Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Bir gün baktım cihâna mübalağa mürekkep / ve ölümle beslenen bir yumak sanki hayat / ne felsefe ne bilim asla dikiş tutmuyor / tükendi denilen can tükenip de gitmiyor / evet intihar haktır denemeyen alçaktır / bilseler ne yorgunum bu ölüm bâzârında / çekip gitmek erdemli katlanmak zor geliyor / üstelik bekleyen çok şair var mezarında…” 1956 ve 2007 yılları arasında aynı gökyüzü altını şereflendirdiğimiz (gazeteci, araştırmacı, şair) üstat Sefa Kaplan böyle nidalanmış bi vakitler! (Es notu: Altıkırkbeş Yayınları’nın sitesinde üstadın, kısa ama güzel yaşam öyküsü yazılmış, belki bilahare bakarsınız da tebessüm edersiniz diye. ‘Nerden düştün üstadın kelamına?’ derseniz de, -ben de uzun zamandır bakınıyorum cihana fakat gördüğüm safi yalan dolan ama mevzumuz bu değil, o yüzden de bekleme yapmadan sizi şimdiye paslıyorum- aslında uzun zamandır us’uma ilişmeyen Sefa Kaplan’ı yeniden masama döşeyip, belleğimi paklatan; hayat macerası Çorum’dan Belçika’ya düşen Anıl’a buradan bir kez daha eyvallah! Pek çok fani olarak -sayımız az da olsa- farklı enlem ve boylamlarda, aynı gökyüzü altında boyutsal kafa yanmalarına maruz kalarak yahut kalmayarak bulunduğumuz paralel boyuttan –şimdilik- devam! Ne demişti üstat şimdilik ölümüne ayaktasın…)

        ŞERMOLA’DAN DİL OYUNLARINA ‘DİL KUŞU’

        Gelelim bugünkü fani mesaimizdeki şahaneliğimize; her daim takipte olduğum ve ilk günden bu yana sahneye koyduğu işlerle ‘aslında bu da var’ ya da ‘neden olmasın’ diyerek göremeyen retinalara görme, duyamayan kulaklara da duyma eylemlerini salık veren Destar Tiyatro… Şahsına münhasır kelamları ve algılarıyla hastası olduğum Berfin Zenderlioğlu ve Mirza Metin’in Destar çatısı altında Şermola Performans’ta, biz tiyatro izleklerini ağırladıkları yeni izlenceliklerinden “Dil Kuşu” da işte bu görme ve duyma mevzularında algılara harmanlama yapan türden. “Kim bilir düş nedir, gerçek nedir?” sorusuyla merhabasını veren “Dil Kuşu”; Destar’ın (İrfan Güler ve Pepa Baamonde’nin Türkçeye çevirdikleri) Galisyalı yazar Séchu Sende’nin ‘Rüyalarımda Bile Dilimi Kaybetmeyeceğim’ kitabından hareketle oluşturduğu ‘Dil Oyunları’ projesinin üçüncü oyunu. (Erken içimden geldi notu: Günümüz koşullarında tiyatro yapmayı geçtim, Kürtçe olarak bunu sürdürebilen, hem de tüm şartlara rağmen, ne olursa olsun renginden ve dilinden vazgeçmeyen ekibe; buradan bir kez daha saygılar şelale.)

        Kürtçe tiyatro ile tiyatroseverleri ağırlayan Destar, bu projede Türkçe yazan, yöneten, oynayan kişileri aynı çalışma içinde buluşturarak Kürtçe’ye kendi algıları üzerinden bir bakış attırmış ve biz izleklere de Kürtçe – Türkçe tiyatronun sahnede neye dönüşüp miss eyleyebileceğinin altını çizmiş. (Üşenmeyip hatırlayalım: Diğer iki oyun ‘Merheba’ ve ‘Çena Dengizi’.) “Dil Kuşu”nda kadın ağırlıklı bir ekip yer alıyor: yazar Pelin Temur, yönetmen Ayşenil Şamlıoğlu, oynayan ise Tülin Özen.

        KENDİNİ GÖSTERME SANCILARINA GİRMEDEN

        Metinde, kelimeler o kadar masalsı olmasına rağmen, bir o kadar da gerçek dünyadan; ki başka bir alemde/boyutta geçmesine izin verilme ve verilmeme mesafesini iyi ayarlamış yazar Temur. Buradan bir kez daha kendisine saygılarımı sunuyorum; zira hikayenin eksantrik hemhali adeta büyülü bir gerçekliğe göz kırpmış. Seyircide algı karışıklığına mahal verebilecek dokunuşlara hakim bir metni, hiç o taraflara çektirmeden hem de bunu öyle naif dokunuşlarla halleden usta tiyatrocu Şamlıoğlu ise yönetmen koltuğunda -yine- ustalığını konuşturmuş. Yönetmenin elinde yeniden devasalaşan metine son noktayı ise tadında oyunculuğuyla Tülin Özen koymuş. (Es notu: Zaten oyunculuğunun hastasıyız orası ayrı!) Beden ve ses hakimiyetiyle adeta hikayeyi yeniden doğuran Özen’in oyunculuğu tek kelime ile muazzam. Zira sahnede tek kişilik oyunlarda bazı oyuncuların düştüğü ‘kendini gösterme’ ve ‘var etme’ handikaplarına / sancılarına düşmeden, adeta o hikayenin bir organı olmuş Özen. Bize de miss gibi bir hikayenin tertemiz oyunculuğunun keyfini sürmek kalmış. Oyunun müzikleri Çiğdem Erken’e emanet. Erken, her zaman olduğu gibi bu oyunda da kulakların pasını silen melodilerine başka bir boyutta paralel evren kapılarını aralatmış. Hikaye ve müzik birleşince efsunlu bir masal havalanıyor sahneden o derece! Oyunun ince ama aslında derin detaylarında ise gölgeli ışıklandırmaları Alev Topal, orijinal, kendine has sahne ve kostüm tasarımı Tomris Kuzu, fonda çizgi ve görüntü akışı ise Murat İpek elinden çıkma.

        İNSAN HAKİKATİ EN ÇOK KENDİ ANA DİLİNDE SÖYLEYEBİLİR

        “Zamanın behrinde, memleketin birinde bir kız yaşarmış. Adını derdim ya, adı masalın içinde saklıdır. Bu kız ne güzelmiş ne çirkin. Ne bir fukaranın kızıymış ne padişahın. Ne üvey ana elinde azapta ne gönül derdiyle yanmakta, ne ottan bir kulübede yaşamakta ne saray avlusunda ipeklerle salınmakta. Senin, benim gibi bir kız. Senin, benim gibi uyumakta masalın başında... Sesle ve dille derdi büyük bir dünyanın içinden anlatılan bir masal bu. Ağacı, toprağı uyandıran, uyandıkça kanatlanan bir kuşun, dil kuşunun masalı. ‘Düşle başlayan, sabrın, sırrın ve ateşin imtihanından geçip bir kızın hevesli ağzında biten’ masaldan kurulmuş bir oyun Dil Kuşu (Çûkê Zimên).” Destar Tiyatro böyle selamını çakmış “Dil Kuşu”yla ilgili. Kısaca karşımızda sesle ve dille derdi olan ve masaldan örülmüş bir oyun var; hem de en temizinden ve bu sezonun en en’lerinden… 60 dakikalık oyunun perde arkasında başka kimler var diyenlere gelsin: Yönetmen yardımcısı: Burcu Salihoğlu, koreografi: Esra Yurttut, fotoğraf ve teaser: Nazım Serhat Fırat, genel koordinatör: Fatma Onat, proje tasarım: Mirza Metin, görüntü operatörü: Bayhan Ekici, ışık operatörü: Batuhan Şeker, ses operatörü: Ceylan Alas, kostüm asistanı: Emrah Çoban, asistanlar: Deniz Tanfener, Hazal Soncul ve naivite: Berfin Zenderlioğlu.

        O vakit recamdır; sesle yahut dille derdiniz ne kadar vardır yahut yoktur bilinmez ama bu coğrafyada pek çok derdin yanında dille hâlâ derdi olan ve bu dertten içine zilyon tane acı, zilyon tane insan kaçan insan yavruları olduğunu da es geçmeyin, mevzunun peşrevini atlayıp, konunun özüne dalmak için de ilk aşama “Dil Kuşu”nun seyrine dalmak olabilir. Kim söyleyebilir veya bilebilir ki bu hikayedeki kuşun sen, ben ya da o olmadığını. O halde oyundan bir replikle de bugüne vedamızı sarkıtalım ve sessizce dağılalım: ‘İnsan hakikati en çok kendi ana dilinde söyleyebilir.’ Program için: 0507 818 2151 - 0212 243 7436

        Bu da var notu: Özgür Radyo, 20. yaşını 9 Ocak'ta Bostancı Gösteri Merkezi'nde dinleyicileriyle kutluyor, gecede kimler var derseniz de; Yeni Türkü, İlkay Akkaya, Hüseyin Turan ve Rojda. Bilet biletix’te.

        Diğer Yazılar