Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        "Hatırlayıp da anlattıklarımız değil, hatırlamayıp anlatamadıklarımız hastalık yapar" böyle diyor C. Gustav Jung (1875-1961)…

        Hatırlama mevzusunda çok da iyi olduğumuz söylenemez; balık hafızalığından bir türlü fil hafızalığına terfi edemeyenler güruhu olarak şimdilik iki ileri bir geri tepinmeye devam! (İç ses: Filler çimenler hikayesi de olur, sıkıntı yok!) Faniler olarak hepimiz ‘huzur’, ‘mutlu’, ‘sağlıklı’, ‘fevkaladenin de fevki’ gibi bla bla’lar peşindeyiz; her ne ‘şükela’ kabul ediliyorsa öyle ‘ol’mak istiyoruz; -hoş dört bir yanda da görsel ve işitsel olarak buna kodlatılıyoruz o da ayrı- hatta bu istek hali bazen deliliğe varıyor: ‘olsun da olsun!’ minvalinde! Bazen ‘mış’ gibi yaparsak olabiliyoruz da galiba?! (Erken içimden geldi: Aman deyim us’u serin, algısı şahane okur; bu bir soru cümlesi değildir, bekleme yapmayalım da hissiyatlar dalgasında yüzüyoruzlar’a vardırmayalım, reca edicem.)

        Memleketim coğrafyasında, malumunuz her derdin bir jingle’ı, her mevzunun bir uzmanı / koçu / bilirkişisi / akili var; tanımların birbirine girip his ishaline bağlandığı günümüz deryasında, huzur yahut mutluluk denilen kavramların plasebo etkili frekanslarda yakalandığını deneyimliyoruz, her geçen gün… Hoş Zizek: “Gerçek, rüyayı taşıyamayanlar içindir. Gerçeklik, arzumuzun gerçek’ini maskelememizi sağlayan bir fantezi-kurgusudur” diyor ya, buradan da yakabiliyorsanız; o vakit buyurun bir de buradan yakınız/yakalım diyorum ve günün mottosunu Tarkovski’nin miss cümlesiyle veriyorum: “Hayat bir rüyaysa intihar korkulu bir rüyadan erken uyanmaktır.” (Es notu: Matrix ve Inception arasında değil miyiz ki ey 206 kemikli fani arkadaşım!)

        Nereden aktık bu şemsiyesi gani açılmış mevzulara diyenler; yaklaşınız reca edicem, başka bir dünyanın mümkün olabileceği umuduyla şimdi sizleri bilinç ve bilinçaltı güzergahında en temizinden geniş vahalı bir muhabbete götüreceğim: Diyor ya psikolojisi, sosyolojisi, felsefesi: daha mutlu, başarılı ve güçlü olmak için bilinçaltındaki korkulardan kurtulmak şart diye! İşte bu şart’lar derdinin dermanını rüya analizlerinde bulanlar da var… Kabul edelim küçük ölümlere yattığımız rüyalar hala efsunlu bir evren ama işin erbabları, uzmanları bu evrenden size kalanlarla ‘daha’lar diyarına taşıyabilirim diyor… Ama ilk önce rüyaya yatmanız gerekiyor, bu kadar absürdlükler diyarında nasıl rüyaya yatılacaksa orası da ayrı bir muamma! Ama gelin öncesinde, 25 yıldır rüya analistliği konusunda çalışan ve bilimsel çalışmalar yapan ‘Rüya Analisti’ Ahmet Öztürk’e kulak verelim…

        RÜYALAR HALEN ESRARINI KORUMAKTA…

        Mevzumuza rüyalar alemine götüren ‘alt beyin’den başlayalım istiyorum; nadir bu üst ve alt beyin!?

        Beynimiz iki bölümden oluşuyor: Biri korteks denilen ‘üst beyin’, diğeri de ‘alt beyin’dir. Biz uyurken alt beyin devrede kalır, çünkü organlarımızı çalıştıran kısım o’dur. Korteks ise devre dışı kalır. Korteks günlük yaşamımızı düzenleyen sistemdir. Para kazanmak, düşünmek, yeme-içme gibi tüm eylemlerimizi/kararlarımızı onunla veririz; acımasızdır, duygu yoktur. Alt beyin dediğimiz sistem ise rüyanın görülmesini sağlar, senaryo ruhunu oluşturan bir yapıdır. Geçmişteki negatif kayıtları rüya yoluyla bize anlatmaya çalışır…

        Bilinçaltımız nasıl oluşuyor?

        Hamileliğin 20. günü, ceninde ilk önce sinir sistemi oluşur. Annenin alt beyniyle çocuğun alt beyni direkt olarak bağlantıya girer. Anne duygusal olarak ne hissederse bebek hepsini kayıt altına alır. Doğum gerçekleşip göbek bağı kopmasına rağmen istese de istemese de anne-bebek arasındaki beyinsel aktarımlar gerçekleşmeye devam eder. Çünkü korteks 0-2 yaş döneminden sonra oluşur. Mesela; korteks oluşsaydı doğar doğmaz herkes acıktığını, canının yandığını dile getirebilirdi. Korteks oluşmadığı için bebek dışarıdan gelen kayıtları bilinçaltına kaydediyor.

        Rüyalarımız bize neyi anlatmaya / göstermeye çalışıyor? Rüya nedir desem?!

        Rüyalarımız bize hiçbir zaman negatif bir şeyi anlatmaya çalışmaz. Negatifi pozitife çevirmemiz için mesajlar gönderir. Rüya, uykunun genel ve karakteristik özelliklerinden biri olup, uykunun hızlı göz hareketi REM adlı evreleriyle yakından ilişkili bulunan, görsel ve işitsel algı ve duygulardır. Rüyaların biyolojik içeriği, işleyişi ve maksatları tümüyle anlaşılmış değildir. Rüyalara “duyusuz algı”nın bir türü veya nesnesiz algı olarak da bakılabilir. Çeşitli inanışlara ve tahminlere de neden olan rüyalar, her zaman için ilginç ve yoruma açık bir konu oluşturmuşlardır. Farklı psikoloji ekollerinin, parapsikologların ve deneysel spiritüalistlerin rüyaları farklı biçimlerde açıklama çabaları olmuştur. Rüyaların işleyişinin açıklanması bilimsel topluluğun genel kabulüne göre varsayımlar düzeyinden öteye pek gidememiş olup, rüyalar halen esrarını korumakta olan bir inceleme alanını oluşturmaktadır. Rüyaların bilimsel incelenmesi oneiroloji adını alır.

        RUH SAĞLIĞININ GARDİYANI

        Rüya oluşumundan bahsedelim?

        Rüya, gün içerisinde yaşadığımız olayların savunma mekanizmasıdır. Rüya oluşumunun üç türlü gerçeklik tanımı vardır; 1-Yaşadığımız fiziki gerçeklik 2-Hayal gerçekliği 3-Rüya gerçekliği… İnsan rüyadan uyanınca; ‘rüya mı gerçek mi?’ karmaşasında kalır. Rüyayı gerçek zannedip, gerçeklik testi yapar beyin! Bu durum, uykuda sembol dilinin geçerlilik kazandığı bir dilimdir. Rüya uykunun 6/1 kadar zamanı alır. Bu durum, vücudun aktif olarak çalıştığı, otomatik olarak uyanıkken zihninin gösterdiği tüm aktiviteleri gösterdiği, vücut kaslarının gevşediği en rahat zaman dilimidir. Rüya pasif bir süreç değil, dinamik bir süreçtir. Beyin, bilgi işlem yapabileceği en iyi aralığı yakalamış olur. Hatta öyle söylenebilir ki, ruh sağlığının gardiyanı olarak söylenebilir. Başka bir deyişle, duygusal termostattır. Duygular çok gerildiği zaman ancak rüyada bir çıkış yolu arar ve bulur. Dahası, ancak böyle rahatlar. Bu sebepten rüyalar sembol dilinin kullanıldığı bilinçaltına gidilen tek yoldur.

        O zaman rüyalar kişinin bilinçaltına gidip anlayabilmek için tek kanaldır diyebilir miyiz?

        Evet, en temel doğru yol, tek kanaldır diyebiliriz. Bu hassas durumda tarafsız analiz yerine hurafe, bildiğini sanan yorumlar, tabir, tefsir yolarına gidildiğinde anlaşılmak ve yol göstericilikten çıkar. Öylesine bile olsa güvenip de en yakınınıza anlatacağınız rüyalara söylenenler bilinçaltına artarak çözümsüzlük yüklemek olur, bilinçsizce. Yol göstericilikten çıkıp bilinçaltının çığlıklarını anlayamamaktan meydana gelecekler, depresyon, kargaşa, cinsel bozukluklar, yaşama canlılığının isteğinin azalması, birçok takıntıların kaynağı gibi çoğaltabileceğimiz sayısız, çok daha ağır neticelere gidecek durumlar doğurur. Beynimiz tıpkı bilgisayar gibidir. Ne zaman olursa olsun, açılmış olan dosya kapanmamış ise, dosyayı kapatana kadar dosya açık kalmış kabul eder. Açık kalan dosyaya dışarıdan etki çok daha kolaydır. Bu durum kendisi unutsa bile dosya kapanmadığından müdahaleye savunmasız, açıktır. Şöyle de açıklanabilir; tamamlanmamış bilgiyi alıp bilgiyi alıp adapte edemiyor ve saklayamıyor.

        Rüyalar konusu sanırım; Hipokrat’tan Freud’a ve sonrasında günümüze uzanan bir süreç!?

        Eski Yunan kültüründe rüya ile ilgilenmiş ünlü isimlerden biri tıbbın babası olarak anılan İyonyalı hekim Hipokrat’tır (d. M.Ö. 460 - ö. M.Ö. 377). “Uyku hali vasıtasıyla insan vücudundaki hastalıkları önceden bilme” ya da “Hipokrat’ın Sağlık Bilgisi Kitabı” adlı çalışması bazı rüyaların çeşitli hastalıklar ile ilgili olabileceği düşüncesi üzerine kuruludur. Hipokrat’a göre rüyalar; kişinin sağlık durumunu önceden haber verici nitelikte olabilmekteydiler. Hipokrat ayrıca “rüya anahtarları” denilen sembolik kalıplarla kodlanmış olduğu düşünülen rüyalardaki verilerin “haberci” değerleriyle ilgili rüya yorumları üzerinde çalışmıştır. Rüyalar hakkındaki bir başka çalışma Aristo’nun “Rüyalar” adlı kitabıdır.

        ÜÇÜNCÜ BİR BİLİNÇ HALİ…

        Bize bir film gibi uzun gelen rüyaların zaman aralığı nasıldır?

        Rüyaların çoğu yalnızca 5 ile 20 dakika arasında bir süre sürer. Normal bir gece uykusunda 60-90 dakikada bir başlamak üzere uykusu boyunca 4-5 kez REM dönemi yaşanır; REM evrelerinden her biri ortalama 20-25 dakika sürer. (İlk REM evresi çok kısadır, ancak birkaç dakika sürer, fakat gece ilerledikçe sonraki REM evreleri 30 dakikanın üzerine çıkabilir.) Çalışmalar insan gibi çeşitli kuş ve memeli türlerinin de uykuda REM deneyimi geçirdiklerini ortaya koydu. Örneğin; Michel Jouvet kediler üzerindeki deneylerde de benzer sonuçlar saptamıştır. Fransız nörobiyolog Jouvet’e göre rüya ne uykunun bir parçası ne de uyanıklığın bir parçası olarak ele alınabilir, bu uykudan da uyanıklıktan da farklı olan üçüncü bir bilinç halidir. Rüya görmesi engellenen bireylerde öğrenmenin zorlaştığı ve çeşitli depresif ve psikotik tepkilerin ortaya çıktığı deneysel olarak gözlemlenmiştir.

        Rüyalar kişilerin arka bahçesi diyebilir miyiz?

        Rüyalar insanın uyanık yaşamında arka plana itilmiş, sosyal ve etik değerlerle kontrol altında tutulmuş ya da bastırılmış düşünce ve duygularının uykuda bilincin rahatlamasıyla görsel açıdan ön plana çıkmasıdır. Rüyalar baskı altında tutulmuş dileklerin farklı kılıklardaki gerçekleşmesidir. Kötü rüyalar beyne sıkıcı ya da üzüntü verici deneyimlerden kaynaklanan heyecanları denetleyebilme olanağı sağlarlar. Psikanalizde rüya, bilinçdışı süreçlerin dışavurumudur, yani bilinçdışında mayalanma geçiren arzuların dışavurumudur. Klasik psikanalize göre rüya bireyin psişik dengesinin bozulmasına yol açmamak için bilinçdışının kendini dışa vurmasına olanak sağlayan bir tür güvenlik sübabıdır. Bastırılan ve bilince erişmesi önlenen arzu ve dürtüler, bastırılmakla ortadan kalkmazlar, aksine sansürden kurtulmak, bilince erişmek, yani doyum elde etmek için her fırsatta dışavurum ararlar. Geceleyin de duyular çeşitli uyaranlarla uyarılmaktadır, fakat zihin, uyaranları değerlendirmekte ve uykunun sürmesini sağlamak için uyarıları rüya haline dönüştürmektedir Bununla birlikte zihin uyaranlar bir tehlike arz etmeye başladığında ya da bebek ağlaması gibi şartlanmış olduğu uyaranlar karşısında uyanacaktır.

        Rüya sebepleri nelerdir?

        Bilimsel olarak rüyalar birkaç sebepten oluşurlar. Gün içerisinde meydana gelen olayların rüyaları, bilinçli rüyalar, karabasanlar ve konumuz olan, hatırlamadığımız zamanların kayıtlarının kapanmamasından oluşan rüyalardır. Bu kayıtları, bilgisayarda bir dosyanın açılmış, lakin kapanmayışıyla, bilgisayarın dosyayı kapat sinyalleri olarak düşünebiliriz. Dosya kapanmayınca, bilgisayarın kapanmasın da sorun yaşanır. Yani, yaşam da yeni bir olaya geçmede zorluk yaşarız. Kapattığımızı sanırız lakin bilgisayarı yeniden açtığımız da yani, yaşam da bir şey yaşamaya çalıştığımızda, açılımda zorluk, adaptasyon da güçlük, anlayış da sıkıntı, dikkat eksikliği, algıda kaymalar ve kavrama da uzun uğraşlar gerektirir. Ta ki o kapanmayan dosya kapanana kadar tekrar tekrar eder bu süreç. Üstelik de rahatsızlık verici durumu arttıkça artarak. Bu durumun ortaya çıkışı ise, insanın dünyaya geldiğimiz anda bize yüklenen en basit üç özellik vardır; beslenme, savunma ve cinsel dürtüler. Daha hiçbir şey, korteks, bilinç yokken alt beynimizde tanımlıdır bunlar. Özellikle annenin hamileliğinin başlangıcın da, güncel yaşamda ki aktarımlarla aktifleşirler. Yani, anne karnında beslenir, savunma yapar ve cinselliği bellidir. Bu durumlar dünyaya gelince hat safhada devreye girer. Bu aktarımlar yaşanırken korteks 3 yaşından sonra oluşmaya başladığından, kayıt altına alınanlar silinmezler. Bu yüzden anne hamileyken, özellikle duygusal olarak çok özel ilgilenilmeli. Hamilelik sonrasında en az üç yıl hem annenin kendine hem de çocuğa tüm aileyle olarak imtina edilmeli, üzecek durumlardan kaçınılmalı. Aslında libidonun yanlış kullanımı, oluşmuş olan kayıtların sinyallerinin dinlenmesiyle, özellikle tespit edilen 20’li yaşlarda nevrotik durumlar ortaya çıkarabiliyor. Hatta kalıcı olabiliyor.

        SONRAYA KALIRSA KORTEKS RÜYAYA YORUM KATAR

        Rüya çözümlenme sürecindeki adımlar nasıldır?

        Rüyaların çözümlenmesi için ilk adım; yapılabiliniyorsa anında yazmak. Kaç tane olursa olsun, hatırda kalanlar ne ise, ne kadar detay varsa, zira bize hatırda kalanlar lazım! Sonraya kalınırsa korteks rüyaya yorum katar ve rüya değişir. En önemlisi de analiz edemeyecek kimseye anlatmayın. Anlatılan rüya, bilmeyen, çözümleme yapamayan kimse ve ya kimselerce yorumlanır ve işin içerisinden çıkılamaz bir hal alır. Bu kilit dediğimiz durum bizim bilmediğimiz, hatırlamadığımız zaman aralığında meydana gelmiştir %95 aslında. O meşhur üst beynin oluşma devresinde devre dışı kaldığı zaman aralığı. Hani müdahale edemediğimiz, kayıtların alt beyne, namı diğer bilinçaltına depolandığı yazılımlar. İnsan evladının yapısında mutsuzluk, olumsuzluk, sevgisizlik, umutsuzluk gibi negatif diye düşündüğümüz en küçücük ayrıntı yoktur ve kabul etmez. Bu kabul etmeyişin çatısı altında olana ve olacağa direnir. Bu direniş gözle görüldüğü gibi gözle görülmeyen kısımları psikolojik olarak dışarı çıkmaya çalışır. Boyut değiştirir daha doğrusu. Boyut değiştirme önce rüyalarda başlar. Alt beyinde kayıtlı olan, depolanan negatif kayıtlar çeşitli semboller, imgeler halinde, çeşitli benzeştirmeli anlam veremediğimiz senaryolarla uçuk kaçık anlamsız görüntülere dönüşürler. Öyle ki: yaşamımızda hiç görmediğimiz yerler, durumlar, kişilere dönüşür, bilinen bilinmeyen isimlerle, değişik yerlerle, hayal bile edemeyeceğimiz şekillerle, durumlarla karşılaşırız. Burada şu soru akla; bu bilmediğimiz durumlar nasıl meydana geliyor?

        Alt beyin yani bilinçaltından bahsedebilir miyiz, daha da iyi anlamdırabilmek için…

        Alt beyin ise hemen korteksin altından beyinciğe kadar olan büyük bölümü oluşturuyor. Yani beynimizin büyük bölümünü dünyevi düşüncelerinizi işlemek için kullanamıyoruz. Alt beyni hem vücudumuzu hem de genetik bilgilerimizle birlikte gelen sezgisel bilgileri oluşturuyor. Meselâ; babamız çok büyük bir travma geçirmişse bunun bilgileri RNA yoluyla bize aktarılabiliyor. Esas sorun ise şu, atadan aktarılan bilgi her ne ise biz bunu bilinçli olarak bilemiyoruz. Yani üst beyin bunun pek bir bilincinde değil! Ama alt beyinde atadan gelen bilgiler var oluyor. Atamızdan gelen bilgilerin bir kısmı sorunlu ise bize geçtiği için bizim sağlığımızı etkileyebiliyor. Genetik miras yolu ile gelen psikolojiik hastalıkların fizyolojik olmayanlarını, alt beyne ulaşarak çözülebilmek mümkün oluyor. Alt beyin sistemi duygularımızın ve içgüdülerimizin kaynağıdır öncelikle. İkinci olarak atalarımızdan RNA (Rubo-Nucleic Asid) denilen bir molekül yardımıyla bilgi şifrelerini taşır ve depolar. (1989’da ispatlandı; ispatlayıcıları ABD’li Thomas Cech ve Kanadalı Sydney Altman Nobel Kimya Ödülü kazandı.) Üçüncü önemli fonksiyonu da otonom sinir sistemi kanalı ile nöro-hormono-transmitter bir mekanizmayla iç organlarımızı refleksif olarak komuta etmesidir. Beynimiz yaşamımız boyunca her ne olursa olsun uyku, şok, hafıza kaybı vs. hiçbir şekilde durmaz. Bu nedenle de haklı olarak beynimizin %72 hücresini kullanır. Son araştırmalar bir RNA molekülünün 20 milyon bilgi taşıdığını söylüyor. Bu durumda belki de milyonlarca yıllık bir bilgi birikimine sahip alt beyin sistemi, tabiidir ki pek çok öğretide bir mikro kozmos olarak tanımlanacak.

        Rüyalarımız bilinçaltının bir yansıması mı? Ne kadarı geçmişle bağlantılıdır?

        Olay, annenin hamileliğinden itibarendir. Hamile kalmasının 20. gününden beri annenin alt beyniyle çocuğun alt beyni aktarımlara başlar. Burada adı geçen alt beyin nam-ı diğer bilinçaltıdır. Açılımı ise; beyni şekil olarak yaş bir cevize benzetirsek, zar kısmı üst beyin (bilimsel adı korteks) yüzde 28’lik bölümü oluşturur. Diğer adı IQ’dur. Okumamızı, yazmamızı, para kazanmamızı, konuşmamızı yani günlük yaşamımızı meydana getiren kısımdır. Alt beyin ise, EQ diye bilinen yüzde 72’lik bilinen bölümü oluşturur. 24 saat boyunca otomatik olarak yaşamsal fonksiyonları çalıştıran, aynı zamanda duyguların depolandığı kısımdır. Üst beyin, çocuk doğduktan iki yıl sonra olgunlaşmaya başlar. Olgunlaşmış olsaydı çişini, kakasını, açlığını, acısını söylüyor olacaktı. Bu yüzden de anneyle olan aktarımları üç yaşına kadar devam eder. Hamileliğinden itibaren annenin yaşadığı her ne varsa kaygı, sıkıntı, şiddet, kavgalar, huzursuzluklar, anlaşmazlıklar, kargaşa, mutsuzluk, beklentiler çocuğun alt beynine negatif kayıtlar olarak depolanır. Bu arada yaratıcı yaşamımızı düzenleyebilmemiz için yaşayan her insan evladına şu üç temel kuralı kodlar; beslenme, savunma, seks dürtüleri. Bunların yanın da beş duyu algımızla beraber yaşama ilk adımlarımızı atarız.

        RÜYAYI KİMSEYE ANLATMA…

        Gördüğümüz rüyaları nasıl yorumlamak gerekir?

        Bilinçaltı, edindiğimiz negatif kayıtları mutluluğu meydana getirebilmemiz için, anlayabileceğimiz şekilde kişiye özel senaryolaştırarak rüyalaştırır. Rüya, kendimizi kendimize anlatan yorumsuz, tarafsız, politikasız, sevgi, şefkat, ilgiyle anlatan tek dil olarak meydana gelir. Bir anlamda rüyalar geleceğe ışık tutacak şekilde bize özel haberci durumunda oluşurlar. Rüyalar bilgisi olmayan, analiz edip çözümleyemeyecek kimselere anlatılınca yorum yapılıyor. Anlam kazandırılmaya çalışılınca alt beyin gerçek cevabı alamayınca kaosa girip sıkıntı vermeye başlar. Geçmişte Anadolu da bu işe eskiler şöyle çare bulmuşlar; “Rüyayı kimseye anlatma, git suya anlat.”

        En çok görülen rüya nedir?

        Ayakkabı çok görülür, vajina simgesidir. Yılan üst beyinde ilaç, alt beyinde penistir. Para ve para çantası yüksek değerde negatif düşüncedir, rahatsız eder. Uçmak, yüksek libidonun eseri; yüksek yaşam enerjisinin ortaya çıkışıdır. Ölü birini görmek, birini suçlamak, öfke dışa vurumudur. Sıklıkla görülen rüyalarda, yasaklara karşı oluşturulan isyan, suçluluk savunması, çözümlenme arzusudur. Aynı zamanda sıklıkla görülenler cinsel dürtülerin yaşanamamasıyla girilen kendi kendine savaşın alenen göstergesidir.

        Seanslar nasıl işliyor?

        Normal bire bir seansların dışında grupları internet sitesinden duyuruyoruz. 10-12 kişilik bu grupların en büyük avantajı hepsi ayrı ayrı rüyasını anlattığı için değişik değişik sembolleri duyuyorlar. Semboller ayrı gibi gözükse de birbirlerine yakındırlar. Bu sembollere aşina olduktan sonra kendi rüyalarını analiz edebiliyor ve yalnız olmadıklarını anlıyorlar. Bu nedenle birlikte ilerleyen gruplar çok daha verimli oluyor. O zaten kendiliğinden çözülmeye başlıyor. Rüyalar anlatırken sorunu verir, ilerler ve sonunda çözümünü de verir. Eğer isterlerse biz onlara gereken yanıtları da veririz, çözümleri de söyleriz.

        En uzun rüya kaç dakikadır?

        Herkes her gece en az beş rüya görür. Yaklaşık 90 saniyeyle 15 dakika arası sürerler. Bu süre de senaryo oluşması için yeterlidir. Unuttuklarımız haricinde her rüyayı hatırlamayabiliriz. Özellikle erkekler hatırlayamazlar. Çünkü korteks günlük yaşam içinde savunma kodlamasıyla sertleşir. Kortekse ulaşamadığı için de gördüğü rüyayı hatırlayamaz. Bunu da aşmak için en son hatırladığınız rüyayı anlatıp alt beyni tatmin etmeniz gerekir ve böylece hem hatırlar hem de daha çok rüya görmeye başlarsınız.

        Diğer Yazılar