Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KAZANMA ve kaybetme kavramlarını beklenmedik bir bakış açısıyla yorumlayan, ilginç bir kitap* okuyorum. Piyangoda değil, siyasette ya da ticarette değil, bir yarışta ya da rekabette değil... Hayat oyununda; her bir kişinin biricik, kendine özel, kendi kararları, rüyaları, ilişkileri, vardığı ve varamadığı yerlerde... Kitabın başlangıcında kazananlar ve kaybedenlerin psikolojik özellikleri inceleniyor.

        Buna göre, kazananlar:

        - En önemli yetenekleri başarı değil, doğruluktur. Kendi gerçeklerini tanıyarak, yaşayarak, inanarak hevesle öğrenirler...

        - Yaşamlarını olmayı düşlediği bir kimlik uğruna harcamaz, kendilerini olduğu gibi benimser; böylece enerjilerini diğerlerini aldatmak uğruna rol yaparak harcamaz ve oldukları gibi görünürler. Kazananlar maskeye ihtiyaç duymayanlardır. Doğruluktan ürkmezler...

        - Kurban rolü oynamaz, başkalarını suçlamazlar. Kendi yaşamlarının sorumluluğunu yüklenirler.

        - Duygularını ve yetersizliklerini tanır; onlardan ürkmemeyi öğrenirler... Sevgi alıp vermeye, yani sevmeye ve sevilmeye yeteneklidirler...

        “Bazı kişiler de hayatlarının bazı alanlarında kazanırken diğer alanlarında kaybedebiliyor” diyor kitap... Kaybedenlerin karakteristik özelliklerini de şöyle tanımlıyor:

        - Kendi yaşamlarından sorumlu olmaktan kaçınırlar.

        - İçinde bulundukları zamanı yaşamak yerine geçmiş anılar ya da gelecekteki beklentilere kapılıp giderler.

        - Yaşamlarını değerlendirmek, değiştirmek için adım atmak yerine hep bir mucizevi kurtuluş beklerler. (Çocuklar okulu bitirince, doktorayı alınca, kocam ölünce, gemi gelince...)

        - Enerjilerinin çoğunu takındıkları maskeyi korumak adına harcarlar.

        - Sevgiyi gösterme ve kabul etme noktasında güçlük çekerler...

        - Zekâsından uygun bir biçimde yararlanamaz, davranışlarını haklı göstermek yolunda bahaneler ileri sürerler...

        - Peri masalında Kurbağa Prens gibi yaşamlarını olmak istemedikleri bir şey olarak geçirirler...

        Bence kazanma ve kaybetme kavramları hiç bu kadar yerinde tanımlanmamıştı. Kendin olabilecek cesarete ve güvene sahip olan kişi, tepkilerinin, düşüncelerinin, duygularının ne kadarının kendinden, ne kadar dışarından (ezbere, edinilmiş, otomatik) olduğunu bilecektir mutlaka.

        Bunları tanıma ve taşıma gücü, yaşama ve diğer insanlara dair kendiliğinden bir ilgiyi de yanında getirecek bu da empatiye yol açacaktır... Kendi sorumluluğunu almış insan, kimseye düşmanlık beslemeyecek, kendini yüceltmenin yolunu ötekileri küçültmekte aramayacaktır.

        Herkes ancak kendi kıymetli, biricik, sefil ya da şahane hayatını kazanır ya da kaybeder sonuçta. 4.54 milyar yıldır dönen dünyada geçen hepi topu 70-80 senede de ona buna rol kesme, suçlama, kızma, olduğun gibi oluver. Çünkü kaybedenler kaybeden, kazananlar kazanan çocuklar yetiştireceklerdir ve bu nesilden nesile aktarılan bir lanet ya da nimet gibi süregidecektir; zincirin içinden bir kişi farkına varıp da dışına doğru adım atmadıkça...

        * Muriel James ve Dorothy Jongeward’ın yazdığı kitabın adı “Kazanmak İçin Doğarız”. Kitap kişilerarası ilişkiler analizi ve Gestalt yöntemleri vesilesiyle insanlara gerçek potansiyellerine erişmek için ilham vermeyi, onları tutan engelleri ortadan kaldırmayı hedefliyor. Yayınevi: Sola Unitas.

        Diğer Yazılar