Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Soysal tarafından organize edilen Perakende Günleri, bu yıl 20-21 Kasım tarihleri arasında Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde 13’üncü kez düzenlenecek. Perakende Günleri’ne bugüne kadar yurtdışından ve Türkiye’den önemli konuşmacılar katıldı. Herkes, müşteri nasıl hoş tutulur, perakende nereye gidiyor, bunu anlattı. Ama etkinliği düzenleyen Suat Soysal, sadece ‘guru’lar değil, sokaktan da başarı öykülerini kürsüye taşıdı. Yıllar önce Nişantaşı’nın sokak çiçekçileri, ardından Urfa’dan bir kebapçı. Bu yıl da Beyoğlu’ndan bir meyhane işletmecisi. Alkol yasaklarının, kadının, azınlıkların en çok konuşulduğu dönemde. Meyhane işleten Ermeni bir kadın, Perakende Günleri’nin ilk gününde, üstelik de katılımın en yüksek olduğu öğle öncesi oturumda kalabalıklara konuşacak. Dün, Odakule’de 7 yıldır Mekan’ı işleten Mari Esgici ve Soysal’ın kurucusu Suat Soysal ile bir araya geldik. Mari’yi niçin seçmişler, perakendecilere ne anlatacak, aslında bunları sormama gerek bile yoktu. Çünkü bir yıl önce tanıştığım Mekan’ın, sırf da Mari yüzünden çoktandır müdavimiyim.

        Peki, her görüşten, hassasiyetten, kuşaktan perakendecinin katıldığı bu etkinlikte Mari ne anlatacak? Suat Soysal dedi ki: “10 yıl önce 50 mağazası olanlar şimdi 150 mağazaya çıktı. O günlerde işe yeni başlayanlar büyüdü, o tarihte hiç olmayanlar şimdi en azından online mağazacılık yapıyor. Her şey büyüdü, gelişti. Ama içten gelen, gönülden doğan hizmet anlayışı korunamadı. Herkesin akademisi var, sistemi var, ama işin özündeki o birebir ilişki yaşatılamıyor.” Mari kürsüde öyle büyük laflar etmeyecek elbet. Ama aslında çok da önemli şeyler söyleyecek. Misal, iş çıkışı Mekan’a gelip arkadaşlarıyla konuşan, rakısını içen, arada da Mari’ye sohbet eden bir işadamı ile asla iş konuşmadığını. Misal hiç kimsenin unvanı ile ilgilenmediğini, ama ikinci gelişinde bile ismini hatırladığını. Mari perakendecilere diyecek ki... “O masada oturan zengin bir işadamı olabilir. Ama eşeğin sütü sıpasına, beni ne ilgilendirir?” Mari ardından, müşteriler gittikten sonra, çalışanların onlar hakkında konuşmasına izin vermediğini, herkesin ismini hatırlamasına rağmen onları sokakta gördüğünde mesafeyi koruduğunu. Çoğu farklı kültürden, inançtan olan çalışanlarını, küçücük bir restoranın içinde, ‘hepsine ayrı şerbet vererek’ nasıl idare ettiğini, Yahudi ortakları Moşe Koen ve Ceki Kazmir ile sadece 22 metrekarelik bir mekânı nasıl olaysız, kavgasız, gürültüsüz çekip çevirdiklerini anlatacak. En son da bir mekâna herkesin benzer duygularla geldiğini, ancak en çok uğurlama anının hatırlandığını söyleyecek... Mari, eminim o gün Ermeni türküleriyle süslediği konuşmasında herkesi susturacak, çok güldürecek ve çok alkış alacak.

        Diğer Yazılar