Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Şimdi arkanda bıraktıklarını, neler bırakabileceğini, neler bırakman gerektiğini düşün; rastlantının, yeryüzüne gelmiş, gelecek en büyük katil olduğunu düşün…” diyor, 15 Temmuz 2003 yılında öldüğünde, ardında 9 tanesi yayımlanmış, 13 roman, 3 tanesi yayımlanmış, 4 öykü kitabı ve 2 tane de şiir kitabı bırakan Roberto Bolaño… Şilili olmasına karşın, sadece Şili'nin değil, Latin Amerika edebiyatının önemli isimlerinden kabul edilen yazarın, ‘Katil Orospular’ adlı kitabından alıntı, girişini yaptığım cümleler…

        Genç yaşta, hayata veda eden yazarın, ilginç, hatta şehir efsanesine dönüşmüş bir yaşam öyküsü var… Bilahare bakarsınız hayatına da, ama benim kelamına düşme sebebim, öldükten sonra kıymeti bilinen kitapları, ‘2666’, ‘Vahşi Hafiyeler’ ve ‘Uzak Yıldız’…

        Hafta sonuna ilaç olur niyetine ya da kütüphanenize güzellik olur diye, sıralaması ve hatırlatması benden, incelik gösterip edinmesi sizden! Her zamanki gibi haftanın fonunu da boş bırakmıyorum; Doğu melodilerini, caz ritimleriyle buluşturan, geleneksel trompet yerine, babasının 60’larda icat ettiği, 4 sbaplı trompeti, sözün tam anlamıyla -en âlâsından- konuşturan, (trompetçi Nassim Maalouf ve piyanist Nada Maalouf’un oğlu, gazeteci, şair, müzikbilimci Rushdi Maalouf’un torunu ve Amin Maalouf’un yeğeni) Lübnan doğumlu (Fransa’da yaşayan) İbrahim Maalouf’un nağmelerini iliştiriyorum. (Şarkıları: ‘Beirut’, ‘Issues’, ‘Naga’ veya ‘dahasını da isteriz’ diyenlere: ‘Ya ha La’.)

        “Çocuklar okuldan döndüklerinde, bir şey anlamasınlar diye, soğanları önüme koydum. Bir yandan gözlerimin acısı, bir yandan kalbimin… Aslında sevgi çoktan bitmişti aramızda, acıyan kalbim değil, ciğerlerimdi. Sırtım cayır cayır yanıyordu. Hiç tanıdık olmayan bir sancıydı bu. Röntgen çekseler vallahi görülürdü. Allah’ım bazen abartıyor olabilirim, bunlar yalan değil, sadece hissettiklerim gerçekten” diyor, 2 çocuk annesi, 42 yaşındaki Aysel… Bu cümleleri sarf ettiği yer ise, ne dünya, ne cennet, ne de cehennem. En fenası, araftan sesleniyor…

        Evrim Yağbasan’ın “Kötü Hatıra Fotoğrafçısı 24 Saat Açık” kitabındaki aynı adlı öyküsünden oyunlaştırılan ‘İntihar mı, Cinayet mi?’, şimdilerde, -nazarımda- tiyatronun en şahane oyuncularından biri olan Merve Engin’in kadrajında, ete kemiğe bürünüp, cana geliyor. Pangar Tiyatro Prodüksiyon’un sahnelediği, tek perdelik oyunu yöneten, hikâyenin yazarı, 2008 / 2009 sezonunda, Şehir Tiyatroları’nda sahnelenen ‘Yedi Tepeli Aşk’ adlı öykü tiyatrosundan hatırlayabileceğimiz Evrim Yağbasan. Oyunun kostüm ve sahne tasarımında ise Bahar Uyandıran’ın imzası bulunuyor.

        Biz izlekleri, bugüne kadar pek çok tiyatro oyununda, performansıyla mest eden Merve Engin, ‘İntihar mı, Cinayet mi?’de de adeta devleşiyor. Bu defa yaratıp, profilini çizdiği karakter, Aysel oluyor. Sanki hikayenin Aysel’i karşımda ve meramını anlatıyor; dilinin döndüğünden dönmediğine değin, anlatma hallerini yeniden arşınlıyor… ‘Kıyıya Oturmanın Böylesi’, ‘Kaplumbağalar Şişmanlamaz Çünkü Kabukları Vardır’ ve ‘Sinekler Sevişirken’ adlı tek kişilik oyunlarda, performansına şahit olduğumuz ve sahnedeki devleşmesini tecrübelediğimiz Merve Engin, bu oyunda da Aysel karakteriyle karşımıza çıkıyor. Ve “Hayatı boyunca, soru sormayan bir kadının, tek soruyla hayatı değişebilir mi? Bu kadın, kendisinden bile sakladığı düşünceleri nerede biriktirmiştir? Hayatı, film şeridi gibi gözlerinin önünden aksa, nasıl bir insan olduğunu düşünür? Ölümü mü seçer, yoksa yaşamayı mı?” soruları üstüne kurulmuş bir hikayenin tek ve çoğul kahramanı Aysel oluyor. İntihar mı, Cinayet mi?’nin Aysel’i yahut yaşadığımız dünyanın Ayseller’i, erkek egemen söylemin, onlara dayattığı resmin/çemberin içinde, kendi hikayelerini şekillendirme hayalinde ya da savaşında iken, yazar Evrim Yağbasan’ın kaleme aldığı bu öyküyü çok kıymetli buluyorum.

        İntihar mı, Cinayet mi?’nin Aysel’i kimdir(?) diyenlere gelsin; Hani mahallenin en cabbar, en sohbeti hoşbeş, en hamarat kadını vardır ya, ama en çok içine kapanık olanı… Evinde kocasının namusu, çocuklarının sebatkar anası… Sadece gözleriyle konuşan-konuşamayan, 42 yıllık bedeninden gelen sesleri, hep kocasının yatağında, yorganın altına gizleyen… Ama asla, ne kendini, ne de bedenini fethetmesine izin verilmeyen ‘kadın’… Kısaca, Aysel, Türkiye’nin Aysel’i.

        Geçtiğimiz hafta, oyunun ilk sahnelenişinde, Sahne Beşiktaş’taydım. İlk’lerin verdiği heyecan belki, belki de nedenini bilemediğim bazı aksaklıklardan kaynaklı, oyunun bir eksiği yahut alameti farikası kayıptı gibi geldi (bana)… Lakin Merve Engin, farkındaydı ve öyle güzel kotarmaya çalıştı ki durumu… Nasıl tarif edilir ki bu; küçük bir kız çocuğunun kırılganlığı ile hayatı kalbi ve yüreğiyle çözmüş bir kadının olgunluğu var oyunculuğunda... Seviyorum ben Merve ve onun gibi genç oyuncuların, heyecanlı, sıkıntılı ve yerinde duramayan haleti ruhiyelerini... Sanırım, onun ve onların, oyunculuğunu çoğaltan ve efsunlayan da bu bitmeyen enerji ve heyecan… Tabii ki iyi bir metin ve kurgulamayla birlikte, şahane bir oyuncu, neler yapmaz, nasıl coşmaz ki diyebilirsiniz, ama tam tersi durumda da ‘iyi bir oyuncu neler yapabilir’in cevabı M. Engin diyebilirim. İlk sahnelenişin ardından eminim ki; Merve ve Evrim, başta hissedip-göremedikleri yahut es geçtikleri, bu ‘eksik-gedik’ her ne ise, tamam edip, üstüne gitmiş ve fotoğrafını göstermeyi düşledikleri hikâyenin, alt metnini daha da yoğurmuşlardır.

        Rotasını vermek benden yollara düşmesi sizden diyerek, bugünün kelamını da Merve Engin’in, bilahare kulağıma çıtlattığı cümlesiyle vermek istiyorum (bu cümle de zaten, onun oyunculukla hem-halinin cevabı niteliğinde): “Galiba her oyunumda önemsediğim şey; insan varolan gücünü, nasıl da en çok kendini yormak ve üzmek üstüne kullanıyor, olduğu...”

        İçimden geldi notu:

        Oyunu, 8 - 17 Mart’ta, Maya Cüneyt Türel Sahnesi’nde, 13 Mart’ta, Oyun Atölyesi’nde, 19 Mart’ta, Caddebostan Kültür Merkezi’nde, 23 Mart’ta, Mecidiyeköy Sahne Hal’de, 25 Mart’ta da İzmir Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde seyredebilirsiniz. Tel: 0 543 348 16 96

        Diğer Yazılar