Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        12 Temmuz 1998. Günlerden pazar. Paris’in 30 kilometre güney doğusunda Grande Romaine Şatosu. Saat 14.00’e geliyor. Futbolcular yemekten sonraki şekerleme için odalarına çekiliyor.

        Odaların birinde, genç santrfor duşunu aldıktan sonra yatağına uzanıyor. Uzanır uzanmaz da çılgın bir titreme nöbetine giriyor. Kısa sürede titremeler çırpınmaya dönüşüyor. O sırada telefonda konuşmakta olan oda arkadaşı bir eşek şakası zannettiği için müdahale bile etmiyor. Ancak, çırpınmalar kesilmeyince panik içinde “yetişin, yetişin” diye bağırmaya başlıyor. Önce diğer odalardan diğer oyuncular doluşuyor odaya. Sonra takım doktorları... Oyuncular dehşet içinde. Genç adam morarıyor, ağzından köpükler çıkıyor. 5 dakika sonra kriz sona eriyor.

        13 yıl önceki bu krizin kahramanı Brezilya Milli Takımı’nın santrforu Ronaldo Luis Nazario de Lima’dan, ya da bildiğimiz ismiyle Ronaldo’dan başkası değildi. Panik içinde imdat çağrısı yapan oda arkadaşı ise Roberto Carlos’tu.

        Dün futbolu bırakacağını ilan eden Brezilyalı yıldızın çok daha parıltılı bir kariyere sahip olmasını engelleyen kilit olaylardan biriydi belki bu kriz. Sonrasında ağır sakatlıklar da geçirdi ama o pazar günü hiç peşini bırakmayacaktı.

        Krizin ardından Paris’te bir kliniğe götürülürken finalde oynacağına dair bir umut kalmamıştı Brezilya Milli Takımı bünyesinde. Zaten finalden bir buçuk saat önceki esami listesinde onun yerine Edmundo isminin bulunması stadın medya merkezinde bir şok yaratmıştı.

        Bir buçuk saatlik tetkiklerden sonra Ronaldo’da ciddi bir sağlık sorunu bulunmadı. Özel bir araçla apar topar stada yetiştirildi. Son anda Brezilya ilk 11’ine dahil edildi. Ancak, onun ölümün kıyısındaki halini görmüş takım arkadaşları moralman çökmüştü bir kere. Ronaldo da hayalet gibi bir maç çıkardı, takımının Fransa karşısındaki 3-0’lık yenilgisini önleyemedi. O krizli günden sonra kariyeri hep iniş ve çıkışlarla geçti. Muhtemelen hem psikolojik hem de fiziki açıdan hep o günün etkisini çekti daha sonra.

        Halbuki 1990’ların ortasında 15-25 yaş grubundaki futbolseverler için gerçek bir efsaneydi Ronaldo. Pele ile Maradona’nın toplamı diye konuştuğumuzu, modern santraforun geldiği son nokta olduğuna kanaat getirdiğimizi hatılıyorum. Hem art arda 4-5 oyuncuyu çalımlayacak kadar seri ve teknik, hem de öyle her fiziki şarja aldırmayacak kadar kuvvetliydi. Çalım, şut, kafa, pas... Komple bir oyuncuydu. Herhalde bunun üzerine çıkacak bir futbolcu görmeyiz diye düşünüyorduk. Henüz 21 yaşındaydı. Daha da iyi olacaktı. Ta ki 12 Temmuz 1998 gününe kadar...

        Diğer Yazılar