Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cazseverlerin beklediği konser geldi çattı… Arild Andersen Trio, 1 Kasım’da İstanbul Salon’da… Konser öncesi ısındırma röportajı ise burada...

        1960’ların başında The Riverside Swing Grup ile müzik kariyerine başlayan ve “Avrupa’da son 30 yılın en büyük caz müzisyenleri arasında gösterilen” Norveçli caz müzisyeni, bas virtüözü Arild Andersen, 1 Kasım’da İstanbul’da… 2007’den bu yana Tommy Smith ve Paolo Vinaccia ile çalan Andersen, Salon İKSV’de verecekleri konserle kulakların pasını silecek. Arild Andersen Trio konseri öncesinde kelama düştük…

        Son albüm “Mira”dan bahsedelim; bu albümde biz dinleyenleri ne gibi sürprizler / tınılar bekliyor? Albümün oluşum sürecini anlatır mısınız?

        Ballad'lardan oluşan bir albüm yapmak istiyordum. Şarkılarımı 2012 yılından itibaren, genellikle de Fransa'nın ünlü Nice şehrinde yazmaya başladım. Bu yüzden de aslında “Rossetti”, “Reparate” gibi şarkılarımın isimleri eski Nice şehrinin sokak adlarından alınma...

        “Mira”nın diğer albümlerinizden farkı nedir? Ve bugüne kadar içinizde ve us’unuzda başka yer edinen albüm/ şarkı hangisi?

        “Mira” albümü pazar sabahları için yapıldı, cuma geceleri için değil... Yani demeye çalıştığım; içinde pazar sabahları sizi rahatsız etmeyecek kadar enerji barındıran fakat nispeten daha az hareketli kayıtlar içeren bir albüm bu... Canlı konserlerim ise çoğunlukla "Mira"dan daha farklı geçer. Daha çok "Live at Belleville" gibi bir havada geçtiğini söyleyebilirim. Benim için favori albümümü seçmek zor; hepsi benim hayatımdan bir kesit yansıtıyor. Bence “Mira” çok güzel bir şarkı, “Hyperborean” iyi bir kayıt ve “A Molde” da şahane bir konserdi.

        Avrupa'da son 30 yılın en büyük caz müzisyenleri arasında gösterilmek nasıl bir hissiyat?

        Ben böyle bir listeye girdiğimi bilmiyordum açıkçası... Ama eğer öyleyse gerçekten çok memnun olurum.

        MÜZİĞİN VE CAZIN SINIRLARI YOKTUR…

        2007'den bu yana üçlü olarak sahne alıyorsunuz, üçlü sahnede olmanın zorlukları ve kolaylıkları neler? Ve tabii ki yalnız sahnede olmanın avantaj ve dezavantajlarını da merak ediyorum?

        Gerçekten bir grup olabilmek aslında iletişim işi... Trio'mda en değerli şey müzisyenlerin aralarındaki etkileşimleri ve buna birbirini en iyi şekilde dinleyebilmek de dahil! Solo çalmak ise gerçekten eğlenceli; hele ki kendinizi her zaman şaşırtmayı başarabiliyorsanız.

        Arild Andersen, Tommy Smith ve Paolo Vinaccia buluşmasını anlatır mısınız, nasıl biraraya geldiniz?

        2005 yılında İskoçya'daki Norveç Konsolosluğu tarafından, Norveç'in İsveç'ten ayrılıp bağımsızlıklarını kazanmalarının 100. yılına özel verdikleri davete, birlikte çalmak üzere Tommy'yle beraber davet edildik. O gece orada çaldık ve daha sonra İskoçya'da da duo olarak birtakım konserler verdik. Sonraları Norveç ve Finlandiya'da çalmamız için de teklifler geldi ve bunun üzerinde ben de Paolo Vinaccia'ya bizi, daha sonra Independency olarak adlandıracağımız, gerçek bir trio'ya dönüştürecek teklifi götürdüm. "Live at Belleville"i de zaten beraber kaydettik. Vinaccia'yla 90'lı yılların başından itibaren pek çok projemde de birlikte çalıştık. Tommy'yle birlikte ilk kez çaldığımız tarih ise 1989 yılına gidiyor.

        Üçünüzün de farklı coğrafyadan olmasının müziğinize yansıması nasıl oluyor?

        Müzik ya da en azından cazın sınırları yoktur. Paolo Norveç’te yaşıyor ve Tommy de kuzey kıyılarında. Farklı yerlerden de gelmiş olsalardı onlarla yine aynı müziği yapardım diye düşünüyorum.

        Dünyadaki müziği nasıl değerlendiriyorsunuz ve cazı nasıl görüyorsunuz?

        Etrafta pek çok iyi sanatçı var ve aslında her zaman olduğu gibi sadece bazıları kendi çalma stilini bulabiliyor, diğerleri de sadece çok iyi çalıyor...

        HER ZAMAN ÖĞRENECEK BİR ŞEYLER VARDIR!

        Daha önce de Türkiye'ye gelmiş müzisyenler olarak; dinleyici kitlesini ve burada yapılan müzikleri nasıl buluyorsunuz, dinleyip de hoşunuza giden bir ekip-isim var mı?

        Türkiye’nin izleyici kitlesini gerçekten çok beğeniyorum. Birkaç defa Kudsi Ergüner'le birlikte çalma fırsatım olmuştu; o gerçekten muhteşem...

        90’lı yıllarda bir tiyatro / müzikal mevzunuz vardı; müziklerini yapmak gibi… Gelecekte buna benzer projelerde yer almak ister misiniz?

        Sorulursa yine yaparım diye düşünüyorum.

        Geriye baktığınızda kendi kariyerinizi ve müziğinizin gelişimini bana tek cümle ile özetleseniz desem ya da bir tek kelimeye dökseniz ne demek isterdiniz?

        Her zaman öğrenecek bir şeyler vardır. Öğrenmenin sonu yok...

        Dünyadaki yaşananlara karşı ne düşünüyorsunuz; açlık, savaş, hırslar, bitmeyen ülkeler arası ticaretin getirdiği yıkımlar!? Ve Ortadoğu sürecindeki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

        Bu çok geniş bir konu başlığı… Ben sadece müzisyenim ve bu tarz bilgileri sadece gazeteden alıyorum. Okuduklarım korkunç ama gazeteler de her zaman doğruyu yazmıyor zaten.

        Son olarak İstanbul’daki konserinize dair söylemek istedikleriniz neler?

        Salon'daki konserimi gerçekten dört gözle bekliyorum. Trio'mla beraber sürekli geziyoruz ve son zamanlarda çok yüksek enerjili konserler verdik. Fakat "Mira"dan da bazı ballad'ları icra edeceğiz tabi ki...

        Diğer Yazılar