Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BloombergHT Radyo’da daldan dala yapılan bir akşam sohbetinde finansal piyasalarda ara sıra rastlanan “şişman parmak” konusu işleniyor. Borsanın eski tahta işlem sistemi işlemlerinde sık sık nasıl da tombul parmak vakaları yaşandığı söyleniyor. Sadece silme yoluyla değil, işlemleri yapan broker’ların birbirine omuz atarak, iterek işlemde öne geçtiklerinden söz edildi. Bunlar doğru. Ama dar bir işlem salonunda itiş kakış da söz konusu olunca doğal olarak akla eski borsada kadınların olmadığı geliyor. Ama bu doğru değil. Çünkü tahta işlemli borsada hatırı sayılır bir kadın çalışan vardı. Denebilir ki borsa işlemcilerinin yaklaşık üçte biri kadındı. Tahta sistemi 1995 yılında terk edildi. Oturmalı bilgisayarlı dönemde de gömlekçiler hariç işlemcilerin yaklaşık yarısı kadındı. Bugün de bankacılık sektöründe çalışanların yarıdan fazlası, yüzde 51’i kadın. Finansal sektör yapısı gereği kayıtlı ve kurallı çalışan, güvene dayalı bir sektör. Bana, daha çok kadınların tercih etmesi ve ailelerinin de yönlendirmesiyle finans sektöründe çoğunluğa geçtiler gibi geliyor. Çalışma saatleri belli, çalışma ortamı belli, servisleri olan, şehir merkezleri olunca tacizin de zorlaştığı bir çalışma ortamı veya düzeninde kadınlar erkeklerden geri kalmıyor. İş hayatına katılıyor, çalışmak istiyorlar.

        - Demek ki, kadınların işgücüne katılımında sorunun bir kısmı kültürel olsa da bir kısmı ortamın kendisinde. Kırsal alanda kadın zaten çalışıyor. Durum kentte değişiyor. Ortam herkesin çalışabileceği bir ortam olursa, şeffaf ve kayıtlı olursa, düzgün bir iş olursa, kadınlar dışarıda da çalışıyor. Bu ortam yaratılırsa kadınlar artan biçimde çalışma hayatında yerini alabilir, işgücüne katılımı bugünkü yüzde 27’den yüzde 50’lere çıkabilir. Bu durumda 11.5 milyon kadın ev kadını olmaktan çıkabilir, istihdam piyasasına katılabilir.

        - Kadınların çalışma yaşamına daha fazla katılması kent hayatında daha çok görülmesi demek. Ekonomik açıdan kendine yeterli hale gelmesi, sosyalleşmesi, bilgilenmesi ve hayata daha aktif katılması demek.

        - Aslında kadının iş hayatına az katılımından dolayı büyük potansiyelleri değerlendiremediğimiz de bir gerçek. Mesela bunlardan biri, Türkiye’nin tekstil ve konfeksiyonda dünya liderliğine yükselemeyişidir.

        Bu sektörde öncü ülke olan Türkiye, dünyanın moda ve marka merkezi olma fırsatını bir türlü kullanamıyor. Modaya ve dünya markalarına yön verme sırası Türkiye’de ama bir türlü İtalya’nın Milano şehrinden İstanbul’a moda taşıyamadı.

        - Tekstil ve modanın tarih boyunca Batı’dan Doğu’ya bir yarım hilal gibi, yaklaşık 20-25 yılda bir atlamalı şekilde ilerlediği bilinir. Londra’dan başlayan moda merkezi olma kervanı Paris’e, Milano’ya, İstanbul’a gelir ve Güneydoğu Asya’da son bulur. Sonra yeniden Londra ile hareket başlar. Bu sıra son harekette de bozulmayacaksa sıra bizde ama ne yeterli hazırlığımız var, ne de devralma ihtimalimiz.

        - Geriye bize fason üretime, katma değeri düşük ürünlere devam etmek kalıyor. Bu da en büyük dört sektörden biri olan tekstil ve konfeksiyondaki sermaye birikiminin, beşeri sermayenin konsolide edilememesine, yeni bir sermayeye tahvil edilememesine yol açar. Yeni bir aşamayı hedeflemeyen her yapı gibi tekstil ve konfeksiyon sektörü de, yarım asrı aşkın zamandır binbir güçlükle biriktirdiği know how, beşeri sermaye ve makine parkını zaman içinde kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya.

        SONUÇ: “Birleşik olmayan her güç cılızdır.” La Fontaine

        Diğer Yazılar