Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Başkalarının kadrajında pek havalı görünsün diye yaşadığımız mevzuların (göstermeliklerin) diyarı İstanbul’un bilmem kaçıncı volumlü gece düzlemine en temizinden Ahmet Hamdi Tanpınar’ın; “Hangimiz yıldızlı bir gecede, kainatı bütün ağırlığıyla sırtımızda taşımayız” cümlesini sarkıtıyorum, belki bilahare sizler de sarkıtırsınız evreninize diye! Şu alemde her faninin istediği hissiyat ‘huzur’… Fakat dilemmalar diyarının bitmek tükenmek bilmeyen handikaplarından bir türlü sıyrılıp da karar veremediğimiz için ‘gitmeye / kalmaya, görmeye / görmemeye, sevmeye / sevmemeye, dokunmaya / dokunmamaya’ gibi daha pek çok olguya, net bir cevabımız ol(a)madığından muzdarip, huzur da sadece buğulu camlara yazdığımız kelime olarak fragmandaki yerini alıyor. “Mutluluğun sırrı değil, sınırları olurmuş diye yazmış biri” diyor yamacımda nefeslenen ela... “Mutluluk ile huzuru mu eşleştiriyoruz yoksa yine bir karadeliğe kayma çabası mıdır bu tanım sülalaleri!?” diyorum… Susuyoruz; ve: “Şunun şurasında seçime iki aydan az bir süre kaldı” derken o, TV ekranına yansıyan görüntülere bakıp, odayı çınlatan müziğe salıyoruz beyin loblarımızı! ‘Huzur’da nasıl devam ediyordu Tanpınar: “Asıl mühim olan şey insandır. Gerisinden bana ne? Belki bir insan hayatı zamanın fırınında ateşe attığımız bir kağıt kadar çabuk yanıyor. Belki hayat, hakikaten bazı filozofların dediği gibi, gülünç bir oyundur. Tam bir ümitsizlik içinde bir yığın karar kılıklı tereddüt ve küçük, ümitsiz savunmalardır, hatta hülyadır. Ama gerçekten yaşamış bir insanını ömrü yine mühim bir şeydir. Çünkü ne kadar gülünç olursa olsun, biz yine hayatı tam inkar edemiyoruz. Onda kafamızın vehimleri olsa bile, iyi, kötü diye kıymetler arıyoruz. Aşka, ihtirasa yer veriyoruz. Sanatkârcasına yaşamanın, küçük hesap ve israflarda kaybolmanın farklarını buluyoruz.”

        BİR NEVİ PRODÜKSİYON EVİ HALİNİ ALDIK

        Bugün köşenin konuğu: Yeşim Özsoy… Tiyatroyla hemhal olanların yahut bir vakitler, bir yerlerde, ürettiği işlerine tesadüf de olsa rastlayanların; Özsoy’un, farklı ve yapılanların aksine, bünyeye var olduğu boyutta sorgulatmayı salık veren işlere imza attığını bilecektir. Mesela GalataPerform’da seyrine daldığınız projelerden öylesine çıkamazsınız, ‘olabilir mi?’ diye başlayan soru öbekleri, eve vardığınızda çoktan kocaman bir çember olmuştur bile! Günümüz tiyatronun yerli metin sıkıntısını çok daha önceleri yarattığı işlerle destekleyen birisi Özsoy… Üniversitede sosyoloji okurken Şahika Tekand’ın Stüdyo Oyuncuları’nda oyunculuk yapmaya başlayan ve sonrasında eğitmen olan, ardından da Amerika’da tiyatro araştırmaları bölümünde eğitimine devam eden Özsoy, New York’ta Off-Off-Broadway’de oyunlar yaptı, Türkiye’ye döndükten sonra da 2002’den bu yana kendi topluluğuyla karşımızda. Kurucusu olduğu GalataPerform’da kendi oyunlarını yazıp yönetiyor Özsoy, bunun yanında değişik sanatsal organizasyonlarıyla da sanatsever bünyeleri mesut ediyor. Özsoy’a; “GalataPerform’da ve tiyatroda neler oluyor?” sorusuyla merhabamı verip, hâlâ ajandasına kayıt etmemişlere de rota vermek istedim. (Fonumuzu da “Nu & Jo Ke - Who Loves The Sun” ve “True Detective - Opening Song” şarkılarıyla şereflendirirsek; miss! Şimdilik bulunduğumuz göçükten devam!)

        *Galata Perform’da neler oluyor, bu aralar derdiniz nedir?

        Bu sıralar bir değişim içerisindeyiz... Daha önceki yıllarda başlattığımız bir perspektifi daha da etkinleştirme çabasındayız. “Yeni Metin Yeni Tiyatro Atölyeleri”yle birlikte GalataPerform bünyesinde yazılan pek çok oyun var. Bu oyunları üç yıldır, bir festival aracılığıyla tiyatro dünyasına açıyoruz. Ama kendi bünyemizde de “İz” (Ahmet Sami Özbudak), “Dil” (Şenay Tanrıvermiş) ve bu yıl da “Kabuk” (Ayşıl Akşehirli) gibi oyunlara her sezon birer tane olmak üzere yer verirken, artık daha fazla yeni yazarları seyirciyle buluşturma misyonumuz olduğunu söyleyebilirim. Bu aşamada da yeni yazarların dışında, yeni yaratıcı beyinler de arıyoruz, tabii özellikle yönetmenlik alanında. Bir nevi prodüksiyon evi halini aldık. Sadece atölye yapmakla kalmıyor, aynı zamanda oyunlar da sahneliyoruz; yönetmenlerle yazarları ve oyuncuları eşleştiriyoruz. Bu süreç daha önceleri sadece benim yazdığım ve yönettiğim oyunlarla ilerliyordu, artık daha kapsayıcı ve farklı bir düzlemdeyiz.

        *2003’ten bugüne neler oldu desem?

        Pek çok alternatif mekana göre bizim serüvenimiz daha erken başladı, bunun getirisi olarak da muhakkak yıllar içinde farklı dönemeçlerden geçtik. Bu kadar zaman içinde en büyük kazanımımız ise sanırım oyun yazarlarına yönelik olarak yaptığımız “Yeni Metin Yeni Tiyatro Projesi”… Geçen gün, meydanda çok güzel bir müzik grubu, tam meydanda değil ama kenarda bir yerde çalıyordu. Ezan başlayınca sustular ve toplanan insanlar da dağıldı haliyle. O zaman, sekiz yıl boyunca, Galata ve çevresinde, sokaklarda, meydanda, dükkanlarda ve evlerde gerçekleştirdiğimiz “Görünürlük Projesi”nin serüveni geldi aklıma. Hüzünlendim... Meydanda sahne kurup, gösteriler yaptığımız zamanlardan önce, ezan sırasında, yumurta atılan etkinlik konserlerimize, sonra da zaman içinde meydanda sahne kurulmasına ve herhangi bir etkinlik yapılmasının kısıtlandığı zamanlar… Son olarak da proje 2012’de sonlandı. Galata gibi özel bir bölgede olmaması gereken durumlar bunlar.

        YENİMETİN.COM ÖNEMLİ BİR KAYNAK OLACAK!

        *“Yeni Metin Yeni Tiyatro ve Görünürlük” projelerinden bahseder misiniz?

        “Görünürlük Projesi” 2004 yılında başladı. Bir tiyatro olarak kendi bölgemizle olan ilişkimiz üzerine ürettiğimiz özgün bir projeydi. İlk yıl, Galata bölgesindeki sanatçıların evleri, stüdyoları, dans, konser, tiyatro mekanları ve bölge esnafının yer aldığı bir ‘görünürlük’ haritası yaratmıştık. Bu harita aracılığıyla bölgece bir gün boyunca, hazine avı gibi farklı yerleri ziyaret edip, etkinliklere katılabiliyordunuz. Sonraları sadece görünürlük değil, aynı mantıkta bir kavram etrafında sanatçıları farklı mekanlarla eşleştirdiğimiz bir proje oldu. Mantık yine aynıydı, harita ve tek gün... “Yeni Metin Yeni Tiyatro Projesi” ise 2006 yılından beri yürttüğümüz bir proje. Türkiye'de oyun yazarlığı üzerine kafa patlattığımız bir proje ve bunun dahilinde etkinlikler, okumalar, atölyeler ve söyleşiler düzenledik. Proje, 2009 yılından itibaren uluslararası bir boyut kazandı ve yurt dışından yazarları getirmeye başladık. Yıllar içinde giderek büyüdü… 2012’den bu yana ise daha yerleşik bir düzene geçti. Artık her yıl, Ekim aylarında başlayan “Oyun Yazarlığı Atölyemiz” var ve bu program dahilinde, yurt dışından yazarlar atölyeye katılıyorlar. Ardından da “Yeni Metin Yeni Tiyatro Festivali” oluyor. Bu yıl Haziran ayında, dördüncüsünü gerçekleştireceğiz. Festivalde de atölyede geliştirilen oyunların okumaları yapılıyor ve bir tartışma ortamı oluşturuluyor. Yazarlar için önemli bir deneyim. Bizim için de yeni oyunları keşfettiğimiz ve desteklediğimiz bir süreç. Ayrıca bu yıl, üçüncü halka olan “yenimetin.com” adında bir siteyi de paylaşıma sunduk. Bu oluşum da Türkiye'de bir ilk; tiyatro üzerine e-kitap sitesi. Burada dayanışma içinde, yeni metinlerle uğraştığını düşündüğümüz yerli ve çevirdiğimiz yabancı yazarların metinleri yer alıyor.

        *Yenimetin.com’da bugüne kadar oluşan metinleri anlatır mısınız, sonrasında neler oldu?

        Yenimetin.com bir hayaldi, gerçek oldu. Ama daha da büyüyerek devam edeceği umudundayız. Sitede yerli yazarların metinleri var ki yakında İngilizce’sini de açacağız ve bu yerli yazarların ileriye dönük tanıtımları açısından da iyi olacak. Ayrıca Türkiye’den ve dünyadan pek çok kişinin, bu metinlere kolaylıkla ulaşmasını sağlamış olacağız. Belki şu anda değil de özellikle ileride dijital yayıncılığa daha fazla alıştığımızda, bu site önemli bir kaynak olacak.

        *Çocuk oyununuz da var; Türkiye’de neden tiyatral anlamda çocuk oyunlarına ilgi yok ya da yazarı, oyuncusu neden yetişkin tiyatroya nazaran daha az ilgi gösteriyor?

        Böyle bir açık olduğu aşikar… Açıkçası bu alan da bizim için yeni. Düzeyli ve kendi tarzımıza yakın bir çocuk oyunu yapmak için epey düşündük ve önümüze bir teklif geldi. Gelen teklifle bu seviyeyi yakalayabileceğimizi düşündük. Matematik profesörü ve yazar Ali Yalman’ın önerisiyle “Matematik Oyunları” üzerine bir oyun yaptık. Çocuklar hem oyuna geliyorlar hem de matematik öğreniyorlar. Bu yıl sahneleme de modern ve istediğimiz gibi oldu. Çocuk tiyatrosu daha da üzerine gitmek istediğimiz bir konu. Ayrıca gençlik tiyatrosu da ilgimizi çekiyor. Çocuklukla yetişkinlik arasında bir yerlerde kaybediyoruz çocukları. Ne çocuk oyunu ilgisini çekiyor ne de yetişkin oyunları ve o noktada kopuyorlar tiyatrodan.

        *“Oyun yazarı, yönetmen, genel sanat yönetmeni, öğretim görevlisi, proje yöneticisi, oyuncu ve sanat mekânı işletmecisi” böylesine bir hemhal hali, sizde ne hissiyatı yaratıyor?

        Birçok şeyi bir arada yapmak benim için keyifli ve birbirini besleyen bir durum. Ama kimi zaman da zamansal ve enerji olarak çok bölünüyorsunuz zorlanıyorum tabii. *Beyoğlu kentsel dönüşüm adı altında değişime uğradı ve uğramaya da devam ediyor; mekan ve tiyatro olarak sizin etkilendiğiniz noktalar neler; artı ve eksileri neler oldu? Maalesef Beyoğlu bir kültür diyarı olabilecekken başka bir şeye dönüştürülmeye çalışılıyor; daha fazla dükkanların, AVM’lerin, konut ve otellerin olduğu bir bölge gibi… Halbuki turistleri çekenlerin başında sanat ve kültür geliyor. Ayrıca bölge, çok önemli kültür alanlarının olduğu, kendine has bir yer. Ne yazık ki bu bilince ve vizyona sahip bir belediye yok! Biz de muhtemelen yakında sürüleceğiz buralardan. Yavaş yavaş bunu hissediyorum. Rant ve ortam değişince, bize de gitmek kalacak!

        DİLİ SADECE ANLATMAK İÇİN DEĞİL, YARATMAK İÇİN KULLANDIĞIMIZDA…

        *Bir röportajınızda ‘klasik anlamda oyun yazmıyorum’ diyorsunuz; bunu biraz açabilir miyiz?

        Evet. Zaten “Oyun Yazarlığı Projesi” değil de “Yeni Metin” söylememizde de bu fikir yatıyor. Ben günümüz tiyatrosunun başka bir dil ve sahnelemeye ihtiyaç duyduğunu düşünüyorum ve kendi oyunlarım olsun, projelerim olsun, hep bu araştırmanın peşindeyim. Bu sebeple kendimi de sadece dramatik anlamda sahnede hikayeler yaratan bir oyun yazarı olarak görmüyorum. Nasıl hikaye anlattığınız, bence ne anlattığınızdan daha önemli. Bu anlamda da tiyatronun farklı alanlarından bakmaya çalışıyorum metne; oyunculuk, yönetmenlik, tasarım vs...

        *Disiplenlerarası işler üretmenin zorlukları ve kolaylıkları neler? Bu mevzuların yeterince anlaşıldığını düşünüyor musunuz?

        Metne ve tiyatroya bakışım sadece tiyatro disiplininin içindeki sınırları ve görev tanımlarını zorlayarak ve kimi zaman iç içe, kimi zaman da bir arada değerlendirerek olmuyor sadece. Aynı zamanda farklı disiplinlerle örtüşen iç içe geçen yapılar kurmaya çalışıyorum. Bu aslında tiyatronun içinde var olan bir şey. Tiyatro görselliğin, metnin, şiirin ya da hikayenin yani, sesin, hareketin bir arada olduğu bir disiplin. Beş duyuya hitap eden tam bir şölen aslında ve ben doğası itibariyle çok disiplinli olduğunu düşünüyorum bu bahsettiğim özelliğinden dolayı.

        *Son dönemdeki alternatif sahnelerin işlerini ve genç oyun yazarlarının üretimlerini nasıl buluyorsunuz?

        2000’lerde ivme kazanan bir yazarlık geleneğimiz oluşmaya başladı. Bunu çok olumlu buluyorum. Genç oyun yazarlarıyla sürekli irtibat halindeyim ve takip etmeye, desteklemeye çalışıyorum. Tek savaşmamız gereken şey kopyadır bence. Kopyalama kültürü belki özgün bir şeyler yaratma çabasından önce gelir, gelebilir ama bir noktada bitmelidir. Kendi meselelerimizle daha sert yüzleştiğimiz, dünyayı ve Türkiye’yi sadece kendi etrafımızdaki 1 km’lik alandan ibaret görmediğimiz, dili sadece anlatmak için değil, yaratmak için kullandığımızda bence her şey daha iyi olacak.

        Sezonun bitmesine az kaldı, yeni sezonda bizi GalataPerform’da neler bekliyor; yeni projeler ve oyunlardan tüyolar alabilir miyiz?

        Yeni sezonda büyük bir proje yapmak istiyoruz. Muhtemelen farklı disiplinlerden gelen birkaç kişi ortaklığında, benim yazdığım bir metin olacak. Bunun dışında bu yılki festivalimizde görücüye çıkan yeni oyunlardan bazılarını, yine gelecek yıle kendi repertuarımıza taşıyacağız. Geçen yıl festivalde çıkan, ama bu yıl pratik sebeplerle tamamlayamadığımız oyunlar da var. Hollanda ile bir ortak projemiz olacak oyun yazarlığı alanında. Polonya’yla da olabilir. Bu sezonu geç açtık gelecek yıl oyunlarımız devam edecek.

        *Sanatın bir dalını icra eden ve bu coğrafyada mesaisini tamamlayan bir insan olarak Türkiye’deki sanat ortamını ve siyasetin sanata sirayet eden hemhalini nasıl değerlendiriyorsunuz?

        Açıkcası bu durumdan hepimiz etkilendik. Benim oyunlarım üzerine Katalanca bir kitap çıkıyor İspanya’da. Giriş yazısını da sevgili Dikmen Gürün Uçarer yazdı. 2012’den itibaren yaptığım oyunların çizgisinin, üslubunun değiştiğinden ve bir “politik vurgu”nun varolduğundan bahsediyor yazıda. Kendimizi yaptığımız işle, hem politik duruş olarak var edebilmek hem de gidişata dair bir şey yapabilmek adına böyle bir değişim geçirmiş olabiliriz. En azından kendi adıma böyle bir şey söyleyebilirim. Sanat her zaman refah, bolluk ve barış içinde doğmaz ve bunları istemek de işimizin bir parçasıdır. Ama şu sıralar geldiğimiz nokta pek çok insanı kilitleyen ve bir nevi felç eden bir noktadır. Hepimiz üretimi ne olursa olsun, yaratıcılığı elden bırakmamak için özel bir çaba göstermeliyiz.

        Daha fazla bilgi için: www.galataperform.com

        Diğer Yazılar