşıyoruz...

        O eşyaları karıştırırken şaşırtıcı bir şeye rastladınız mı?

        Annem eşyalarını göstermeyi fazla sevmezdi. 1916'dan itibaren babamla birbirlerine yazdıkları mektupları ve İstanbul'un işgali sırasında Anadolu'da yaylı arabalar üstünde giderken tuttuğu notları bir gün tesadüfen gördüm. Bu gibi bana çok doğal gelen şeylere sergimizin küratörü Prof. Zafer Toprak çok heyecanlandı.

        Neye heyecanlandı mesela?

        Lozan'da görüştükleri insanların kartvizitlerini toplamışlar. Davetiyeler, mönüler... 18 Ocak 1923'te Türk Delegasyonu'nun Lausanne Palace'ta verdiği resepsiyonda sunulan mönü çıktı mesela. O akşamki mönünün bir benzerini serginin açılışında ikram ettik zaten.

        Sergi hangi yılları kapsıyor?

        1920'lerde başlayıp, babamın Cumhurbaşkanı olduğu 1938'de son buluyor.

        İsmet Paşa'nın özel hayatından izler var mı?

        Daha çok siyasi odaklı ama aile hayatını da biraz görüyorsunuz. Annem özel hayatını anlatmaktan pek hoşlanmazdı. Gazeteciler sorduğunda yadırgar, "Başkalarından bir farkımız yok ki" derdi. Sergide ailemizle ilgili resimler görünce onun bu sözünü hatırlayarak yadırgadım. Fakat sergi ekibi "Zaman değişti, artık bunları da merak ediyor insanlar" deyince ikna oldum.

        Bu sergi aynı zamanda bir biyografik eser olarak da görülebilir mi o halde?

        Evet görülebilir. Atatürk ve babamın karşılaşma hikâyesiyle başlıyor. Kurtuluş Savaşı sırasında yaşananlar ve Lozan günleri anlatılıyor. İlk görüşmelere babam yalnız gidiyor. İkincisinde annem Mevhibe Hanım'ı da götürüyor. Bu sergide Lozan'ı annemin gözünden de görüyoruz. Oradan kayınvalidesine yazdığı çok güzel mektuplar var. İmza töreni sırasında yaşananları bir muhabir gibi anlatmış.

        'ATATÜRK ARTIK GELMEZ OLMUŞTU'

        Sergide Atatürk ile İnönü ilişkisine dair neler görüyoruz?

        Lozan görüşmeleri sırasında birbirlerine yazdıkları mektuplar var. O zamanın diline rağmen birbirlerine çok sıcak hitap ediyorlar.

        Ya küstükleri dönem?

        Lozan Barış Anlaşması'nın imzalandığı 24 Temmuz günü bayram olarak kutlanır, babam göklere çıkarılmış. 1937'de başbakanlıktan ayrılınca hiçbir gazetede haber çıkmamış, kutlama yapılmamış. O gün Atatürk ağır hastaymış. Ertesi gün ateşi düşünce yaveriyle babama mesaj yollatmış. Geç aradığı için özür dileyen, yaptıklarını minnetle hatırladığına dair bir not... Babamın da ona cevabı var. "Kendi rahatsızlığınızı unutarak bana iltifat ediyorsunuz" diyerek içten gelen hoş sözlerle şükranlarını ifade ediyor. Başbakanlıktan ayrılalı 5-6 ay olmasına rağmen hâlâ yakın hissediyorlarmış yani...

        Küslükleri aile içinde nasıl karşılandı?

        O sıralar 7-8 yaşındaydım. Atatürk haftada iki defa bizim eve gelirdi. Ülkü ile yukarı çıkıp oynardık. Sonra Atatürk'le birlikte yemek yerdik. Çok yakın bir aile ilişkisi vardı. Geliş gidişler kesilince çok yadırgadım ama sonra da sofrada her zaman Atatürk'ün sözü geçti, her zaman saygıyla bahsedildi.

        Bir aile düşmanına dönüşmedi yani...

        Kırgınlık bile olmadı!

        'CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN'IN SÖZLERİNE TARİHÇİLER CEVAP VERSİN'

        İsmet İnönü bugünkü siyasetin konusu olmaya devam ediyor. Sizce bu tartışmalar neden bir türlü bitmiyor?

        Maalesef kaybedeli onca sene geçti hâlâ onun hakkında konuşmaya devam ediyorlar. Demek ki çok önemli görüyorlar! Babam hep önemli mevkilerde bulundu. Atatürk'e çok yakındı. Atatürk'ü tenkit etmeye çekinenler en yakınındaki adam olduğu için babama yükleniyorlar.

        Bugünkü siyasiler Atatürk ile İsmet İnönü arasında keskin bir ayrım yapıyor. İnönü ve Atatürk'ün düşünceleri gerçekten çok farklı mıydı?

        Hayır, hiçbir zaman farklı değildi. Atatürk sabah kalkıp "Ben bunu yapacağım" diyen bir insan değildi. Atatürk'ün her şeyi iyi tartıp, araştırıp sonra açıkladığını babam bilhassa anlatırdı. Tartışarak, birbirlerini ikna ederek doğruyu bulmaya çalışırlardı.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 1920-38 dönemselleştirmesiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

        Ona tarihçiler cevap versin...

        Atatürk ve İnönü arasındaki gizli mesajcı

        Atatürk ve İnönü'nün küskün olduğu günlerde Gazi Paşa artık evine gitmez olmuştu ama İsmet İnönü'nün neler yaptığını merak ediyordu. Olup bitenden haberdar olmak için kendi kalem müdürü Vedit Uzgören'i İnönüler'in yanında çalışmak üzere görevlendirmişti. Vedit Bey'i sık sık arayıp bilgi alırdı. İnönü Ailesi bu durumu iyice kanıksamıştı.

        Özden Toker o günleri şöyle anlatıyor:

        "Vedit Uzgören Atatürk'ün yanında vazife görmüş. Başbakan olunca Atatürk onun babamın yanına gelmesini istemiş. Babam Başbakanlık'tan ayrıldıktan sonra da bizim evde oturmaya devam etti. Bekâr bir adamdı. Bahçedeki müştemilatta oturur, yemeklerini bizimle yerdi. Bazen sofradayken koridorun başındaki telefon çalar, yardımcımız yaklaşır Vedit Bey'e bir şeyler söylerdi. Vedit Bey de babama gidip "Paşam beni yukarıdan çağırıyorlar" deyip izin ister ve konuşmaya giderdi. Bazen daha biz sofrayı kaldırmadan geri gelir, tekrar babama bir şeyler söyler ve yerine otururdu. Sanki e-mailleşirlerdi! Aynı durum Sabiha Gökçen için de geçerliydi. O sırada Ankara'da görevli olmasına rağmen hafta sonları İstanbul'a gidip Atatürk'ü ziyaret ederdi. Dönüşünde muhakkak bizi ziyaret eder, Atatürk'ten haberler verirdi. Celal Bayar da aynı şekilde Ankara'ya geldikçe haber getirirdi. Babam ve Atatürk'ün askerlikten kalma ortak arkadaşları vardı. Babamdan haber almak için Atatürk onları eskisinden daha çok köşke çağırır olmuştu..."

        'Atatürk'ün asıl merrak ettiği, babam viyolonsel çalıyor mu?'

        İnönü ve Atatürk, siyasi tartışmalarının ötesinde iki iyi dosttu. Dargın oldukları günlerde Atatürk'ün tek merak ettiği şey, İsmet İnönü'nün siyasi faaliyetleri ya da kimlerle görüştüğü değildi. Gündelik hayatta neler yaptığını, nasıl vakit geçirdiğini de bilmek istiyordu...

        "Köşke son kez Ülkü'nün yaş gününde gittim. Atatürk geldi, aramızda dolaşıp çocuklarla konuştu. Benimle hususi olarak ilgilendi. "Babanın İngilizcesinin ne durumda? Tuttuğu hocadan memnun mu? Neler okuyor? Bahçede gene dolaşıyor mu? Ağaçlara merakı devam ediyor mu? Viyolonsel çalıyor mu?" diye sordu. Belliydi ki Atatürk babamın bütün yaptığı şeyleri takip ediyordu!"

        İnönü diyeti: süt ve ekşi elma

        Babam kilosuna çok düşkün, çok meraklıydı. Her sabah tartılırdı. Küçük not defterleri vardı, tartıda çıkanı yazardı. Kilosunu tutturmak için haftada bir gün yalnızca süt içerdi ya da ekşi elma yerdi.

        İsmet İnönü'nün defterine düştüğü perhiz notu ve bir haziran günü yaşananlar:

        11 Haziran Çarşamba

        Perhiz. İki dilim ekmek - Peynir ilavesi. Bay Celal Bayar'ı saat 16.30'da, kısa bir görüşmeye ihtiyacım olduğu ifadesiyle çağırdım. "Şikâyet ve ıstıraplarınızı hükümete ve Halk Partisi'ne elimden geldiği kadar doğru bir şekilde naklettim. Onların da bana şikâyet ve ıstıraplar ifade ettiklerini tahmin edersiniz. Düşündüm ki sizi hükümet ile karşı karşıya burada toplayayım. Bir de beraber şikâyetleriniz karşılıklı söylensin. Aranızda itimat duygularını artıracak bir yol bulmağa çalışayım. Muvafakat ederseniz, cumartesi saat 4, 4.30 da burada buluşuruz. Başbakan, M. Ökmen, Saracoğlu, Hilmi Uran bulunacak. Sizden başka F. Köprülü ve daha 1-2 arkadaş bulundurursunuz." dedim. "Evet, görüşürüz. Belki ben yalnız gelirim. Arkadaşlar ile görüşeyim" dedi. "Fuat Köprülü Meclis'te başkanınızdır. Onu çağırmağa hakkım vardır. İş nihayet meclis işidir. Daha bir veya iki kişi bulundurursanız iyi olur. Herkes birbirine yardım eder" dedim. "Arkadaşlarla görüşeyim" dedi. Ayrılırken: "Bir neticeye varmak için bana yardım ediniz. Birbirimizle münasebetlerimizde havayı yumuşatmakta faydamız vardır" dedim. "Normal, kanuni yollarda çalışmaktan başka emelimiz yoktur. Istırap içindeyiz. Bir neticeye varmaktan memnun olacağız" dedi. "Kokardınız pek şık" dedim. (D.P.) çıkardı, bana verdi. Gülüştük.

        (İsmet İnönü / Defterler (1919-1973), Yapı Kredi Yayınları)

        'Dönüşte mutlaka tartacağım'

        İsmet Paşa, cephede olduğu günlerde çok sevdiği karısı Mevhibe Hanım'ın zayıflamasından da endişe ediyordu. 30 Aralık 1922'de yazdığı mektupta "Eğer 4 kilo daha zayıflamazsan çekeceğin var" diyerek karısına şakayla karışık sitem ediyordu:

        Mevhibeciğim seni ne kadar göreceğim geldi. Sen benim dünyalarım, her şeyimsin. İki gözüm sevgilim.

        Bana cevap yaz. Hayatından tafsilat ver. Ferah ol. Zayıflama. Senin en ferah ve en mağrur olacağın günlerdir. Kendine iyi bak. Bir de bana hayatınızdan, nasıl vakit geçirdiğinizden tafsilat ver. Mektubunda diyorsun ki "İzmir daha yaramaya başlamadı". Kız, galiba yine zayıflamaya başladın. Mutlak bir şey yemiyorsun. Boğazına baksana. Dönüşte mutlaka tartacağım, eskisinden hiç olmzasa 4 kilo fazla gelmezsen çekeceğin vardır.

        (Mevhibe, İkinci Cilt, Gülsün Bilgehan, Bilgi Yayınevi)

        'Sebeb-i saadetim Mevhibem'

        İsmet İnönü ile Mevhibe Hanım'ın arasındaki büyük aşk, Özden Toker'in bir gün tesadüfen bir çekmecede eski yazı mektupları bulmasıyla gün yüzüne çıktı. Miralay İsmet Bey ile komşusunun kızı Mevhibe Hanım 13 Nisan 1916'da evlendi fakat İsmet Paşa evlendikten kısa bir süre sonra cepheye gitti. Yıllarca süren ayrılıklar aşklarını daha da perçinledi. İsmet Bey biricik karısına duygu dolu mektuplar yazıyordu...

        "Allah'ın bana ihsanı olan Sevgili Mevhibem; Ruhum Mevhibeciğim, piyano dersi alaturka ve alafranga diye üzülüp duruyorsun. Nasıl kolayına geliyorsa öyle öğren. Fakat sık sık değiştirme ki vakit beyhude geçmesin. Ben alafranga öğrenesin fikrindeyim. Mahaza nasıl devam ediyorsan öyle kalsın. İnşallah hepsini öğrenirsin... Cenab-ı Hak seni bana, beni sana bağışlasın. Ruhum, iki gözüm, kalbimin iştiyak tahammülsüzlüğü ile seni bağrıma basar, gözlerinden, nur saçan gözlerinden öperim. Benim sebebi saadetim, Mevhibem."

        'Hiçbir zaman şikâyet etmedi'

        "Babam her yaptığından çok zevk alarak yapan bir insandı. Hiçbir zaman zor şikâyet etmedi. Hayatın her bölümünden, yemekten, sanattan, spor yapmaktan, çocuklarla ilgilenmekten, bilmediği şeyleri öğrenmekten çok hoşlanırdı."

        'Hesap makinesine güvenmezdi"

        "Hesap makinesi yeni çıkmıştı. Oğlum okuldan dönünce babama gösterdi ama babam şüpheyle karşıladı. Kendi bir hesap yaptı, sonra sağlamasını yapıp hesap makinesindeki sonuçla karşılaştırdı. Son yine de güvenemedi ve hayatında hiç hesap makinesi kullanmadı!"

        Atatürk ile İnönü'nün yolları nasıl kesişti?

        "Babamla Atatürk'ün arkadaşlığı ilk olarak İkinci Ordu'da başlamış. Sergi de oradan başlıyor. Atatürk Çanakkale muharebelerinden sonra İkinci Kolordu'ya atanıyor. Albay İsmet de onun emrinde önce İkinci Ordu Kurmay Başkanı, daha sonra da Kolordu Komutanı olarak çalışıyor. O arada bir birlerini tanıyorlar. Atatürk babam için çok güzel bir sicil yazıyor. Çok güvenilir ve çalışkan bir insan olduğunu ve ihtiyaç olan her türlü göreve getirilebileceğini söylüyor..."

        1923'teki o mönü 2014'te tekrar ikram edildi

        Serginin açılışında davetlileri bir de sürpriz bekliyordu. 18 Ocak 1923'te Türk Delegasyonu'nun Lausanne Palace'ta verdiği resepsiyonda sunulan mönü tekrar hazırlandı. "Blini ekmeği üzerine Beluga havyarı ve ekşi krema, Ilık humus ve pastırma, Moka crème brulé" gibi seçkin tatlar misafirlere ikram edildi...

        PROF. ZAFER TOPRAK ANLATIYOR:

        "Atatürk gözü kara bir şahsiyetti, İnönü temkinliydi"

        Serginin küratörü ve Boğaziçi Üniversitesi'nden çok sevdiğim hocam Prof. Zafer Toprak'tan hem sergiyi hem de İnönü ve Atatürk'ün arasındaki farkları anlatmasını istedim.

        BİLMEDİĞİMİZ İSMET İNÖNÜ

        "Bu sergide bilmediğimiz İsmet İnönü'yü görüyoruz. Bu görseller bize Cumhuriyet'in idealize ettiği çağdaş aile modeli yapısını sunuyor. Fotoğrafta insanların beden dili çok önemlidir. İnönü'nün kızı ve oğullarıyla ilişkisini, aradaki sevgi ve tutkuyu görüyoruz. Mevhibe Hanım yeniliklere o denli ayak uydurmuş ki onun üzerinden Cumhuriyet'in kadın modelinin izini sürmeniz mümkün."

        İNÖNÜ'NÜN 3 ÖNEMİ

        1- Türkiye'nin çok partili hayata geçişi İnönü'nün dirayeti sayesinde olmuştur. İnönü 1946-47'de CHP'ye rağmen çok partili hayata geçişi sağlamış kişidir. Dünya konjonktürü de bunu gerektiriyordu ama İnönü'nün önemi 1950 sonrası muhalefet lideri olarak ülkede çok önemli bir rol olmasıydı. Milli Şef olmuş bu denli karizmatik bir kişinin muhalefette kalmayı kabullenmesi çok nadir bir olaydır. Gerçek bir tevazu örneğidir.

        2- II. Dünya Savaşı sırasındaki politikaları çok eleştirilir oysa bu gerçekten zorunluluk sonucudur. Türkiye savaşa girseydi, Sovyet bloğu içinde yer alacak ve 1991'de bağımsız olacaktı. Savaşa girmemenin elbette maliyetleri olacaktı. Bir milyon askeri beslemek için olağanüstü önlemler almak zorundaydınız. Bu birçok insanı mağdur etti ama zorunluluktu.

        3- Ankara Üniversitesi'nin oluşmasında büyük rol oynadı. Hasan Ali Yücel gibi bir kişiyi Milli Eğitim Bakanı olarak ataması çok önemliydi. Dünya klasiklerinin Türkçeye kazandırılması çok önemli bir Rönesans'tır. Köy enstitüleri ve Halkevleri Türkiye'de vatandaş kimliğinin oluşmasında büyük rol oynadı. Tiyatro, bale, opera İnönü döneminde gelişti. Batı ile dengeyi çok iyi kuran bir şahsiyetti.

        Atatürk ve İnönü arasındaki 4 fark

        ASKERİ KİŞİLİK: Her ikisi de kurmaydı ama milli mücadele ancak Atatürk gibi bir dehanın gerçekleştirebileceği bir şeydi. Atatürk gözü kara bir şahsiyetti. İnönü daha temkinliydi.

        SİYASİ ŞAHSİYET: Atatürk'ün sofrası vardı. O sofradakileri dinleyip, bir karar alırdı ve o kararlar bağlayıcıolurdu. İnönü ise müzakereyi daha önde tutardı. Atatürk kadar karizmatik kişiliği ve yaptırım gücü yoktu.

        DİNLE İLİŞKİLERİ: Atatürk din konusunda daha mesafeli davranıyordu. Din aklın ürünüdür anlayışına daha yatkındı. 1930'lu yıllarda Darwin'in görüşleri yaygındı. I. Dünya Savaşı bütün dünyada insanların din duygularını köreltmişti. Oysa İnönü iktidara gelince din konusundaki radikal önlemleri kaldırdı. 1939'da ders kitapları değişti, inanç dünyasını bilimsel bağlamda açıklama çabaları bir kenara bırakıldı. İnançlarla uzlaşan bir tavır benimsendi.

        EKONOMİ POLİTİKALARI: İnönü devletçilik konusunda daha radikaldi. Her ikisi de milli iktisada inanıyordu ama Atatürk daha uzlaşmacı bir ekonomik modelden yanaydı. Sermaye birikimi olduğu takdirde devletin zamanla el çekmesi gerektiğini düşünüyordu.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ