Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ORSAM (Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi) adlı bir kuruluş, Türkiye'nin geç serpilen bilgi derleyen, değerlendiren ve resmi kurum ve aktörlerin dışında veya onların işine yarayacak siyaset seçenekleri geliştiren yeni oluşumlardan biri. Geçtiğimiz Perşembe günü Türkiye'nin sınır aşan suları ve Ortadoğu'da hidropolitik (su siyaseti) konusunda bir panel düzenledi. İşte ortaya çıkan ortak aklının ürünü:

        + Türkiye su zengini bir ülke değildir. O nedenle var olan su kaynaklarını akıllı ve iktisatlı kullanmalıdır.

        + Türkiye'de suyun bol olduğu yörelerde nüfus az; nüfusun çok olduğu bölgelerde su kaynakları azdır.

        + Şu anda havzalar arasında su transferi gerçekleştirmek bir aciliyet taşımıyorsa da yakın gelecekte bu bir gerekirlilik haline gelecektir.

        + Türkiye'nin bütünlüklü bir su politikası yoktur. İktisadi, hukuki, zırai, çevresel, ve uluslar arası politika boyutlarını içeren, hükümetten hükümete (tabii yeni değişikliklerle) aktarılan ulusal bir stratejiden yoksunuz. Bu durum tutarlı bir su siyaseti gütmeyi zorlaştırmaktadır.

        + Türkiye'nin en önemli sınır aşan akar suları Dicle ve Fırat'tır. Bugün GAP (Güneydoğu Anadolu Kalkınma Projesi) sadece Dicle-Fırat havzalarının güney kanadını içermektedir. Aynı havzanın bir de kuzey kanadı vardır ve DAP (Doğu Anadolu Kalkınma Projesi) bölgesi başka yatırımların v e tesislerin planlama alanıdır ama bu yörenin adı pek anılmamaktadır. Oysa her iki yatırım ve proje alanı birbirinden bağımsız olarak düşünülmemelidir.

        + Türkiye'nin çeşitli su kaynakları olmasına rağmen en fazla yüzey suları kullanılmaktadır. Oysa ülke topraklarının altında ciddi rezervler vardır ve bunların hatırı sayılır bir kısmı (yağmurla) yenilenebilir kaynaklardır. Yani bir kere yararlanılabilen ve yenilenemeyen fosil suları değildir. Devlet Su İşleri (DSİ)'nin Yeraltı Sular Dairesi bu konuya yeterince önem verilmediği için gerekli kapasiteye kavuşturulmamıştır. Bu hata bir an önce giderilmeli ve ülkemizin yer altı su rezervlerinden daha fazla yararlanılmalıdır.

        + Batı illerimizde kimi zaman su sıkıntısı yaşanıyor diye denizden su arıtılmsı fikri ne akıllı ne de ekonomiktir. Türkiye, su dağıtımı ağında iyileştirmeler yaparak %40'a varan kayıp oranını kapatabilirse büyük bir kazanç ve verimlilik sağlar.

        + Ulusal su politikası da, yönetimi de merkezi niteliğini korumalıdır. Bu iki konu yerleştirilirse hem büyük kaynak israfına hem de koordinasyonsuzluğa neden olur. Hele sınır aşan sular konusunda büyük sorunlar yaşanabilir.

        + Dicle ve Fırat'ın sularını paylaştığımız Suriye ve Irak, geçmişte birlikte Türkiye'yi çok sıkıştırmışlardı. Suriye terörist unsurlarla, Saddam elindeki füzelerle baskı yaparak Türkiye'den ortalama saniyede 500 metre küp su temin etme sözünü almışlardır. Bu miktar, bir sene itibarıyla düşünüldüğünde astronomiktir. İki sene iyi yağış olmaması durumunda Türkiye'nin, barajlarını boşaltmadan bu hacmi sağlaması mümkün değildir. Komşularıyla gerilimlerin ve sürtüşmelerin çıkması işten bile değildir. Oysa Türkiye bu sözü verirken sabit bir miktar üzerinden değil, senelik yağış ortalamasına uygun esnek/değişken bir miktar üzerinden kendisini bağlasaydı çok daha isabetli olurdu. Türkiye bu konuda başka ülkelerin tecrübesinden yararlanmamıştır.

        Ortada tarafları hukuken bağlayan bir uluslar arası sözleşme yoktur ama Türkiye'nin taahhüdü, Irak ve Suriye'yi bu miktara alıştırmıştır. Buna rağmen onlar,iki nehrin yıllık su miktarını üçe bölmekten söz etmekten hiç vaz geçmemişlerdir.

        + İsrail, Türkiye'den çıkan sularla coğrafi bir yakınlığa sahip değildir. Ama çevresindeki su kaynaklarını o kadar büyük miktarda ve adil olmayan biçimde tüketmektedir ki, özellikle Suriye'ye ama, Ürdün, Lübnan ve Filistin(liler)e gidin Türkiye'den su isteyin diyerek, ülkemiz üzerinde bölgesel bir baskı ve talebe ön ayak olmaktadır.

        Diğer Yazılar