Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BETÜL MEMİŞ

        memisbetul@gmail.com

        20 derste yahut kursta, hayatın ritmini bulmaya ne dersiniz?! Hayatın ritmini bulmak için, 20 seans yeter mi ya da yetmeli mi? (Ona da siz karar verin!) İtiraf edelim, ne kadar çok ‘tuhaf’, ‘saçma’, ‘yok artık…’ desek de, bir vakitler bir yerlerde gizlice karıştırmışızdır ‘nedir acaba?’ sorusunun cevabını… (Meraktan öte, tüm güzelliklerin-fenalıkların tecrübe değil de hap kıvamında olanını tercih ettiğimizden, mümkünse cevapları da kısa ve ezberden olmalı diyen fanileriz ya, o minvalde. Neden(?) frekansında ise: 21. yüzyılda çok meşgulüz efendim. O kadar zamanımızsa hiç yok ve olmayacak gibi!!! Ondandır, en çok okunanlar serisinde hâlâ; ‘5 adımda mutluluğa açılan bilmem kaç kapı aralığı’, ‘tavuk suyuna çorba ama en ferahlısından’ ve ‘sevgiye-aşka-hayata kendi harcatmış bünyeden pek ulvi tavsiyeler’ figüratifli kitaplar yer alıyor. O yüzden kabul edelim; az acılı ve mümkünse bilirkişi tarafından tüketilmişi makbul tüm yaşayacaklarımızın. Ne diyordu üstat -Edip Cansever- ‘Ne gelir elimizden insan olmaktan başka…” Etrafıma bir baktım da usuldan, o tanıma pek yaraşan hareketler de sergilememişiz gibi…)

        İKİNCİKAT’TAN ‘YALNIZLAR KULÜBÜ’

        ‘Hayat’ ve ‘ritim’ yan yana duruyor da, insan bu iki anlamın neresinde konuşlanıyor acaba?! İşte bu muamma... Hoş, hayatın ritmini bulmaya neden ihtiyacımız var, bu da muammanın patolojik histerisi olsun o vakit! Efendim, en telaşlısından kaçışmayınız öyle, mevzumuz tiyatro. Her zaman olduğu gibi girizgahı ballandıralım istedim naçizane!

        Sıfırnoktaiki ya da bu yıldan itibaren mekânlarının adıyla hafızalara zuhur edecek olan “İkincikat” ekibinin, geçtiğimiz tiyatro festivalinde görücüye çıkarak meraklılarını mest ettiği, yeni oyunu ‘Yalnızlar Kulübü’ bugünkü balans ayarımız. Zira, Sami Berat Marçalı’nın yazıp, yönettiği oyun, tam da bu minvalden sesleniyor seyircisine; algıda seçicilik yaparsanız da, hafiften ayarını veriyor.

        SLOGANIMIZ: HAYATIN RİTMİNİ BUL

        Kursun adı: Hayatın Ritmini Bul.

        Kursu veren, aynı zamanda bu yöntemi bulan: İntihara meyilli, hayatının yönünü değiştirmek serüveninde, bu yöntemi ilk bulan yahut yaratan Demet Sağlam.

        Vaat ettiği: 20 dersten oluşan bu kursta, hatıralar ve dürüstlük egzersizleri yapıp, kursiyerlerin nam-ı diğer yalnızların kişiliğini açmak. Bir nevi sosyalleşemeyen algıları yıkmak.

        Kuralı: Duygularınızı, herkesin istediği şekilde ifade etmek yerine, sadece ‘istediğiniz’, içinizden dile gelen ‘ilk şekliyle’ söylemek, kısaca ilk önce ‘kendine dürüst ol’mak.

        KALABALIKLARDA YALNIZ KALMAK MARİFETİ

        Bu ‘yöntemi’, hayatı yolunda gitmeyince, kendine iyi geldiğini tecrübeleyip, bir kurs şeklinde yaşama geçiren ve üç yıldır da (yalnızlar kulübü’nde) ‘hayatın ritmini bul’ sloganıyla başka yaşamlarla kaynaş(tır)an-tanış(tır)an Demet Sağlam. Aslında o da en koyusundan bir yalnız… (Kanıtı da kursiyerlerine: ‘Siz benim hayatımın amacısınız’ demesi sanki! Hani bazen amaçlar araca, araçlar amaca karışır gibi olur, o kategoriden.) İşte bizler de oyunda, daha 20. dersin başında olan yeni ekiple tanışıyoruz, tabii onlar da Demet Sağlam ve diğer ritmi bulmaya gelenlerle. Yalnızlar Kulübü, bu kursa katılan bir grubun ilk dersten son derse kadar geçen dönemini anlatıyor. Epizotlara bölünerek anlatılan derslerde, onlar kendi iç seslerini bulmaya, anlamlandırmaya, kısaca çözümlemeye çalışırken, bizler de izlek olarak, ister istemez, bu kulübün beşeri birer üyesi oluyoruz aslında.

        Marçalı’nın tercihi midir bilmiyorum ama hikâye karakterlerinin iç dünyalarına yeterince dalış yapamıyoruz. Bırakalım tembel çıksın fotoğrafımız dediği gibi üstadın, Marçalı da belki bilinçli bırakmıştır konunun alt yazı geçmesini; ki tiyatro çıkışı seyir alemine dalan biz izleklerin us’ları yapabilsin diye, en koyusundan… (Hoş, geçenlerde Karaköy’de Kemal Abi’nin dükkânında, meyle şereflendirirken faniliğimizin muhabbetini, anksiyeteliler olarak son kertede karara vardık: Yeni dünya düzeninin getirisi yahut cezası, kalabalıkların içinde yalnız kalmak veya sosyal hayatın içinde, asosyal olmak! Es notu: Seçilmiş yalnızlıklar her daim iyidir de, seç(e)mediğimiz yalnızlıklar… Klasik Yunan döneminden bu yana, bitkisel ilaç olarak kullanılan ayrık otu olmak da bir yere kadar!)

        SENDEN, BENDEN, ONLARDAN BİRİ

        Kimdir bu kulübün (‘hayatın ritmini bul’maya gayret eden) cenabı derseniz de; üst düzey bir yönetici, evliliği sorunlu bir çift, bir sigortacı ve kendi sessiz çığlığında çabalayan genç bir adam. Günümüz insanının yaşadığı, mutluluk-mutsuzluk, yalnızlık, ilişkiler ve tatminsizlik konuları çerçevesinde hikâyeyi perçinleyen Yalnızlar Kulübü’nün kıvamında ve doğal oyunculuklarıyla yarattığı karakterler, tadından yenmeyecek düzeyde; Hasibe Eren, Güçlü Yalçıner, Pınar Çağlar Gençtürk, Bedir Bedir, Heves Duygu Tüzün ve Tevfik Şahin. Hepsine buradan bir kez daha en temizinden saygılar! Yöntemi bulup da başı çekense Hasibe Eren: Oyunun başından sonuna kadar, o nasıl bir enerji halet-i ruhiyesidir öyle, kendisini her daim tiyatro sahnesinde görmekten mesut olacağız-m. Geçtiğimiz dönem, ‘Disosya’da seyrettiğimde, dimağımı şahlandıran oyunculuğuyla Pınar Çağlar Gençtürk ve beyaz perde ile tiyatro sahnesinde daha önce de deneyimlediğim kıvamında oyunculuğuyla Güçlü Yalçıner’in yarattığı karakterlerin hissiyatına, tek kelime ile bayıldım. Yaratılan hikâyelerin alemlerini, en âlâsından seyircilerine damardan veriyorlar adeta.

        TERAPİ NİYETİNE…

        Sade sahne dekoru, ışıklandırma efektleri ve müzik seçimlerinin, hikâye gidişine göre -sokak, kurs yeri, şirketin yönetim merkezi, mezarlık, gece kulübü veya yatak odası gibi- kullanılmasının etkisini de es geçmemek lazım. (Hepsinde yine, Sami Berat’ın imzası bulunuyor.) Oyuncuların her birinin, seyirliğin başından sonuna kadar doğaçlama yapıyorlarmış edaları ise takdire şayan. Sami Berat Marçalı, 6 karakterden, biz kentlilerin dillendire dillendire bitiremediği (yalnızlık) ortak derdimizi ortaya sermiş. En azından ortaya çıkan malzemeniz bu’dur diyor; eyvallah! (Zira toprağa ayak sürüyen Anadolu’da hiç böylesine hissiyatlar-boşluklar yok. Onlar bizden daha derin algılar peşinde ve en şahanesi de o algıları yaşıyorlar. Kavram karmaşası yaşayan bünyeler için diyorum: basitlik ve sadelik arasında ince değil, kalın bir çizgi vardır. Nereden mi biliyorum, bir kasabada yaşayan anneannemin, hiç bizler gibi derdi yok mesela. Her şey basit, en fenası da hayatı bu kadar çelimsiz hale getirip, sonra da söylenenler bizleriz… Şimdilik söylen(me)meye devam!) ‘Yalnızlar Kulübü’ cemaatine, terapi niyetine gidiniz, kulübün katılımcılarına bir ses de siz katınız, kafa patlangaçlarınızı açmanız ganidir benden söylemesi! Oyunu, her Cuma-Cumartesi, saat 20.30'da İkincikat'ta seyredebilirsiniz. Bilgi için: 212 292 32 47 / www.ikincikat.org

        SAHNELENMEYİ BEKLEYEN 5 YENİ OYUN

        Öncesinde, oyunun yazarı-yönetmeni, genç beyin (87 doğumlu) Sami Berat Marçalı ile şöyle en temizinden birkaç kelam edelim… O vakit, vedayı da kendisine bırakıyorum.

        * İkincikat ekibi şimdilerde neyin peşinde ve yeni projeleri neler?

        Sürekli çalışma halindeyiz. Yeni oyunlar yapıyoruz boyuna. Sezonun ilk yarısında, 3 tane yeni oyun var. Bunlar: ‘Yalnızlar Kulübü’, ‘Disosya’ ve ‘Barselo’… Disosya'yı yeniden çalıştık. Bütün reji, dramaturgi, kostüm, müzik, dans, dekor, ışık, oyuncu, hepsini çöpe attık. Baştan gıcır gıcır yaptık. Ve artık sadece ‘ikincikat’ta oynuyoruz. Anthony Neilson’ın yazdığı oyunu, yine ben yönettim. ‘Barselo’ da Alper Kul'un yazdığı Emre Uçaray'ın yönettiği diğer yeni oyunumuz. Onu da bu ay prömiyerliyoruz. Onun dışında Ocak-Şubat gibi bir yeni oyunumuz daha olacak ama henüz ne olacağı belli değil. Yerli metin yapma üstüne ısrarımız artık olumlu sonuçlar veriyor. Yapılmayı bekleyen 5 tane yeni metnimiz var. Repertuvara oyunlar alıyoruz yani. Hangisinin doğru zamanı gelirse onu seyirciyle buluşturma haylimiz var. Şimdilik repertuvarda bekleyen Firuze Engin, Murat Mahmutyazıcıoğlu, Emrah Serbes ve benim oyunlarım var.

        * Yalnızlar Kulübü’nden bahsedelim?

        Biz, bu oyunu festivale hazırladık. Benim Limonata’yı sahneleme sürecinde yazmaya başladığım bir fikirdi. Teknolojiyle hayatımıza dahil olan asosyallik ve bu durumun farkındalığında satın aldığımız sözde sosyallik durumunu eleştirmek istedim. Artık elektrikler kesildiğinde dahi muhabbet etmek yerine, cep telefonlarımızla ilgileniyoruz. Bu iletişimsiz yaşayış, ki bunu ben de yapıyorum, oldukça canımı sıkıyor. Her ne kadar söylensek, her ne kadar bizi şu anda rahat ettirse de ilişki kurmak eskiden daha güzeldi, daha özeldi. Bu oyunda, bu özlemimi dile getirmek istedim. Demet Sağlam diye bir karakter yarattım. Sonra da ‘Hayat Ritmini Bul’ diye bir kurs uydurdum.

        * Metin ve rejide senin imzan var, bir de tabii karakterleri yaratım süreci… Tüm bunlar nasıl oluştu?

        Sadece yazmak yetmiyordu, ikisini birden yapmaya ihtiyacım vardı; hem yazmak, hem yönetmek. Sonra yazmayı bıraktım. Festivale sundum. Kabul olunca da hemen ekip oluşturdum, onlara bu metni, bu süreçte yazacağımı ve onlardan beslenmek istediğimi söyledim. Fikir hepsinin hoşuna gitti. Provalara başladık. Herkes karakterinin yaratım sürecinde mümkün olabildiğince açık oldu. Galiba bu da işimize geldi. Oyunun çatısını çok kolay ördük. Çok az provayla iyi bir iş çıkardığımızı düşünüyorum. Prova dönemindeki en büyük problemimizde, nerede yemek yesek idi. Herkesin temelde amacı, oyunu en iyi şekilde çalışmak ve bu oyunun derdini maksimum düzeyde sahiplenmek olduğundan, her şey çok kolay gelişti. Herhalde hayatımdaki en problemsiz geçen prova dönemi, en temiz iş diyebilirim.

        Diğer Yazılar