Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Alfa Romeo İtalyan otomobil markalarının en köklü ve bana göre en prestijli olanıdır.

        “Ferrari ne oluyor?” diye sorabilir. Bir şey olmuyor. Ama Alfa Romeo olmasaydı, büyük ihtimalle Ferrari diye bir şey de olmayacaktı.

        Çünkü Alfa fabrikası kurulduğu zaman ilerde Ferrari’yi yaratacak olan Enzo Ferrari henüz 10’lu yaşlarının başındaydı ve Enzo daha mektep talebesiyken Alfa yarışıyordu. Alfa fabrikası 1910 yılında kuruldu. Adını Yunan alfabesinin ilk harfi Alfa’dan aldığını zannediyorsanız yanılıyorsunuz.

        Alfa aslında bir kısaltma. Anonima Lombarda Fabbrica Automobili. Yani Lombarda Otomobil Fabrikası Ortaklığı. Alfa Romeo adını alması ise bir başka otomobil üreticisi ile birleşmesinden sonra ama o ayrı hikâye. Alfa 1910 yılındaki kuruluşundan hemen sonra yarış otomobilleri de üretmeye ya da ürettiği otomobillerle yarışmaya başladı. 1920’lerden sonra efsane haline gelen Alfa Romeo yarış takımında Ascari ve Nuvolari gibi, otomobil yarışının efsane isimlerinin yanı sıra, 1930’larda Alfa Romeo’dan ayrılıp Ferrari’yi kuracak olan Enzo Ferrari de yer alıyordu.

        Alfa olmasaydı, Ferrari de olmazdı demem o yüzden. Alfa kuruluşundan itibaren şahane otomobiller üretti. Bana göre bunların arasında en öne çıkanı 8C olmuştur. Yıllar boyunca farklı karoserlerle üretildi ve 1930’lara damgasını vurdu. Zagato ile birlikte ürettiği GTZ ise gerçekten müthişti.

        Ancak Alfa Romeo ilerleyen yıllarda finansal sorunlarla boğuşmaya başladı ve fabrika sonunda FİAT grubunun içine dahil olmak zorunda kaldı. Açıkçası o günden itibaren Alfa efsanesi kan kaybetmeye başladı.

        156 ile yeniden diriliş emareleri gösterse de, gerisini başarıyla getiremediler. Marka sallanıyordu. 8C’nin modern bir versiyonu olan yeni 8C’yi sınırlı sayıda ürettiler ve koleksiyonerler arasında bu araç kapışıldı. Ancak Alfa Romeo şimdilerde müthiş bir geri dönüşe hazırlanıyor.

        Pek yakında yollarda görmeye başlayacağınız Giulia sizleri şaşırtacak bir otomobil olacak diyeyim ve gelelim bugünkü otomobilimize. Bugün sizlere anlatacağım araç Alfa Romeo’nun 2013 yılında tanıttığı ve 2015 yılında satmaya başladığı 4C. 4C, Alfa Romeo’nun yarışçı genlerinden fırlamış bir Alfa Romeo çocuğu. Fotoğraflardan da gördüğünüz gibi tam bir İtalyan yakışıklısı.

        Küçük kompakt bir “Yarış otomobili”. Elbette ki, yollarda kullanılsın diye üretildi ama altında gerçek bir yarışçı saklı. İşin hülasasına gelirsek. Bana göre 21. yüzyılda üretilmiş en iyi otomobil Alfa Romeo 4C. Elbette daha hızlı, daha lüks, daha iyi görünen, çok daha pahalı otomobiller var ama bu kadar iyi bir sporcu yok. Eksiksiz ve fazlalıksız bir otomobil. Elbette günlük olarak kullanılacak bir şey değil. Bir keyif makinesi, bir oyuncak. Hızlı, güçlü ama güvenli. Hani insan çocuğuna spor otomobil almak istemez güvenliğini düşünür ya.

        Alfa Romeo 4C alınır

        F1 TEKNİĞİYLE ÜRETİLDİ

        Alfa Romeo 4C’nin kelimelerle anlatılamayacak kadar güzel gövdesi tamamen kompozit materyalden üretilmiş. Ama asıl mucize gövdenin altında saklı. Otomobilin şasesi tamamen karbon kevlar malzemeden yapılmış. Formula 1 otomobilleri ile aynı tekniklerle üretiliyor. Alfa Romeo için kevlar karbon konusunda uzman bir fabrikada yapılan şasi, daha sonra otomobilin üretildiği Modena’daki Maserati fabrikasına getiriliyor. Karbon şasinin ön ve arka taraflarında ise havacılıkta kullanılan alüminyumdan üretilmiş çerçeve var.

        Ve sürücü kabini de aynı karbondan üretilmiş durumda ve sürücüye ve yolcuya müthiş bir koruma sağlıyor. 4C’nin karbon şasisinin toplam ağırlığı 65 kilogram. Spider modelinde ise bu ağırlık biraz daha fazla çünkü Spider’in biraz daha güçlü bir şasiye ihtiyacı var. Bu şasinin arka tarafında ise teknoloji harikası bir motor var. 1.742 cm3’lük küçük bir motor. Ancak turbo şarjlı bu motor tam 240 beygir güç üretiyor ve tahmin edeceğiniz gibi Ferrari-Maserati ortak geliştirmesi.

        Gelelim bu muazzam otomobilin sürüşüne. Lafı uzatmadan, dolandırmadan söyleyeyim, 4C hayatımda kullandığım en iyi otomobillerden biri. Lamborghini’lerden, Ferrari’lerden daha fazla keyif veren bir otomobil.

        Sürüş olarak bir miktar Lotus Exige’i hatırlatsa da bence ondan daha iyi. Hani tüm logolarını falan kapatıp kullandırsalar ve “Bu otomobili kim üretti” deseler büyük ihtimalle “McLaren” falan derim. Motoru çalıştırdığınız anda 1980’lerin küçük motorlu formula otomobillerini anımsatan bir hırıltı çıkmaya başlıyor. Tabii onun susturulmuş hali gibi. Ortadaki DNA sürüş modlarından biri alüminyum bir butonla seçiyorsunuz. Ben tabii ki, D modunu seçtim. Çünkü Dynamic yani spor modu.

        Gerçi spor olmayan mod yok ama en sporu bu. Gaza bastığınız anda otomobil müthiş bir sesle ileri atılıyor ve 0’dan yüze ulaşması 4.5 saniye sürüyor ve hiç hız kesmeden ilerlemeye devam ediyor. 5 bin devirde gazı kesmeden 2. vitese atıyorsunuz ve otomobil patinaj çekerek yeni vitesi kabul ediyor. İşin garibi 3. vitese geçerken de aynı patinaj sesini duyuyor ve arkanızdan tekme atılmış gibi koltuğa bir kez daha yapışıyorsunuz.

        Otomobil 180 km/s sürate kadar akselerasyonunu çok az kaybediyor. 200 km/s süratten sonra ise ivmelenme biraz düşüyor. Sürücüsüne bu kadar keyif veren otomobil az gördüm. 21. yüzyılda ise görmedim. Keyif olarak kıyaslamak gerekirse bu kadar zevki bir de AC Cobra verebilir. Vitesleri otomatik olarak da değiştirebilirsiniz ve emin olun çok hızlı. Milisaniyelerle değişiyor. Bunda TCT debriyajın etkisi büyük. 260 kilometre son sürati olan otomobilde bunun üzerine de çıkılabileceğini zannediyorum. Zaten Alfa Romeo 1.8 litre motorlu ve 300 beygirlik versiyonunun da yakında çıkacağını ve bunun süratinin 300 km/s’yi bulacağını söylüyor ama bence bununla da 280’leri görmek mümkün.

        OTOMOBİLİN İÇİNE ŞAŞIRMAYIN ÇÜNKÜ ÇOK BASİT

        Otomobilin içi ise tam anlamıyla “Basic” denilecek türden. Doğrusunu isterseniz bu çağda böyle bir iç mekân sadece Ferrari F40’ta görmüştüm. Bu ondan biraz daha iyi. En azından elektrikli kapı açma düğmeleri klima ve cam pencereler var. Bunun dışında otomobilin içinde lüks diyebileceğimiz tek şey deri koltuklar. Orada da Alfa Romeo çok akıllıca bir şey yapmış ve çok zor inilip binilen otomobilin dış koltuk köşelerindeki deriler bu iniş binişler sırasında çok yıpranıp çirkin görüneceği için o köşeleri depar kumaş ile kaplamış. Unutmadan söyleyeyim, 4C’nin içinde bir de müzik sistemi var. Benim 40 küsur yaşındaki Alfa’ma takılı hemen hemen aynı bir oldschool Alpine otomobil radyosu. Gösterge tablosu bile neredeyse bir Formula 1 otomobili gösterge tablosu gibi. Karbon bir çerçeve içinde sadece gerekli bilgileri gösteren yarış otomobili ekranı.

        100 BİN EURO İYİ BİR FİYAT SAYILABİLİR

        4C’nin, 100 bin Euro gibi, bu keyfi verecek başka otomobillerle kıyaslanmayacak bir fiyatı var. Çılgın gibi sürdüğünüz zaman dahi 16 litre civarında bir yakıt tüketiyor. Elbette 1.75 litrelik motor için çok gibi görünüyor ama verdiği güç ve zevke oranla az. Hele hele delirmezseniz bunu 9 litrede tutup keyifli sürüşler yapabiliyorsunuz.

        O KADAR GÜZEL YANİ...

        Geçtiğimiz hafta Boğaz’a yapılan 3. köprüden geçtim. Durup selfie çekmedim ama ağır akan trafikte inceledim... Kenti ormanların bulunduğu kuzeye taşıma olasılığından, yollarının yapımı sırasında kesilen ağaçlara olan tepkiden, şundan, bundan her şeyden bağımsız olarak söylüyorum. Çok ama çok güzel. Sanatsal açıdan bakarak yaptığım bu değerlendirme sizi kızdırmasın lütfen. Ancak bir köprü değil, ciddi bir sanat eseri olmuş. Boğaz’a çirkin, şekilsiz, heyula gibi bir köprü yapılacağına, böylesine şık ve güzel bir köprü yapılması bence hafifletici bir sebep olabilir. Çünkü ne yazık ki, Türkiye’de özellikle son yıllarda estetik olarak güzel şeyler yapılmıyor. Hatta genelde yapılmamış. Ama bu köprü çok estetik.

        Hani küçük bir maketi olsa, muhteşem bir heykel diye insan evine koyabilir. Ayakları, kabloları, birleşke yerleri, vidaları, askıları, her şeyiyle bir modern sanat eseri gibi. Boğaz’a en azından güzel bir şey yaptıkları için çizen mimarı, bu köprüyü o mimara çizdiren aklı bu güzelliğe emek veren herkesi selamlıyorum. En azından gözümüze hoş geldi.

        Diğer Yazılar