Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Adını nereden aldığına ilişkin farklı rivayetler olmasına rağmen, yaygın kanı Batman Çayı'ndan aldığıdır. Batman, İluh adlı bir köy iken 1937’de bucak olmuş, 1950’de ise bugünkü adını almış. 1957’de Siirt iline bağlı ilçe olan Batman, 1990’da Türkiye’nin 72. ili olmuştur…” Böyle yazıyor Batman diye giriş yaptığınızda internete. Dicle nehrinin kentin içinden geçtiğinden midir bilinmez, buralara adımınızı attığınız anda bir sükunet gözlemliyorsunuz; hem kendi cemalinizde, hem de kentin sakinlerinde. (Fırat asi, Dicle de sakin akar derler ya, tam da o minvalde!) Sakinlik ve dinginlik tanımlarıma şaşırmayınız -recaedicem-; yazılı ve görsel mecralarda bize sunulanın aksine,Batman’ınmerkezinde yer alan (tek) caddesini baştan aşağı arşınladığımda içime üşüşen sadece ‘sükunet’ oldu!

        Bu kente ikinci kez ayak basışım! İlkinde sokaklarında tek bir kadın görememiş, kendi içimde buhranlara düşmüştüm. Bu gelişimde ise sokaklarına ve mekanlarınakadın enerjisinin yayıldığını farkediyorum;sayısı az da olsa, yine de güzel bir değişim-gelişim bu! Şansımıza kar yağıyordu ki buralara böylesine karlar yağmazmış; yumuşak soğuktan bir hava, meteorolojinin verdiği eksi rakamının aksine ‘kar’ın keyfini sürebileceğiniz bir görsellik! Hoş, sadece bizler (İstanbul’dan gelenler) kaban-montlarla talan ediyoruz sokaklarını ama kentin sakinleri ceket ya da gömlekle karşımızdalar… Akşamına kuru bir soğuk olmasına karşın: “Buralara kar yağmaz geneldefakatçok soğuk dediğimizde bu kadardır” diyorlar. İnsanları da kentin mevsimi gibi görünüşü tedirgin ve sert ama kelama düştüğümüzde muhabbetiyle insan olan/kalan yerlerimize iyi gelen türden! (İç ses: Bir de kiminle muhabbete dalsak; ‘bizi yanlış tanıyorsunuz, aslında biz öyle değiliz’ ya da ‘bizi yanlış tanıtmayın ama’ gibi cümlelerle perçinleniyor sohbet. Ne acı, bir muhabbetin tabanını ‘biz aslında öyle değiliz’ kelamlarıyla oluşturmak!Merak ediyorum; bizler-sizler-onlar nasılız acaba!?Haybin sistemin bize ettikleri!)

        BATMAN DEYİNCE AKILLARA DÜŞEN…

        ‘Batman’ deyince pek çoklarının aklına gelenleri düşünüyorum: 1981’de doğal koruma alanı ilan edilen ama her zaman olduğu gibi korumayı başaramadığımız pek çok şahanelikten biri olan Hasankeyf;bir dönem kadın intiharlarıyla medyanın ilgisini çekmesi; ve uzaktan bakınca (es notu:Ayrıca biri de anlatsın bize nedir bu uzaklar?!Yaklaşınız, paniklemeden!)çatışma ve silahların nidasının volume’nün hep yüksek çıktığı bir kent… ‘Oysa ki’ diyesi geliyor insanın, oysa ki; yanılmalar diyarıdır bu yaşadığımız topraklar-coğrafya!(Türkiye’de çıkarılan petrolün büyük bir bölümünü karşılıyor Batman ve buna rağmen buranın ekonomisine yansımaması nasıl bir dilemmadır! Haybindünya ekonomisi!)

        Aslında o kadar çok şey söylemek isteyip susmaya düştüğüm bir yerdeyim; sözcükleri bırakın, harfler merhem-ilaç olsun istiyorum! Ama ne yazık ki ortaya çıkan fotoğraftabünyeye kalan; faniliğin deryasında debelenmek oluyor… Batman, Yeditepeli şehir İstanbul’dan bakınca; ‘orada bir köy var uzakta, gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür’ şarkısının son level’i gibi! Hayır efendim, öyle değil(miş) mevzu, bir sınır hattı çekip, bayrağı da dikip, sonrasında “oooköyyybizimmm köyümüzdür, lal lal laaa…” diye bir melodiye geçiş yapamıyor(sun)uz, yapsak da sanmalar diyarında nefeslenmek gerekiyor! (Tabii nefese de fanilik ve can izin verirse!)

        5.YILMAZ GÜNEY FİLM FESTİVALİ

        Gelelim bugün köşeyi şereflendiren mevzunun içeriğine... Batman, bu yıl 5.’si düzenlenen Yılmaz Güney Kürt Kısa Film Festivali kapsamında kafa açıcı filmlere ve söyleşilere sahne oldu.Bu yılki festivalin bir özelliği de DAİŞ saldırıları nedeniyle 74. kez katliama uğrayan ve toprakları Şengal'den kaçarak Batman'a sığınmak zorunda kalan Ezidiler'e adanmış olmasıydı. Bu nedenle Yılmaz Güney Sinema Salonu'nun ev sahipliği yaptığı festivalde bazı filmler Ezidi kamplarında da gösterildi.Batman Belediyesi ile beraber organize eden Ortadoğu Sinema Akademisi finalde bir sürpriz yaparak artık “Sinema Komünü” olduklarını deklare etti.Dengbêjlik ile açılan festival ‘sınır’ ile son buldu! Panel konusu ‘festival ve sansür’ olan festivalin onur konuğu ise Kadir İnanır’dı… İran’dan Ermenistan’a pek çok filmi ve yönetmeni Batmanlılar’la buluşturan festivalin konukları arasında; Jülide Kural, Bingöl Elmas, Elif Ergezen,Hüseyin Karabey ve ReyanTuvide vardı. Olur da bir vakitler yolunuzu Batman’a düşürürsünüz diye şimdi sözü, bu ve daha pek çok festivale imza atan Batman Belediyesi Eşbaşkanları’ından Gülistan Akel’e bırakıyorum…

        DAHA İSTANBUL’DA KADIN BELEDİYE BAŞKANI YOKKEN…

        Batman’da neler oluyor? Burada gözlemlediğim; acayip bir seyirci kitlesi olduğu… Hatta metropolde sanat üreten-dikize yatanlardan daha samimi ve alt yapısıdaha dolu bir söylemle kelama düşen bir kitleden söz ediyorum!

        Gülistan Akel: Batman’da güzel şeyleroluyor… Evet, dışarıdan buralara bakıldığı zaman, neredeyse hiçbir şeyin olmadığı, sadece şiddetle ve kadın meseleleriyle gündeme gelen, cehaletin coğrafyasıymış gibi algılanıyor. Tabii ki bilinçli olarak böyle gösterilmeye çalışılıyor. Fakat bu algıya rağmen biz burada yaşıyoruz. Şunu da belirtmek gerekir ki; bizler de her yer kadar insan haklarına duyarlı ya da duyarsızız, her yer kadar kültür sanata yaklaşıyoruz ya da yaklaşamıyoruz. Belli dönemlerde ilgilerimiz ve yeteneklerimiz değişken oluyor, dolayısıyla burada akan bir yaşam var. Ama belki de sizin söylediğiniz ve daha pek kişinin de dile getirdiği; diğer yerlerin o monoton, herkesin ve her metrekare alanın birbirine benzediği ve aynı şekilde yaşandığı yerlerden farklıyız. Bu da bizim açımızdan bir avantaj! Çünkü bizler yaşamın, geçmişten bugüne kadar varolan ruhuyla yaşıyoruz.

        Hem burada yaşayan bir vatandaş, hem de belediyede görev alan biri olarak; bu değişimi nasıl tanımlıyorsunuz?

        30 yıldır bu değişim var... Ben burada bir Eşbaşkan olarak görev alıyorum. Düşünün ki henüz devletin bile tanımadığı bir ‘eşbaşkan’, ama halkın tanıdığı, bir şekilde arkasında durduğu siyasal bir aktivistim. Sadece buradan bile tuttuğumuz zaman bir şeylerin değiştiğini görebiliriz. Bir de buraları anlatmada hep bir kısır döngü içindeler: Burada çekilen dizilerin konusuna baktığımızda ağalar, silahlar ve töre cinayeti riskiyle karşı karşıya kalan bir kadın hikayesidir anlatılan. Oysa kimse bilmez, daha İstanbul’da kadın belediye başkanı yokken,Mardin’in iki belediye başkanının kadın olduğunu… Yani o dizileri izlerken sadece bunlar yaşanıyor gibi bir algı var ama değil! Çok hızlı gelişen, değişen, insan hakları anlamında da çok ciddi ivme kazanan bir bölgede yaşıyoruz. Bizim açımızdan bu çok önemli. İşte bu yüzden de 30 yıldır bir değişim var diyorum, çünkü Kürt hareketinin yarattığı geliştirici ve itici bir güç var. Bu açıdan da bakıldığında herhangi bir sanatsal alana dair yaklaşımımız daha heyecanlı…

        Beş yıldır gerçekleştirdiğiniz Yılmaz Güney Kürt Kısa Film Festivali de bunlardan biri…Festival nasıl doğdu?

        Önce yarışmayla başladık ve baktık ki dehşet verici bir ilgi var burada… Gençler bu etkinlikler üzerinden kendilerinitarif ediyorlar; yaşadıklarını ya da görmek istediklerini ifade etmeye çalışıyorlar ve en güzeli de beşinci yılında giderek artan bir ilgi var. Bu yıl Türkiye'den Kürtçe veya Kürt coğrafyasını anlatan kısa filmlerin yanı sıra İran, Irak ve Ermenistan'dan 11 film yarıştı festivalde ki aynı zamanda uzun metraj filmler de gösterildi.

        MARKALAŞAN BİR KENTE DÖNÜŞTÜĞÜNÜ SÖYLEYEBİLİRİZ

        Başka gerçekleştirdiğiniz festivaller de var…

        Tiyatro ve müzik festivalimiz var. Hasankeyf Kültür Sanat Festivali’ni düzenliyoruz, hatta Hasankeyf Orkestramız var; etnik müzik yapan bir orkestra bu.

        Bu kadar güzel işler yapılıyor ve uzaktaki bizlere sesi hiç gelmiyor sizce neden?

        Ne yazık ki; başka kentlerden insanlar gelsin, basın - medya bizi görsün şeklinde bir aşamada değiliz. Açıkçası öylesine derdimiz de yoktu. Evet, bilgilendirme kısmını çok iyi değerlendiremiyoruz çünkü kendi içimizde çalışıyoruz, başkalarına güvenemediğimiz için de bu işleri kendi aramızda paslaşıp yapmaya çalışıyoruz. Kendi içimizde bir kapalılık hali var, bunu inkar edemeyiz. Ama yavaş yavaş bunu da aşıyoruz.

        Festivalin önemli detaylarından biri de Kadir İnanır’ın onur konuğu olması. Bugüne kadar pek çok isim Batman’ın festivallerine katıldı, sizce bunlar bir kentin markalaşma yolunda ilerlediği anlamına gelir mi?

        Kadir İnanır ve Jülide Kural’ın burada bizlerle olması çok kıymetli…Jülide Kural, kadın hareketine destek konusunda gördüğümüz isimlerdendi ama Kadir İnanır’ı burada görmek hem Batmanlılar hem de festival için önemliydi. Özellikle Kürt sorunu bağlamında aydınların refleksleri, duyarlı yaklaşımları konusunda son dönemde desteğini aldığımız bir isim… O yüzden de böyle isimlerin burada bizlerle olmaları çok güzel.Belli dönemlerde çok görkemli festivaller de yaptık; Sezen Aksu, Tarkan, İbrahim Tatlıses gibi, hattaCiwanHaco ilk defa Batman’a Hasankeyf’e geldi... Evet, Batman’ın bu tür çalışmalar sonucunda markalaşan bir kente dönüştüğünü söyleyebiliriz.

        Markalaşmanın getirisi olarak da alt yapısında; bir halkın yeniden ve tekrar kendi kültürü ve diliyle sanat var ettiğini söyleyebilir miyiz?

        Siz yüzyıllardır ötelenen bir topluma sahipsiniz; diliniz yasaklanıyor, sonucunda müzik dinleyememiş, filmler izleyememişsiniz. Evet, bir halkın tekrar kendi kültürüyle,diliyle sanat varediyor olması bizim için elzem/ihtiyaç bir şey! Ayrıca bu etkinliklere sadece gençler ilgi duyuyor diyemeyiz, her yaştan, burada yaşayan insanlar var katılımcı… Çünkü bir kültürün yaşamsallaşması ve yaşamın devam etmesi-sürülmesi üzerinden bir anlam biçiyoruz. Ne olursa olsun, bizler kültürle sanatla varlığımızı devam ettireceğimizeinanıyoruz. Çünkü oturup da sadece ‘ben Kürdüm ya da benim bir dilim var’ demek yeterli değil! Sanat eserlerinigelecek nesillere taşımak ve yaşatmak üzerine bir amacımız var.

        SANATI SADECE SALONLARDA VAR ETMEK YETERLİ DEĞİL

        Edebiyat buluşmaları yaptığınızı öğrendim, bu buluşmalarla mahallelere gidiyorsunuz… Biraz anlatır mısınız?

        Mahallelerde yer alan halk evlerimizde edebiyat buluşmaları organize ediyoruz. Bunu sadece edebiyat değil, tiyatro ve sinema festivalinde de yapıyoruz. Mesela bu festivali Şengal’e adadık.Şengalliler’le de birlikte ortak gösterimler oldu. Biz sanatı sadece salonlarda varetmenin yeterli olmadığını düşünüyoruz. Evet, belki elit sınıf anlamında doyurucu özelliğivar, ki bunun da farkındayız ama aslında sanatındoğrudan halk tabanlı olduğunu ve Kürt sanatının, kültürel kodlarımızın taşındığı alanın doğrudan halkın içinden doğduğunu düşüyoruz.

        Dengbejlik kültürünün olması gibi mi?!

        Doğru,bizde dengbejlik kültürü var!Bütün hikaye ve klanlarımız oradan geliyor. Halkın kendisi bunun içindedir… Oyüzden de bizler sanat üretirken, bu yaratımları sokakta yapmanın,daha anlamlı olduğunu düşünüyoruz.

        Malum kültür sanat işleri destek gerektirir; metropollerde dahi bu işler yapılamaz hale gelirken, sizler burada arka planda neler yaşıyorsunuz?

        Altı yıldır doğrudan kültür işleriyle ilgileniyorum. Zorlukları var… Bir de biz bölgedeki belediyeler olarak destek alamıyoruz. Kendi yağımızla kavruluyoruz. Etkinliklerin, organizasyonların daha da büyümesi için ciddi desteğe ihtiyaç var! Eğer bu konuda devlet ya da hükümet çözüm süreciyle birlikte gerçekten samimiyse; kültür - sanat çalışmalarına yönelik bir kültür politikası oluşturması gerekiyor. Çünkü burada niyet çok önemli! İnanmayan bir mekanizma, bunun desteğini ne kadar sağlayabilir. Biz de‘inanmayan destek vermesin’ diyoruz. Biz halkla birlikte ve varolan bütçemizle büyük ve güzel şeyler yarattığımızı düşünüyoruz. Ayrıca bazı çalışmalarınçok da yüksek bütçelerle olmadığını gördük. Bölgede bu tür etkinliklere destek veren organizasyon şirketleri de oluştu;Zal gibi Ortadoğu Sinema Akademisi gibi...

        HALK SANATI ZATEN MUHALİFTİR

        Kültür sanat işleri her daim hafife alınır yahut öyle gösterilmeye çalışılır. Aslında çok ciddi bir hayat alanından bahsediyoruz; içinde siyaset, felsefe, politika gibi unsurları da barındıran… Anadolu’da yapılan işlere baktığımızda anlatılanların daha kapsayıcı olduğunu görüyoruz. Dert edinme hali ve bunu sanatsal aktivitelere yaymadan bahsediyorum. Sizce kültür sanatın içinde ne kadar siyaset-politika-toplumsal dert olmalı ya da olmalı mı?

        Sanat yaşamın kendisinden kopuk bir şey değil, dolayısıyla siz yaşamın kendisini sanatla ifade ediyorsanız bunun içinde siyaset muhakkak olacaktır tabii! İdeolojiden bahsetmiyorum, siyasetten ve politikadan bahsediyorum. İnsan, hak -hukuk merkezli, kültüre saygı merkezli devam ettiği sürece;ki aslında halk siyaseti dediğimiz şey üzerinden tartışıyorum bu mevzuyu da yoksa bir düşünceyi halka empoze etmekgibi bir yaklaşımdan söz etmiyorum. Bu zaten yanlış bir şey!

        Festival ve etkinliklerin yansımasını nasıl görüyorsunuz; hem Batmanlılar’dan hem de gelen misafirlerden?

        Bugün ve önceki hükümetler (de dahil), neredeyse bütün toplumsal kurumları bir şekilde, kendi çaplarında şekillendirmeye çalıştı. Doğrudan halkın yaşamını etkileyen bir mekanizmadan söz ediyorum... Bu da şu demek: Bir halkı, tek bir tasa koyup yönetmek! Hem de kendi algıları üzerinden bir yönetme biçimiyle... İşte bizler bu çalışmaları sanatla kırmaya çalışıyoruz. Halk sanatı zaten muhaliftir. Devletin örmeye çalıştığı sisteme karşın, halk kendi muhalefetiyle ve öz duruşuyla sanat üreterek cevap veriyor. Aslında bizim desteklediğimiz sanat ve sanatçı da böyle bir muhalif kimliğe sahip!

        İlk geldiğimde sokaklarında bir tek kadın göremediğim Batman’da bugünkü tablo sevindirici. Oluşumunda belediyenin yaptığı çalışmalar mühim, bunları anlatabilir misiniz?

        İlk başta altını çizmekte fayda görüyorum: Bizler burada özgün örgütleniyoruz, ki buna da çok dikkat ediyoruz. Mesela; belediye meclisindeysek bizim özgün kadın grubumuz olmalı gibi! Kültür sanat çalışmalarımızda da özgün üretimler yaratmaya çalışıyoruz: Kadın tiyatro ve müzik grubu gibi… 10 yıl önce bu kente geldim, o vakitler geldiğimde iki saat bu caddede yürüdüm ve beni dehşete sürüklemişti:Hiç kadın yoktu! Evet, bugün gördüğünüz fotoğraf da çok hızlı bir değişim söz konusu… Bu tür çalışmalarla da bu değişimlerin desteklendiğini düşünüyoruz. Kadınlar bunu yaşayarak görmeye başladı. Mesela kadın atölyemiz, gittikçe kooperatifleşme yoluna giriyor. Almanya’daki Ezidi kadınlarla ortaklaşa proje(ler)gerçekleştirdik. Buradan okumuş, okumamış, genç, yaşlı 10 kadın, yaşama dair ne görüyorsa, onları ne etkiliyorsa,hikayesini yazıp fotoğraflarını çekti. Bizim için kadın üretip var etmedikçe kendini gerçekleştirmesi zor!

        BATMAN ERKEKLERİNİN ‘SALI SENDROMU’

        Coğrafyadan öte, kadın hareketinde de hızlı bir gelişim ve ilerlemeden söz ediyoruz, bunun artı ve eksileri de olacaktır, sizce neler?

        Kadın hareketi olarak da hızlı özgürleşen bir coğrafyadayız. Ama ne yazık ki hala üzerimizde çok fazla zehir var; savaş sonrası zehirleri taşıyoruz. Hem devletin hem de erkeğin baskısı üzerinden bir yaşam deneyimi yaşadık, dolayısıyla ‘benlik’ ve ‘kişilik’ olarak da kendimizi yeniden var etmemiz gerekiyor. Ezik ve mazlum psikolojisi üzerinden yaklaştığımızda, kendini gerçekleştirmeye çok da cesaret edemeyen bir cinsiz ne yazık ki! Bunun üzerinden düşündüğünüz zaman; birlikte olmaya, dayanışmaya ve en önemlisi birbirimizi cesaretlendirmeye ihtiyacımız var. Çünkü biz yaşam akışının, kadın dönüşmeden hiçbir şekilde dönüşemeyeceğini düşünüyoruz.

        Batman’da salı günleri kadınlara özel bir gün haline gelmiş, anlatır mısınız?

        Her salı, bütün otobüsler kadınlara ücretsiz, sinema salonları da aynı şekilde… Batman erkekleri ‘Salı sendromu’ diyorlar. Bu kenti salı günleri kullanamıyorlar. (Gülüyor.) Bunlar kadın merkezli çalışmalar ve beş yıldır da devam ediyor.Kısaca bu ve benzeri çalışmalarla bu kent kadına maruz kaldı. Maruz kaldı,diyorum çünkü bu kent istemiyordukaldırımlarında ve caddelerinde kadınların yürümesini. Bunların dışında kadın köyleri yaratmayı hedefliyoruz; hem de kent merkezinde oluşturmayıamaçlıyoruz... Hobi bahçelerinden tutun da kadının doğrudan ekonomiye destek sağlayabileceği, tarlaları kullanabileceği alanlar yaratmayı hedefliyoruz. Kadın ekonomi çarşıları gibi; kendi üretip sattığı yerler olacak buralar… Bu yönde çok projemiz var…

        Bu hedeflerin yarattığı sancılı dönemi geçtiniz mi,yoksa hala sancılar devam ediyor mu? Alternatif basamaklar neler?

        Sancılı dönemi geçirmeye devam ediyoruz. Mahallelerde kadın meclisleri oluşturuyoruz. Bu da kadının birlikteliğini, örgütlüğünü var etmek demek! Eğer bu çalışmalarımız istediğimiz gibi gelişirse sonrası çorap söküğü şeklinde gelecektir, diğer iller için de bu geçerli; var etmenin enerjisini yakalamak, istediğimiz bu!Dört tane halk evimiz var hepsi de kenar mahallelerde... Bu savaştan etkilenmiş, zorunlu göçle gelmişve gerçekten kentle ciddi bir kriz halinde olan bir taban... Çünkü bu kent içine almıyor. Biz orada eğitimsel ve kültür sanat aktiviteleri yapıyoruz. Oradan besleniyor kadınlar; bakıyorsun, iki yıl önce gelmiş ama şu anda dengbej olmuş. Ya da şiddete uğramış, bizim Selis Kadın Derneği’yle tanışmış ve şu anda bir müzik grubunda saz çalıyor. (Not: Selis; Sümerce ‘aydınlık’, Farsça ‘yol gösteren’ demekmiş.)

        Tüm bu anlattıklarınızdan sonra genel bir soru sorsam; umutlu musunuz, bu süreç ve yaşananlardan?

        Biz kendimize çok inanıyoruz. Herkes soruyor bu soruyu;“Bu hükümet samimi değil, barış ve çözüm sürecinde biz umutlu değiliz, ne olacak?” diye. Bizler de çok net söylüyoruz: Onları beklemiyoruz! Ayrıca bugünkü kazanılmış haklar durumuna gelişimiz de onların adalet ya da vicdan duygusu sayesinde değildir. Bizlerin buradaki mücadelesidir. Mücadelemiz devam edecek!Hiç onların adım atmasını veya yasayı yapmasını beklemiyoruz. Biz kendimiz, halkımızla birlikte mücadele ediyoruz. Onların vicdanlarına kalırsak halimiz yaman! Kısaca biz, bize ve mücadelemize inanıyoruz.

        Son olarak Hasankeyf ne durumda, orada neler oluyor?

        En son karar çıktı devam edecekler. Hasankeyf’le ilgili baraj tartışmaları geçmişten günümüze vardı ve bu konuda ciddi mücadeleler de yapıldı. Sanatçı ve çevreci örgütlerden de destekler alındı. Ama bu mücadelelerden sonrada ne yazık ki yol katedilemedi. Bir dönem bu mücadele yükseldi ve sonra kriminalizeedildi.Dolayısıyla bazı sanatçılar sessiz kalmak zorunda kaldılar. Biz Kürtler, kendi başımıza kaldık ama mücadeleyi bir şekilde devam ettiriyoruz. Hasankeyf Kültür Sanat Festivali yaparken orada eylemler, paneller yapıyoruz bir şekilde ses oluşsun istiyoruz. Ama ne yazık ki bu konuda çok kararlılar… Onlar için politik düzeyi çok önemli ve tabii ki talancı bir sistem geleneği var, bu ve buna benzer olaylar da bunun devamı…

        Bu da var: Özgür Amed’leAram Tigran Konservatuarı üzerine kelam ise sonraki köşe yazısına kaldı… Ayrıca festival boyunca bizim kahrımızı çeken ve hiç es vermeden dimağlarımızı aydınlatan (‘Babamın Sesi’ filmiyle de nazarımda şahane insan) Zeynel Doğan’a da buradan bir kez daha sevgi ve saygılar şelale…Şimdilik eyvallah!

        Diğer Yazılar