Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kimilerinin “karizmatik bir adam, muhteşem bir oyuncu”, kimilerinin “iyi oyuncu ama kabul edelim karizmatikliği burnunda”, kimilerinin de “iyi filmlere imza atan bir oyuncunun ‘Asteriks ve Oburiks’te veya ‘102 Dalmaçyalı’da ne işi var?” dediği; benimse en temizinden dimağımda kalan: “Cyrano de Bergerac” ve “Şantör” filmlerinin büyülü oyuncusu; GerardDepardieu…“Günümüzün parlak-cilalı sinema starlarından çok, mütemadiyen olay çıkaran Hollywood efsaneleri gibi davranıyor” diyenler de var mesela onun için! Dev cüsseli görüntüsünün altında (ki daha 12 yaşındayken de 1.80 boyunda, haşmetli bir çocukmuş) derin ve aslında ‘acılar deryası’ kıvamında geçmişini, yaşanmışlıklarını filmlerinde büründüğü karakterlerin tebessümlerine sıkıştıran Depardieu, ‘60’lı yıllardan günümüze sayısız filme imza atarak fenomene dönüşen oyunculuğu ve ayrıksı söylemleriyle -inişli/çıkışlı da olsa- beyazperdenin vazgeçilmezlerinden oldu!

        Fransa'da sosyalist hükümetin vergi politikası nedeniyle Fransız vatandaşlığından çıkma kararı alarak Rusya vatandaşlığına geçmesi ise en son gündemi meşgul eden nevaleliklerdendi mesela… Fransa’daki 2012 başkanlık seçimlerinde sağ kanattaki politikacı Nicolas Sarkozy’yi desteklemesi veya Küba’da petrol alanında yatırımlarının olduğunun konuşulmasının yanında, kendini ifade ettiği ‘enteresan’ biçimler de yok değil: Moritus’un kumsalında çırılçıplak hoplayıp zıplarken görülüp fotoğraflanması gibi… Bypass ameliyatının akabinde, alkollüyken geçirdiği ağır motosiklet kazası sonrasında; “Bu dünyada çok az mutluyum. Ama kadehimde çok olmasından hoşlanırım” demesine değin, daha birçok mevzu var onun hakkında okuyup, duyduğumuz. Yaşadıklarından mıdır, yoksa artık içsel yolculukta vakit mi gelmiştir bilinmez, Depardieu bir ara ‘tanrıya daha da yakınlaştı’ ve dördüncü yüzyıl St. Augustine’in yazmalarıyla kendini Paris’te Notre Dame Katedrali’ne kapattı… Tabii tüm bunların yanında gurmeliği, açtığı restoranları ve yazdığı yemek kitaplarını da es geçmemeli… Ve 2008’de, kendi gibi oyuncu olan 37 yaşındaki oğlunun zatürreden ölmesi… Son kertede “uslanmaz Depardieu” diyenler sanırım bu ‘uslanmaz’ tanımının altına birçok dipnot geçiyorlardır; zira bu ‘uslanmaz’ ve ‘acılar deryası’ tanımını, biraz bellek tazelemek bakımından açmak isterim: Şu fanilikte kimin yoktur ki ‘uslanmaz halleri/acısı-deryası’ derseniz de; öyleyse üstünden geçelim, bu dev cüsseli ve nazarımda şahane oyuncu Depardieu’nun miladını…

        AKTÖR OLMASAYDIM…

        Fransa’nın orta kuşağında bulunan Indre’de, anne JeanneJosèpheÉliette ile ‘okuma- yazma bilmeyen’ metal işçisi olan René Maxime Lionel Depardieu'nün altı çocuğundan üçüncüsü olarak dünyaya geliyor, yıl 1948… Sonrası aslında filmlere konu olur türden: Konuşma bozukluğu sebebiyle okulda yaşadığı sorunlar sonucunda dengesiz ve uyumsuz olarak nitelendirilmesinden tutun da henüz 12 yaşındayken evden kaçıp iki fahişeyle yaşamaya başlamasına ve karıştığı ufak tefek bazı suçlardan dolayı bir süre hapiste yatmasına kadar… Hatta kara borsadaki işi sebebiyle girdiği cezaevinde psikoloğunun tavsiyesiyle kendisini sahneye - tiyatroya veriyor Depardieu… Bu konuda da “Aktör olmasaydım, katil, hırsız olabilirdim” cümlesi o zamanlardaki dünya ile münasebetinin izdüşümü gibi! 1964’te oyunculuk öğrenimi gören Michel Pilorgé ile Paris'e gidiyor, burada izlediği bir Molière oyunu sonrasında oyuncu olmaya karar veriyor.

        Tüm bunları bir dedikodu – magazinsel söyleminden çıkarıp, daha çok kendi kelamından etmesi ve tabii ki samimi bir jargonda dile getirmesi belki de onu bu kadar ilginç kılan başlıca nedenlerden. Ve belki de kendi katarsisini / arınmasını da böyle yapıyor usta oyuncu kim bilir? Bazılarının samimi bulduğu bazılarının da abartılı gördüğü Depardieu, kabul edin ya da etmeyin istediği gibi yaşıyor ve geçmişteki yaşadıklarının bugününü oluşturduğunu söylerken de yine bildiği yerden, yüzüne düşürdüğü o artistik tebessümünden konuşuyor…

        Gelelim bu yazıyı Gerard Depardieu’ya ayırmamızın sebebine… Zorlu Center PSM, dünyaca ünlü isimleri ağırlayarak İstanbullu sanatseverleri ihya etmeye devam ediyor. İşte bu konuklardan biri de: GerardDepardieu ve AgatheNatanson… İki usta oyuncuyu aynı sahnede yan yana görmemizi sağlayansa Pulitzer Tiyatro Ödülleri'nde finale çıkmış ve 30'dan fazla dile çevrilmiş, A. R. Gurney’in yazdığı “Aşk Mektupları” oyunu. Her şeyi kitabına göre yapan uslu çocuk Andy ve asi sanatçı ruhlu Melissa`nın birbirlerine çocukluklarından başlayarak yaşamları boyunca yazdıkları mektuplarla anlatılan sıradışı bir aşk hikayesinin anlatıldığı bu kaçırılmayacak gösterinin tarihi ise 8 Ocak Perşembe, saat 21.00… Tiyatro sahnemizi şereflendirerek belleklerden uzun süre silinmeyerek temiz bir hatıra bırakacak olan ikiliden; yazının girizgahından da anlayacağınız üzere Gerard Depardieu’ye ulaştık ve kendi halinde bir röportaj çıkardık. “Aşk Mektupları”nı ajandaya not düştüyseniz, Depardieu’yu dinlemeye geçebiliriz…

        SİNEMANIN HAYALETİ OLMA FİKRİNİ SEVİYORUM

        Oyuncu, yazar ve roman yazarı Peter Handke’nin; “Oyuncuya dönüştüğümüz zaman hayatımızı harcamaya başlarız!” tanımı size ne düşündürüyor, katılıyor musunuz?

        Evet, Peter Handke ile her zaman aynı fikirdeyimdir, fakat bir şeyi belirtmek zorundayım ki ben, ‘eylemi’ değil, yalnızca ‘sözü’ kullanmak üzere oyuncu oldum. Zaten sözün nasıl eyleme geçebildiğini de Peter Handke ve edebiyatın onun gibi büyük isimleri sayesinde keşfettim.

        Dünya çapında bir oyuncusunuz, bu su götürmez bir gerçek; pek çok eleştirmen sizden ‘sinemanın hayaleti’ olarak bahsediyor. Bu ‘hayalet’likle ilgili mevzuya ne diyorsunuz?

        Sinemanın ya da belli bir sinemanın hayaleti olma fikrini seviyorum. Sinema her zaman varolacaktır; fakat içinden geçtiğimiz şu dönemde yaşadığı patlama malum! Bugün sinema yapmak için gereken tüm imkanlara sahibiz; hatta telefon veya internet bile buna dahil; fakat ‘anlatıyı’ yani ‘hikayeyi’ kaçırıyoruz tüm bu yeni teknolojik olanaklarla. Oysa sinema bugünkünden çok daha zorlu bir alandı, çok daha sağlam ve belki katı bir duruş gerektirirdi. Bugün televizyonlar bütün savaşları ve acıları gözümüzün önüne seriyor / getiriyor, fakat mutluluğa dair çok az şey görüyoruz. Sanırım Aziz Augustinus’u tekrar okumamız iyi olurdu. 340 senesinde, Roma İmparatorluğu’nun sonlarına gelindiğinde, tiyatrodan bahsederken söyledikleri günümüzün gösteri toplumu düşünüldüğünde manidardır: “Tiyatroda, başkalarının acılarından haz duyarız” der Augustinus…

        “Aşk Mektupları” oyunundan söz edelim isterseniz biraz da, mevzusu nedir?

        Pulitzer Tiyatro Ödülleri'nde finale çıkmış ve 30'dan fazla dile çevrilmiş; sevginin güçlü bağlantısını, komik ve aynı zamanda duygusal bir şekilde anlatan, Amerikalı yazar Albert RamsdellGurney oyunu… BenoîtLavigne’nin yönettiği oyun; iki insan arasında 50 yıl boyunca devam eden, 50 yıl boyunca karşılıklı yazılan aşk mektuplarını konu alıyor.

        ARTIK İNSANLAR OKUMASINI BİLMİYOR

        Sizce bir aşkın 50 yıl boyunca sürmesi mümkün mü, hele ki günümüz kadrajı ve jargonunda?

        Eğer mektup aracılığıyla yaşanan bir aşksa kesinlikle mümkün! En azından, böyle bir aşkın, gündelik hayatlarımızda yaşadığımız aşktan çok daha uzun sürebileceğini söyleyebiliriz. Bir de unutmamak gerekiyor ki, oyunda söz konusu edilen aşk, Amerikan toplumunun üyeleri arasında cereyan ediyor. Amerikan toplumu yeni bir toplum... Fazla bir tarihi yok! Çok kültürlü bir toplum... Kırıp geçirildikleri için Amerikan yerlilerinin çok az olduğu, Afrika, İspanya, İrlanda ve birçok ülke insanlarından oluşmuş bir toplum.

        “Aşk Mektupları” oyunu için bir turne düşüncesi var mı?

        Evet... Bu oyunu Cezayir’de sergilemek isterim. Ne de olsa Müslüman kadınların hepsi Taliban’ın kadınları değil! Tüm Mağrip ülkelerini kapsayan bir turne fena olmazdı; çünkü bu ülkelerde kadınlar son derece duyarlı ve hassas. Hem Kur’an-ı Kerim’de kadınlara iyi muamele ediliyor, cihatçıların Kur’anlar’ının aksine…

        Mektup yazmayı sever misiniz? Daha önce arkadaşlarınıza ya da bir sevgiliye hiç mektup yazdınız mı?

        Evet, mektup yazarım. Fakat artık insanlar okumasını bilmiyor. Yazmanın modası geçiyor... Fransızca hatalarıyla dolu kısa mesajlar devrindeyiz ve ne yazı ki kullanılan dil bizim kültürümüzün dili değil artık!

        TOPRAĞA OLABİLDİĞİM KADAR SAYGILIYIM

        Sizin için aşkın tanımı nedir? Günümüzde artık mektupların yerini internetin aldığını ve siber bir dünyada bir zamanların aşk öykülerine yer olmadığı söyleniyor. Siz ne düşünüyorsunuz?

        Şurası kesin ki bu zamanda ne kadar ilerlersek sorunuz da bir o kadar gerçeklik kazanmakta... Ama her hâlükârda insanın tüm hayatı boyunca sürecek bir aşk yaşaması çok zor! Hem biliyoruz ki Fransa Kralı’nın birçok zevcesi olmuştur ve bugün Fransa Cumhurbaşkanı da tarihi yalanlayacak gibi durmuyor!

        Yaklaşık yirmi yıldır, gıda sektöründe olduğunuzu, bağcılık ve gastronomi alanlarında yer aldığınızı biliyoruz; restoranlarınız da var. Bu endüstriye girdiğinizden bu yana damak tadınızda bir değişme oldu mu?

        Bende galiba tam tersi... Ben çocukluğumdan beri kaybetmiş olduğum o eski tatlara geri dönüyorum. Toplu tarım dönemi gibi berbat bir dönemden geçtik. Şimdi ise zirai ilaçlardan arınmış, toprağın zanaatkârlarının dönemini yeniden keşfediyorum. Toprağa olabildiğim kadar saygılıyım.

        Yeni sinema ya da tiyatro projeleriniz var mı, bizimle paylaşabilir misiniz?

        Çin’de, Tunus’ta endüstriyel casusluk konusunu işleyecek olan bazı film projeleri var önümde. Fakat bugünlerde sinema endüstrisi son derece kararsız bir yapıda, her an her şey değişebiliyor. Bunun yanında bir sürü tiyatro projesi var. Mesela FannyArdant ile birlikte MargueriteDuras hakkında bir projeden bahsedebilirim fakat Paris’te gerçekleşsin istemiyoruz; çünkü Paris fazla snob ve benim tiyatroda hayal ettiğim bu değil...

        Bilginize notu: Bu (nazarımda) şükelakelamı, İstanbul Art News Gazetesi’nin editörlüğünü üstlendiğim “sahne sanatları ve müzik” eki için yapmıştım. Bu halet-i ruhiyesini ilginç bulduğum vebi şekilde hayranlık beslediğim usta oyuncuyla kelamımızı sizler de okuyun istedim!Ocak sayısında,röportajın orijinal/kısaltılmamış halini bulabilirsiniz; ki sadece Depardieu yok; Fazıl Say’dan Genco Erkal’a,OrnellaVanoni’denPlacido Domingo’ya geniş kadrajda kültür sanat miss’likleri sizleri bekliyor. Şimdilik eyvallah! Biletler ve detaylı bilgi için: 850 222 67 76 / www.zorlucenterpsm.com

        Diğer Yazılar