Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BETÜL MEMİŞ/ memisbetul@gmail.com

        Kalp… Ya da diğer adıyla yürek… Kimileri için muhteşem bir organ. Kimileri içinse yaşamın gözü… Kadınlarda ortalama ağırlığı 200-280 gram, erkeklerde 250-390 gram olan, bize ses vermediğinde, mevzusunu unuttuğumuz ‘şey’. Göğüs boşluğunda, iki akciğer arasında, sternum’un arkasında, diyafram kası üzerinde, 4. 5. ve 6. ‘costae’ların arka yüzünde, üçte ikisi orta çizginin solunda, üçte biri ise sağında yer alan, mevkisini sadece anlık duygu giriş-çıkışlarında hatırladığımız ‘şey’. Bazıları ise farkında mı, yoksa farkında değilmiş gibi mi yapmayı tercih ediyor, orası dilemma?! Temel görevi, kanı vücuda pompalamak olan kalp dediğimiz, içi doldurulan algı ya da organın; insan ömrü boyunca, yaklaşık 2,7 milyar kez çarptığını, saatte 284 litreden fazla kan pompaladığını ve vücuttan çıkarılsa da atmaya devam ettiğini, hep es geçiyoru(m)z. Öyle ki, parçalara bölünse dahi kaslar atışını sürdürüyor… Nereden mi geldim, bu kalp hissiyatına; sadece biraz daha kendimizle hemhal olalım istiyorum bugün… Beynimizin yahut evrenin yansıyanlarıyla değil de, hiç farkına varmadığımız ya da hep es geçtiğimiz bünyemizin şukelalıklarıyla durulalım niyetine: Hazırsanız başlıyorum!

        MUHTEMEL VE MÜMKÜN HATALAR

        Doğduğumuzda 350 kemiğimizin olduğunu ama çocukluk evresinden sonra 144 tanesinin birbirine kaynayarak sonrasında, 206 kemikle hayata devam ettiğimizi, vücudumuzda yaklaşık 96.500 kilometre kan damarı bulunduğunu, alyuvarların saniyede 2 milyon adet hızında oluştuğunu, beyin, ölümden yaklaşık 37 saat sonrasına kadar elektrik dalgaları ile sinyal göndermeyi sürdürdüğünü, ortalama ömrümüz boyunca, 330 milyon litre hava soluduğumuzu, hep ama hep es geçiyoruz. Düşünürsek, şöyle en heyecanlısından, kim bilir daha neleri, kimleri es geçiyoruz-dur! Neyse, şimdilik bekleme yapmayalım feryadını(zı) duyup, arka sırayı dörtleyelim mahlasında akıyorum, yolun beni kattığı rotaya doğru… Fonuma da Yael Naim’in ‘New Soul’ şarkısını paslıyorum: “Ben yeni bir ruhum / Bu yabancı dünyaya geldim / Biraz olsun karşılıklı özveriyi öğrenebilirim ümidiyle… / Muhtemel hatalar / Her hata mümkün / Hatalar, ha

        talar, hatalar…”

        TİYATRO KUZGUN’DAN ‘MİTOZ’

        “Sayın Bizar Ecelkavuş; Şirketimize yapmış olduğunuz başvurunuz için, teşekkür ederiz. Ancak üzülerek bildiririz ki çocukluk yıllarınıza dönme talebiniz, reddedilmiştir. Şayet, her şeye yeniden başlasanız, tüm hayatınızın çok farklı olacağına dair içli mektubunuz, bizi derinden etkiledi. Ancak sizi temin ederiz, elimize ulaşan tüm başvurular bu ispatlanması imkansız, ne-üdüğü belirsiz temele dayanmaktadır. Hayır, şu an sizin bedeninize uygun rahim de elimizde kalmamış olup, meme stoklarımız tümüyle tükenmiştir. Size önerimiz, bulunduğunuz yeri, kendi zevkinize uygun özel rahiminiz olarak dekore etmenizdir.”

        Haftaya merhabamızı; ‘Sayın Bizar Ecelkavuş’a yazılan bu mektubun rotasında, yeni kurulan bir tiyatronun, ilk seyirliğiyle veriyoruz. Beyza Hüseyinoğlu ve Gökmen Tokgöz tarafından geçtiğimiz yılın sonunda kurulan, çağdaş tiyatro topluluğu Tiyatro Kuzgun’un ilk oyunu Mitoz. (Erken içimden geldi notu: Girizgah, biraz ayar yemiş bünye frekansında oldu gibi ama idare ediverin, neticede balataları, her dem yanmaya alışkın faniler değil miyiz?! Adlarını; iki dünya arasında sembol kabul edilen, yaşayanlar için ölüm, ölü ruhlar içinse hayatı temsil eden, taklit yeteneği çok iyi olan, ortalama 80 ila 320 yıl yaşayan ‘kuzgun’dan alan grup, sahnelerini de; bir hücrenin kendi genomunu eşleyerek iki yavru hücre şeklinde bölünmesi olan ‘mitoz’ adlı oyunla açınca, havsalamı şahlandırmadı değil!)

        AYNASIYLA GAGALAŞAN MUHABBET KUŞLARI…

        “Hayatta karşılaştığımız zıtlıkları ve seçimlerimizin nedenlerini güçlü ve sağlam ifadelerle sorguluyor. Başka bir deyişle aynasıyla gagalaşan muhabbet kuşlarının hikâyesini gözler önüne seriyor” alt metninden hareketle sahnelenen Mitoz’un yazarı, genç bir isim Beyza Hüseyinoğlu. Birazdan kendisiyle kelama düşeceğiz ama öncesinde, sizleri biraz ısındıralım. Gökmen Tokgöz’ün yönettiği oyunda; Gamze Şeber, Volkan Çıkıntoğlu, Hülya Çubuk, Hare Sürel, Batur Belirdi, Burcu Çelik, Banu Fotocan, Erhan Çene ve Yaman Ceri rol alıyor. Mitoz’da metinin var ettiği dünyaların akıcılığı kadar, oyuncu performanslarının sahiciliği ve başarısına da diyecek yok! Buradan bir kez daha naçizane tebrik etmek istiyorum; biz izleklere tadında bir oyun seyrettirdikleri için!

        Metinin içeriğinden bahsetmeyeceğim, zira gidip de dikize yatmanız gerek, algı dehlizlerinde yaşamanız için… Ama Mitoz’dan bir alıntı ile kelamı Beyza’ya bağlayacağım, izninizle. “Birileri yıllar önce ebe, tura, bir, ki, üç demiş ve seni saklandığın odada unutup, uzaklara gitmiştir. Yıllar sonra, kendi yüzünü artık kendin bile unutmuşken ortaya çıkmak kolay mı?Gitmek lazım, saklandığın yerden çıkmak… Ama odadaki ‘öteki’ni bırakmak göründüğü kadar kolay değil. Göbek kordonunu ya kesmeli ya da boynuna geçirmelisin gidebilmek için. Çünkü, ölmek aynı zamanda doğmak bu odada. Mitoz; gerçekle hayal, rüyayla kabus, usla delilik, korkuyla arzu, kaçmakla gitmek arasındaki farkı arıyor. Elbette bulamıyor.Çünkü sadece olmak ya da olmamak değil, hem olmak hem de olmamak var bu hayatta…Çünkü bazı durumlar vardır girdin mi çıkamazsın, bazı durumlar çıktın mı giremezsin…”

        ‘MİTOZ’UN SAHNELENMESİ İÇİN ‘KUZGUN’ DOĞDU

        * Tiyatro Kuzgun, kaç kişiden oluşuyor ve bu ekibi bir araya getiren ne oldu?

        Kuzgun, 2012 yılında kuruldu. Eylül ayı gibi de, Mitoz’un provalarına başladık ve kısa bir sürede kastı belirledik. Mitoz, 9 oyuncudan oluşuyor. Tabii o çok sevdiğimiz dekorumuzu yapan Başak Özdoğan ve ışığımızı tasarlayan Metin Çelebi de var. Fikir ve teknik desteğiyle hep arkamızda olan Burak Apaydın da ekipte. Toplamda 14 kişiyiz diyebiliriz. Bizi bir araya getiren ise Mitoz oldu. Biz, bu oyunu sahnelemeyi çok istedik ve Kuzgun’u kurduk. Yani ilk önce Mitoz vardı, sahnelenmesi için ise Kuzgun doğdu diyebiliriz.

        * Ekibin alt yapısı nedir? Hepinizin tiyatro kapsamındaki derdi nadir?

        Kuzgun; Studio Oyuncuları’nda, farklı yıllarda da olsa, eğitim almış oyuncuların çoğunlukta olduğu bir grup. Ama oyuncularımızın tiyatro geçmişi, daha eskiye ve farklı disiplere dayanıyor. Üniversite tiyatrosu temelliler de var, oyunculuk yüksek lisans, konservatuar mezunları da. O yüzden, hem aynı dili konuşan, hem de birbirinden çok şey öğrenen, beraber beslenen bir yapı oluşturduk diyebiliriz. Elbette, tiyatro yaparken hepimizin, kendine özel bir derdi var, bu kişinin sanatla nasıl bir bağ kurduğuna göre şekilleniyor. Oyuncudan oyuncuya değişecek derecede, kişisel bir bağ bu, söze dökülemeyecek kadar da ilkel.

        * İlk oyununuz Mitoz’un kadrajından bakınırsak, bundan sonra Kuzgun ekibinden nasıl oyunlar-yorumlar seyredeceğiz?

        Bu sorunun tehlikeli bir yanı var. Çünkü, biz çok yeni biraraya gelmiş bir topluluğuyuz. Şimdiden bir çerçeve seçmemek, kendini sınırlandırmamak gerek! Elbette, belli bir tiyatro geçmişimiz, sahne sanatları beğenimiz, estetik anlayışımız var. Ama şu tür tiyatro yapıyoruz, demek bana hep ürkütücü gelmiştir. En geniş anlamıyla, yeni metinleri, özellikle genç, yeni, yerli yazarların işlerini sahnelemek her zaman bizim için heyecanlı ve öncelikli olacaktır.

        KENDİNDEN KAÇMANIN KAÇAMAMANIN HİKÂYESİ

        * Mitoz nasıl doğdu? Yaratım süreci?

        Mitoz’u, 2011 yılında, Yeni Metin Yeni Tiyatro yazarlık atölyesi kapsamında, yazmaya başlamıştım. Yazarken aslında, ne yazdığımı pek de bilmiyordum. Tek bildiğim, ‘gitmek’ hakkında bir oyun yazdığımdı. Serbest çağrışım yöntemiyle biçimleniyordu oyun, daha doğrusu tiyatronun yazım tarafında, henüz çok yeni olduğum için, tek bildiğim yöntem buydu. Hâlâ da budur. Sonra oyun kendini ortaya çıkardıkça ve teknik eklemelerle hikâye belirginleştikçe, Mitoz’un çok kişiseleştiğini, benimle, çocukluk yıllarımla, şu anki hayatımla ve başarısızlıklarımla ilgili olduğunu fark ettim. Tabii bu biraz korkutucu oldu ilk evrede. Kendimi çok çıplak hissettim ve metine dışardan bakamaz hale geldim. Zamanla oyuncularla ve yazar arkadaşlarla yaptığımız okumalarda, metin başka bir boyut kazandı ve ben de tekstte başka bir yazarın işiymiş gibi, karşıdan bakmayı öğrendim. Yazım süreci bittikten sonra, oyunu ilk okuyanlardan biri (oyunun yönetmeni) Gökmen’di. Zaten Studio’da bizim oyunculuk hocamızdı, tiyatroya, oyunculuğa uzun sure, aynı pencereden baktık. O yüzden, birbirimizi anlamamız zor olmadı. Oyunculardan çoğu arkadaşım olduğu için de, okumalarda, provalarda birçok şeye burnumu sokmama çok kızmadılar.

        * Mitoz’un konusundan-içeriğinden bahsedelim biraz da?

        Mitoz genel olarak gitmek ya da gidememekle ilgili. Ancak gidilen veya kalınan yerin ne olduğuna dair bilgi, oyunun seyircide bıraktığı etki ve bu etkinin çağrışımları ile tanımlanabilecek bir şey. Bu oyunun en dış katmanı... İçinde yalnızlıkla ve kişinin, bu hisle başa çıkma yöntemleriyle ilgili birçok parça var. Oyunda giriş, gelişme, sonuç gibi klasik bir dizge yok. Elbette seyirci, yavaş yavaş karakterlerin içinde bulunduğu dünyayı tanıyor, kapının arkasında ne olduğuyla ilgili kendine göre bir fikir büyütüyor, kendi korku ve kaçışlarıyla ilgili köprüler kuruyor. Mitoz’da ‘gitmek’ birçok yönüyle okunabilir; kendinden gitmek, büyümek, ölmek, kurtulmak, cesaret etmek, kaçmak, doğmak, ölmek. Tamamen seyircinin geçmişine, bugününe göre şekillenecek ve çeşitlenecek bir eylem. Oyunda, bir ikili durum söz konusu. Herkesin içindeki o feci ikililik gibi. Kendi içinde çatışmanın, kendinden kaçmanın, kaçamamanın, büyüyememenin hikâyesi.

        SİZİN TAŞIN GEDİKLERİNİ…

        * Yazarken yaşadıkların-gördüklerin-duydukların rotasındaki ‘Mitoz' ile sahneye düşen ‘Mitoz’ arasındaki farklar var mı - varsa neler?

        Benim hayalimle, sahnedeki arasında, elbette çok fark var. Zaten olması gereken de bu. Oyun yönetmenin elinden geçtiğinde gelişiyor, artık sadece yazarın değil, yönetmenin de işi oluyor. Dekor, ışık hiç beklemediğimiz bir dünyaya sokuyor karakterleri. Oyuncu, mutlaka sizin beklediğinizden daha farklı biçimde yoğuruyor karakteri. Bunların olmasına izin vermedikçe, yazar olarak ne kadar şahane hayal gücünüz olursa olsun, bence, oyun tek boyutlu kalacaktır. Bu duvar kurmak gibi, başka başka taşların, sizinkinin üzerine yapışmasına izin vermeniz lazım! Eminim, sizin taşın gediklerini, bir diğeri kapatacaktır.

        * Yazmak serüveni zordur ya, işte o minvalde senin çıkış noktan yahut kaçış adresin neresi?

        Daha yolun başındayım. Yazmak bazen çok zor, bazen çok kolay olabiliyor. Benim yazabilmek için mutlak bir sessizliğe ve yalnızlığa ihtiyacım var. Hatta sadece yazma sırasında değil, öncesinde de bir süre kendimle kalmam gerekiyor. Ama olmazsa olmazı ev. Evden başka hiçbir yerde yazamıyorum.

        Oyun programı için Maya Cüneyt Türel Sahnesi Tel: 530 952 86 96 /212 252 74 52

        https://twitter.com/KuzgunTiyatro

        Diğer Yazılar