Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Refugee”, “Yesterday’s Mistakes”, “Foggy Day”, “Yuri”, “Waiting” ve daha pek çok şarkısıyla müzikseverleri mest eden Oi Va Voi yeniden İstanbul’da! Londralı genç müzisyenlerin kimlik arayışlarının dahiyane yaratıcılıkları sonucu olarak ortaya çıkan Oi Va Voi’yu takibinde olanlar bilecektir; grup, neredeyse/mütemadiyen Türkiye konser turnesinde… Şimdi ise 13 Aralık Cumartesi, Avusturya’nın en enerjik ve eğlenceli oluşumlarından The Parov Stelar Band’la birlikte Volkswagen Arena’da Babylon Presents konserleri kapsamında dinleyenleriyle buluşuyorlar… Müzikal zenginliği ve dinleyenleri derinden etkileyen melodileriyle kendine has ve özel bir hayran kitlesi oluşturan grup; soul'dan, trip hop ve Balkan ritimlerine kadar uzanan geniş bir repertuvara sahip... Albümlerine KT Tunstall, Earl Zinger, Majer Bogdansky ve Sevara Nazarkhan gibi isimlerin katkıda bulunduğu Oi Va Voi, 2009 yılında yayımladığı "Travelling the Face of the Globe" albümünün ardından 2015 yayınlayacağı yeni albümleri için çalışmalara devam ediyor… Kısaca bu cumartesi akşamı kafalara ayar modunda; öncesinde The Parov Stelar Band, sonrasında Oi Va Voi dinlemek için güzergahımız belli! Ama öncesinde gelin isterseniz Oi Va Voi’nin sorularımıza verdiği cevaplarına kulak kabartalım… Fonumuza da ortaya karışık Oi Va Voi ve Parov Stelar şarkıları…

        ATALARIMIZ HAKKINDA DAHA FAZLA ŞEY KEŞFETMEK İSTEDİK!

        *Fanlarınız biliyordur ama sizleri yeni keşfedenler için: İbranice’de “Aman Tanrım!” anlamına gelen isminizin hikayesini öğrenebilir miyiz?

        Evet, Oi Va Voi şaşkınlık ya da umutsuzluk ifade eden eski İbranice bir deyiştir. Grubu kurduğumuzda büyükanne ve büyükbabalarımızın ait olduğu eski dünyayı temsil eden bir şey bulmak istedik. Müziğimiz eski ve yeni seslerin, eski ve yeni enstrümanların karışımından oluşuyor. Gruptaki birkaç kişinin birkaç kelime eski İbranice konuşan büyükanne ya da büyükbabası var ve Oi Va Voi onların en çok kullandıkları deyişlerden birisiydi. Bu isim birçok kişiyi şaşırttı, çünkü böyle bir ismi olan bir grubun modern müzik yapmasını beklemiyorlardı.

        *Klezmer çalmaya nasıl karar verdiniz? Bunun yanında müziğinizde Balkan etkileri de görüyoruz… Kısaca; bu tür müziği icra eden diğer müzisyenlerden takipte olduğunuz kişi ya da gruplar var mı? Bu müzik türünün yeterince kitlelere ulaştığını düşünüyor musunuz?

        Biz farklı müzik kültürlerinden bir araya gelen ve beraber bir keşif yolculuğuna çıkan bir müzisyenler grubuyduk. Yahudi atalarımız hakkında daha fazla şey keşfetmek istedik. Unutulmuş hikâyeleri çağdaş bir çerçevede yansıtmaya soyunduk. Bu müziği yapmaya başladığımızda bizim yaptığımızı yapan kimse yoktu ve birilerinin ilgisini çekip çekmeyeceğini bile bilmiyorduk. Ama kısa süre içinde insanların müzikle bir bağ kurduğunu anladık. Farklı kültürlerden ve kesimlerden insanlar yaptıklarımızı sevdi. Kitlelere ulaşabiliyorduk çünkü grup içinde farklı seslerimizi vardı (vokal ve enstrümantal olarak) ve belirli bir çerçevede sürekli olarak değişim göstermeye odaklanmıştık. İnsanlar müziğin farklı kısımları ile bağlantı kurabiliyorlar.

        *Yaptığınız – icra ettiğiniz müzikte sizi teşvik eden nedir?

        Son derece özgün bir enstrüman grubumuz var. Kendimizi bir mini orkestra olarak görüyoruz. Trompet, klarnet ve kemanımız var, yani bir üflemeliler grubu, telliler grubu ve tahta nefesli sazlar grubu gibiyiz. Stüdyoda sesi geliştirebiliyorsunuz ancak bir canlı performans grubu olarak o orkestrayı küçük ölçekte de işlevsel kılabilmenin bir yolunu bulmamız gerekiyor. Ses paletimizi keşfetmeyi ve sınırları zorlamayı seviyoruz. Anlatacak yeni hikâyeler, genellikle yeni anlamlar kazandırdığımız eski hikâyeler bulmayı da seviyoruz.

        *Grup olarak müzik icra etmenin ya da yaratıcılık evresindeki durumlarının zorluk ve kolaylıkları nelerdir, bugüne kadar yaşadığınız ilginç-keyifli bir deneyim oldu mu, paylaşır mısınız?

        Bizim en heyecan duyduğumuz zaman her şeyin önümüzde olduğu yeni bir yazma sürecinin başlangıcı olur. Birlikte çok farkı yerleri gördüğümüz için şanslıyız ve her zaman yanımızda portatif bir kayıt aleti olur, dolayısıyla nerede olursak olalım kayıt yapabiliriz. Birkaç yıl önce dört gece Babylon’da çalmak için İstanbul’da kalıyorduk. Oradaki günlerimizi en iyi şekilde geçirmeye karar verdik ve bütün gün beste ve kayıt yapmak için kulübü kullandık ve akşamları da sahnede çaldık. Dikkatimizi dağıtacak bir şey olmadığından, bu bizim için iyi bir fırsat oldu. Yaşadığımız Londra’da her zaman için yapabileceğiniz başka şeyler vardır, ancak İstanbul’daki o dört günümüzde sadece müzik yapmaya odaklandığımızdan bizim için çok faydalı oldu. Sanki İstanbul’da yaşıyor ve çalışıyor gibi hissettik kendimizi.

        *Sahne performanslarınızın, bazen albüm kayıtlarınızın önüne geçtiğini düşünenler var; sahnede daha canlı göründüğünüze dair. Bence de evde-masa başında dinlerken hüzünlendiren şarkılarınız, konserlerde coşkuya dönüşüyor. Bunu neye bağlıyorsunuz? Ortadoğu ve Balkanlar’ın yaşadıklarını tanımlama biçiminin müziğe yansıması olabilir mi bu hüzün ve coşku?

        Evet, canlı performanslarımızda farklı bir enerji yaratmamız doğal bir şey. Müziğimizde kemanın hüznünden, klarnetin gülüşünden ve trompetin neşesinden oluşan doğal bir drama var. Her zaman için müziğimizde duyduğumuz hikâyelerin duygusunu yakalamaya çalışıyoruz. İlk başladığımızda soğuk Doğu Avrupa’nın tınısını yakaladık, fakat daha da seyahat ettiğimizde dünyanın diğer bölgelerinden de unsurları ekledik. Kayıt yaptığımızda, her şeyi dikkatli bir biçimde müziğe dahil etme fırsatımız oluyor, ancak müziği bir dinleyici kitlesine ulaştırdığınızda başka şeyler oluyor ve müzik başka şekilde hayat buluyor.

        EN TUTKULU DİNLEYCİLER TÜRKİYE’DE…

        *Çok fazla seyahat eden bir grupsunuz; bu turnelerde çok enteresan hikayelerle karşılaşıyorsunuzdur; bu karşılaşmaların müziğinize ve hayatınıza yansıması nasıl oluyor?

        Seyahat etmek sizi grup olarak daha güçlü yapıyor ve size ortak bir amaç sağlıyor. Birlikte çok şey yaşıyorsunuz. On yıldan fazla bir süredir dünya genelinde konserler veriyoruz, dolayısıyla bu hayatlarımızın önemli bir parçası oldu. Yaptığımız şeyi yapabildiğimiz için çok şanslıyız ve farklı yerleri görmek ve bu denli olağanüstü insanla tanışmak bize ilham veriyor.

        *Müziğinizden yola çıkarak kültürel bağlarla ilgili çok yakından ilgilendiğinizi biliyoruz; bu konuda ne söylemek istersiniz, diller – kültürler unutuluyor yok ediliyor mesela, neler yapılabilir, sizin gibi genç müzisyenlere ne söylemek istersiniz?

        Eski kültürleri ve gelenekleri canlı tutmanın en iyi yolunun onları günümüzde hâlâ geçerli kılmak olduğunu öğrendik. Müzelerde toz tutan şeyleri yeni bir bağlamda var ederek kültürlere ve geleneklere yeni bir hayat verebilirsiniz. Müziğimiz ile yapmaya çalıştığımız şey de bu. Eski, unutulmuş bir hikâye ya da bir şarkı bulursak ona yeni bir hayat vermeye çalışıyoruz. Bir ayağımız geçmişte, bir ayağımız ise günümüzde. Bu iki şey bir arada hayat bulduğunda yaşadığımız an geçmiş ile zenginleşiyor ve geçmiş yaşadığımız anda yeni bir hayat buluyor.

        *Türkiye’de hayranlarınızı mest eden pek çok konser verdiniz-veriyorsunuz da; bunca konser sonunda, ilk buluşmadan bugüne, Türkiye’deki dinleyici kitlesinde nasıl değişimler gözlemlediniz?

        Seyahat etme fırsatı bulduğumuz bütün yerler arasında en tutkulu dinleyicilerin Türkiye’de olduğunu gördük. Bunu ilk konserimizde gördük ve hâlâ da devam ediyor. Türk dinleyiciler dramı seviyor ve bizim müziğimizde bolca dram var. Aynı zamanda klarnet ve kemanı sevdiklerini de biliyoruz, bizimle bağlantı kurmalarının bir nedeni de bu. Londralı genç bir grubun, grubun ana parçası olarak bu enstrümanlara sahip olması oldukça nadir görülen bir şey, dolayısıyla ilk başta bunun Türk dinleyicisi için oldukça şaşırtıcı olduğunu sanıyorum ve kendilerini bize biraz daha yakın hissettiler.

        *Dünyada yaşanan savaş ve kaos ortada; bu konu hakkında ne söylemek istersiniz, ne zaman ferah topraklara sahip bir evren oluruz diye sorsam?

        Biz müzisyenler olarak hayatımızı insanlara ulaşmakla, onlarla bağlantı kurmakla geçiriyoruz, dolayısıyla çatışmaya karşı olmak bizim doğal içgüdümüz. Bunu yaptığımız müzik ile ve gittiğimiz yerlerde ifade ediyoruz. Birbirimizi dinlemek ve birbirimizin haklarını anlamak barışın ve çatışmayı sona erdirmenin anahtarı.

        *2009’da çıkardığınız “Travelling The Face Of The Globe” albümünün ardından 2015’te yayınlayacağınız yeni albüm müjdesini aldık… Bu albümden bahsedebilir misiniz, neler var diğer albümlerden değişen ya da farklılıklar?

        Kesinlikle farklı olmalı! Aynı albümü tekrar yapmak istemeyiz. Şu anda albüm hakkında çok şey söyleyemeyiz. Bazı yeni müzisyenlerin dahil olduğu çok heyecan verici bir süreç ve dinleyicilerimiz ile paylaşmak için sabırsızlanıyoruz. Zamanı geldiğinde sözü müziğe bırakmak daha iyi…

        Diğer Yazılar