Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Epey zaman olmuş bu köşeden nida etmeyeli; malum gündem ve mevzularımız o kadar ilginçlikler seyrinde ki oturup da kendi çapımda bla bla’lar döşenmek istemedim! Ayrıca tiyatro ve algı sezonu da tatile girmiş ve yaz mevsiminin hissiyatlı düşündüren yağmurları da arada bir ıslatırken alemimizi, ben de araya es’ler verip ‘kafa açayım’ın peşine düştüm… Geçen haftalarda Mersin’deydim; Uluslararası Müzik Festivali kapsamında, şahane kentin, temiz hikayelerine ve güzelliklerine tanık oldum. Bulunduğumuz güzergahtan arada bir küçük kaçamaklar iyi geliyor bünyeye, zira buralar hep bir deja-vu deryası! Bu minvalde de rotayı Mersin’e çevirdim… Yerli-yabacı 13 yıldır farklı sanat dallarının ustalarını Mersin’de ağırlayan Mersin Uluslararası Müzik Festivali’nin Yürütme Kurulu Üyesi ve Sanat Yönetmeni (trombon sanatçısı) Remzi Buharalı ile biraraya geldim, kelamımızdan ortaya saçılanlarsa burada…

        İLK DEFA TÜRKİYE’DEN BİR FESTİVAL AVRUPA BİRLİĞİ’NE ÜYE

        13 yıldır sessiz sedasız ama derinden devam eden Mersin Uluslararası Müzik Festivali’nin doğuşundan ve festival ekibine katılma maceranızdan bahsedebilir misiniz?

        Remzi Buharalı: Mersin Uluslararası Müzik Festivali, 2002 yılında, Mersin Devlet Opera ve Balesi’nin kuruluşunun 10. yıl dönümünde başlatılan bir proje. O dönmede ben, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü’ydüm. Festival Kurulu Yürütme Başkanı Selma Yağcı ile ekipten arkadaşlar, beni ziyarete gelerek bir festival başlatma düşüncesinde olduklarından bahsettiler. Bu kapsamda da Devlet Opera ve Balesi’nin katkılarını almak istediklerini belirttiler. Memnuniyetle kabul ettim. Çünkü bu festivalin sadece Mersin için değil, Türkiye için de önemli bir proje olduğunu düşünüyorum. Sonrasında festivalin başladığı gün de “sanat kurulunda yer alıp alamayacağımı” sordular ve böylece maceramız başlamış oldu… Projenin Mersin’de kısa zamanda kabul görmesi ve kent bileşenlerince desteklenmesi festivalin ulaştığı başarıların önemli nedenlerinden biridir bence... Tabii burada es geçilmemesi gereken bir nokta var; festivalin tüm oluşum, lojistik gibi kısaca tüm alt yapı organizasyonunu şehirde olan bir dernek üstleniyor.

        Hem bu derneği hem de festivali oluşturan alt yapıyı tanıyabilir miyiz?

        Başlarda adı Mersin Kültür Merkezi’ydi, daha sonrasında Sanat Etkinlikleri Derneği olarak değişti. Mersin Uluslararası Müzik Festivali’nin ilk altı yılı “Mersin Kültür Merkezi Derneği” çatısı altında gerçekleştirildi. Mersin Kültür Merkezi Derneği, 2004 yılında yenilenen mevzuat gereğince adını “Mersin Kültür ve Sanat Derneği” olarak değiştirdi. İlk festivale destek veren kurum ve kuruluşlar T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Mersin Valiliği, Mersin Büyükşehir Belediyesi, Mersin Üniversitesi, alt birim belediyeler, Meslek Odaları ve derneklerden oluşmakta. 2006 yılında, festivale destek veren ve yukarıda belirtilen resmi kurum ve kuruluşlara “Başbakanlık Tanıtma Fonu Kurulu” da eklendi ve festival daha güçlü bir hale geldi.

        Sanat Etkinlikleri Derneği kimlerden oluşuyor?

        Derneğin Kurucu Üyeleri Faik Burakgazi, Prof. Dr. Emine Berika İpekbayrak, Ziya Aykın, Süleyman Cengiz, Ferda Er, Nuran Kurtuluş, Özay Öztürk ve Selma Yağcı’dır.

        Bu arada sanırım ilk defa Türkiye’den bir festival Avrupa Festivaller Birliği’ne üye… Bu durum ne sağladı?

        Evet… Yüzlerce festivalden sadece sekiz festivalin yer aldığı bu birlikte Mersin Uluslararası Müzik Festivali’nin de bulunması mutluluk verici… Festivalin 2007 yılında Avrupa Festivaller Birliği (EFA) üyeliğine kabul edilmesiyle hem festival, hem de Mersin için yeni bir dönem başlamış oldu. Bu dönemde uluslararası sanat kurumları ile olan ilişkiler gözle görülür şekilde artış kaydetti diyebiliriz. Festivalde yer almak isteyen sanatçı veya gruplardan önemli oranda başvurular alındı. Böylece Mersin ve Mersin Uluslararası Müzik Festivali, uluslararası kültür ve sanat ortamında daha çok tanınır hale geldi. Festival, Mersin şehrinin tarihsel değeriyle de sanatla nasıl iç içe olduğunun ispatı aslında… 100 km.’de St. Paul Kilisesi’nden, Kanlıdivane ve Kız Kalesi’ne kadar uzanan mesafede iki bin yıl önce çok büyük medeniyetlerin yaşadığını, yerleştiğini görüyoruz. O medeniyetlerin ortaya koyduğu sanatsal algıdan ve tabii ki çağın kendi içindeki farklı sanat dallarını yaratmasından, dünyadaki sanat yapıtlarını da takip eden bir Mersin var günümüzde. Dikkat ederseniz de sanatın diğer dallarıyla olduğu kadar Mersin’de bir de Cumhuriyet sonrasında resim, heykel ve edebiyat alanında pek çok ismi anabiliriz...

        MERSİN’İN TURİZMDE ÇIKIŞ NOKTASI BU FESTİVAL OLABİLİR

        Aslında Mersin’de yaşayanların haricinde, diğer illerin çok fazla bilmemesine rağmen, kentte pek çok alternatif şenlik ve festival düzenleniyor… Bu kadar çok etkinliklerin yapıldığı Mersin’de, Uluslararası Müzik Festivali için de ihtiyaçtan doğdu diyebilir miyiz?

        Biraz önce bahsettiğimiz üzere, şehirde Devlet Opera ve Balesi’nin olmasının yanında evet pek çok farklı festival ve şenlikler yapılıyor. Uluslararası Silifke Kültür Festivali, Tarsus Yarı Maratonu, Akdeniz Belediyesi Çocuk Tiyatroları Festivali, Mut Kayısı Festivali, Mersin Üniversitesi Kültür ve Spor Şenliği, Yenice Barış ve Kültür Festivali, Tarsus Karacaoğlan Şiir Akşamları, Mersin Sanat Müziği Festivali, Mersin Turunçgil Festivali gibi… Bunlar şehrin olağan çalışmaları niteliğinde, insanların kolay ulaşabilecekleri fakat zamanla da monotonlaşabilen bir hal alan etkinlikler… İşte bizler, bu yapılan olağan, güzel çalışmaların dışında, farklı beklentiler içine giren Mersinli sanatseverleri, 13 yıldır gerçekleştirdiğimiz festival kapsamında istedikleri-bekledikleri seslerle buluşturma düşüncesiyle yola çıktık. Mesela; bu sene, siz de dinlediniz bir Buika vardı… Buika gibi dünya starlarını dinlemek için o kadar farklı illerden müziksever Mersin’e akın etti ki; bu Mersin’in başka kentler ve dünyalarla da buluşması demek!

        O halde bu anlamıyla da festival sadece sanatsal ve tarihsel algıya değil, turizme de katkı sağlıyor?!

        Tabii ki fakat burada da şöyle bir durum söz konusu… Mersin, Akdeniz kenti… Hatta Antalya ve Ege’deki gibi tarihsel dokunun yanında sahil şeridinin de olmasına rağmen ne yazık ki bu bölgelerdeki turizm ataklarına sahip değil! Bu durum 80’ler döneminde, belde belediyelerine aktarılan yetkiler sonucunda oluşmuş; katledilmiş güzel sahiller, portakal ağaçları gibi birçok güzelliğin yok edilmesiyle gelinmiş bir boyut. Hoş bu kesimler ekonomik anlamda, bir boyut da kazandıramamış… İşte bu bağlamda da, Mersin’in turizm alanında çıkış noktası bu festival olabilir düşüncesindeyim. Buna da “kültür turizmi” diyoruz. Büyük emekler sonucunda oluşan bu festival de bugüne gelinceye kadar rüştünü ispatlamış durumda… Söylemek istediğim; “kültür turizmi” sadece deniz, kumsal ya da ören yerleri demek değildir, bu ve buna benzer etkinlik ve festivallerle yaşatılan bir kentten bahsediyorum. Örneğin; ben İstanbul’da yaşıyorum ve Mersin’de yediğim şahane lezzetlerin bir kısmını hâlâ orada tadabilmiş değilim. Kısaca, bizler bu festivalle sadece tarihi atmosferi, yapıları, doğal güzelliklerini değil, lezzetleriyle de ihtişamıyla da beş duyu organına hitap eden bir platform, buluşma yaratmaya çalışıyoruz. Ve Mersin, bir insanın beş duyu organını harekete geçiren bir kent.

        TÜRKİYE’DE İLK KEZ BİR FESTİVALİN ORKESTRASI VAR

        13 yıldır festivalin konseptlerini neye göre belirlediniz ve belirliyorsunuz?

        Konsept oluşturamıyoruz. Sebebi de şu: Festivali bir spot veya tema altında yaptığınız zaman, o temaya sıkışıyorsunuz. Bu konsept ya da temaları, İstanbul veya İzmir gibi şehirlerde yapabilirsiniz. Çünkü halkın beklentisini karşılayan, çok fazla festival ve şenlik oluyor oralarda: Rock, caz, dans günleri gibi... Hem de ayrı ayrı kurumlar tarafından düzenleniyor ki bu da zenginlik katıyor tabii. Mersin’de ise bu hizmeti sadece burası yaptığı için festivalin içine dansı da resitali de halk müziğini ya da büyük popüler orkestraları da koymak zorundayız. Derken o düşündüğümüz temayı oluşturamıyoruz; bir çeşitlilik içinde herkesin kendinden bir şeyler bularak festivale dokunmasını, ulaşmasını istiyoruz.

        Kaçıncı kez bir festivalin başındasınız? Dünya ve Türkiye festivalleri arasında neler dikkatinizi çekiyor?

        29. kez bir festivalin başındayım... Böyle bir işi yapıyorsanız da dünya festivallerini takip etmek zorundasınız zaten. İstanbul, Ankara, İzmir gibi birçok şehrimizde, kaliteli ve çok iyi festivaller organize ediliyor. Mersin’de yaptıklarımızla bizler de buna katkı sağladığımızı düşünüyoruz. Mesela bunlardan biri de bu Eylül ayında 14. kez gerçekleştireceğimiz Side Kültür ve Sanat Festivali. Orada kurduğumuz Side Festival Orkestrası var… Dünyada örnekleri var ama Türkiye’de ilk kez bir festivalin orkestrası kurulmuş oluyor.

        *Dünyada örnekleri var demişken, o halde Mersin’deki festivalden beklentiniz ve idealiniz nedir?

        Side’deki gibi Mersin Festival Orkestrası ve Festival Akademi Orkestrası kurmak...

        SİYASET ÇARKI SANATI KİRLETMEYE DEVAM EDİYOR

        TÜSAK ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

        İşin içinde yine siyaset var, ne yazık ki! Bugün yaşanan sorun değil ki bu, yıllardır yaşadığımız problem… Siyaset çarkı sanatı kirletmeye devam ediyor. Türkiye’de siyaset ya da politikalar, farklı alanlarda çok doğru-gerçekçi kanunlar çıkarmış olabilir, ama maalesef sanat alanında bu başarıya imza atamadık. Sanatçılar bu ve benzeri sorunlarla ilgili çok güzel çalışmalar yaptılar. Ben de bu ülkenin kurumlarında 30 yıl emek vermiş bir sanatçı olarak söyleyebilirim ki; bugün içinde bulunduğumuz koşullarda bir adım ileriye gidememenin, hem sanatın kendi içinde gelişimini tamamlayamadığını, hem de ülkemiz sanatçılarının dünyada kendilerini ifade edebilmelerinin mümkün olamayacağını düşünüyorum. Ama bir yasa çıkarılacaksa da bu yasanın, bugün bakanlık tarafından çıkarılan bir yasa olamayacağını söylemeliyim. Çünkü bugün çok büyük kurumlardan bahsediyoruz; Devlet Opera Balesi, Devlet Tiyatrosu ve Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü gibi… Bu kurumları ortadan kaldırıp, tamamen 11 kişinin idaresine sunmak ve o 11 kişinin Türkiye’deki sanatı yönlendirebilecek olmasına inanmıyorum ben! Ki beni davet etseler o 11 kişilik kurula, ben de bu kadar gelişmiş yelpazesi olan sanatı yönlendirmeye ve yönetmeye yetişemem...

        Peki, bu yasayı koyanlar bu hali nasıl göremiyor yahut idrak edemiyor mu sizce?

        Bu da daha başka üzücü bir nokta... Bugün sanat kurumları ortadan kaldırılıyor ve sanatın gücü azalıyor. Doktor, mühendis yahut savcı gibi bir meslek gurubu değil ki bu... Yaşamını bu rotadan sürdürme zorunluluğu var sanatçının, devlet bu desteği vermezse ve gittikçe de budarsa, sonunda ne hale gelebileceğimizi düşünmek bile istemiyorum. Tüm bu yapılanların sonunda ‘acaba siyasilerin, bugünkü sanatı ortadan kaldırma politikası mıdır bu’ diye de düşünmeden edemiyorum.

        BANKAMATİK MEMURLARI HER ALANDA VE KURUMDA VAR

        Sizce ne yapılabilir ve nasıl bir yol haritası izlenmelidir? Ayrıca bu yasa çıktı diyelim, neler olur?

        İddia ediyorum, bu yasa tasarısının meclise gönderildiği gün, en başta ben olmak üzere tüm sanatçı dostlarım olması gereken yerlerini alacaklardır. Ki sanatçı, Gezi Direnişi’ndekilere benzemez, bir takım sendikaların direnişleri gibi direnmez; sanatçının direnişi çok farklı olur… Ne polise, ne de devletin güçlerine saygısızlık ve terbiyesizlik yapmadan, sanatçı yapılması gerekeni yapacaktır. Tarihsel sürece baktığımızda sanatçılar, ülkelerin geleceklerini belirlemişlerdir. Bunun için de iddia ediyorum diyorum; ben kendime söz verdim, bu konuda bana ne TOMA, ne bir polis şiddeti işler! Ki ayrıca nasıl işleyecekse de işlesin… Tüm sanatçılar orada olacaktır; direnişlerini çok güzel ortaya koyacaklardır diye düşünüyorum. Her şeye rağmen, bakanlık sanatçılarla masaya oturacaktır ve bu konuyu en güzel şekilde gerçekleştirecektir diye umut ediyorum.

        Umut olarak neyi görüyorsunuz?

        Çükü bu kurumların içinde bulunduğu koşulların iyileştirilmesinin, en başta taraftarları bizleriz zaten. İyileştirme derken de yeniden yapılandırılması yönündeki iyileştirilmeden bahsediyorum. Bana kimse “sanat kurumlarının içerisinde bulunan bankamatik memurları vs.” gibi şeyler söylemesin! Bu bankamatik memurları, her alanda – kurumda var; bakanlıktan tutun da diğer devlet dairelerinin içerisine kadar… Kısaca bankamatik memurları bazı kurumlarda yaşamaktadır ve bu o insanların suçu değildir, bu bugüne kadar Türkiye’yi yönetenlerin suçudur. Ben bugünkü anlayışı ya da geçmişteki anlayışı kötülemek için bunu söylemiyorum; bizi çifte standardın içine koydukları için söylüyorum. Bunun için de eninde sonunda direnişin dirayetin, bu noktaya geleceğini düşünüyorum. Bu yasayı siz kabul etmek zorundasınız dedikleri gün, sanatçının ortaya koyacağı direniş, onları da bir masaya oturtup, doğru düzgün bir yapılanmanın içine sokacağını ve çağı yakalayan uluslararası alandaki benzerleriyle uyuşan bir yasayla yeniden değerlendirilip, tekrardan meclise gönderileceğini düşünüyorum.

        İçimden geldi notu: Bize, Mersin’de sesiyle ve kelamıyla tadında üç gün yaşatan Festival Yürütme Kurulu Başkanı Selma Yağcı ile projesi Umut Işığı Korosu üzerine söyleşimiz ise sonraki köşe yazısına kaldı! Bu arada, belki gelecek sene yolunuz düşer ya da bir değişiklik olsun derseniz, yaz mevsimine merhabayı Mersin’in tarihi atmosferini daha da hissiyatlandıran Mersin Uluslararası Müzik Festivali’nin programıyla verebilirsiniz: www.merfest.org.tr/tr O vakit, şimdilik eyvallah…

        Diğer Yazılar