Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KAMUOYU araştırma şirketleri, yine peş peşe anketler yayınlamaya başlayınca, siyasetle ilgili kesimin kafası da anketler gibi oluyor: Karmakarışık.

        Herkesin merak ettiği ilk mesele aslında “metal yorgunluğu” etkisi.

        Yani AK Parti oy kaybediyor mu, kaybetmiyor mu?

        İkinci konu ise Meral Akşener’in kuracağı parti ne kadar oy alacak?

        İlk soruyla ilgili anketlerin verdiği bilgi anlamsız gibi görünüyor.

        Çünkü bir araştırma şirketi, AK Parti’nin oy oranını yüzde 50, bir diğeri yüzde 41, bir başkası ise yüzde 38 olarak veriyor.

        12 puanlık bir tahmin farkı çok bilimsel olmamakla birlikte “mantıksız” da değil.

        Saçmaladığımı düşünmeden önce, gerekçemi okuyun.

        Benim gördüğüm kadarıyla, bu farkın temel nedeni, yanıt veren seçmenin soruyu algılama biçimi.

        Soruyu “AK Parti olarak” algılayıp yanıt verenler üzerinden yapılan bir hesaplamada AK Parti yüzde 40’lar civarında bir oy oranında görünebilir.

        Buna karşın soruyu, “Recep Tayyip Erdoğan’ın başında olduğu yere oy verir misiniz?” diye algılayıp yanıt verenler söz konusu olursa oran yüzde 50’leri zorlayabilir.

        Bu şu demek:

        “AK Parti’nin oyu düşebilir ama Recep Tayyip Erdoğan Hareketi’nin oyu direnmeye devam eder.”

        Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan, toplumsal hassasiyetleri, gerekirse milli, gerekirse dini duyguları tek başına elinde tutarak partisinden bağımsız davranma özelliğine sahip.

        Toplumun dilediği kesimine doğrudan mesaj verebiliyor, başka partilerin egemenlik alanlarını ellerinden çok hızlı ve etkili biçimde alabiliyor.

        Bireysel siyasi ittifaklar kurabiliyor, bir başka partiyi, o partinin liderini veya tabanının bir bölümünü kendi çekim alanına sokabiliyor.

        Yani bir yanda “bildiğimiz siyasi parti” tanımına girebilecek bir AK Parti var, bir de “Erdoğan Hareketi” var.

        Anketleri belki de böyle okumak lazım. Ama daha önemlisi parlamento hesabı yapanlar “AK Parti”ye bakmalı.

        Cumhurbaşkanlığı hesabı yapanlar ise “Recep Tayyip Erdoğan Hareketi”ne.

        Artık ikisi aynı şey gibi durmuyor.

        **************

        AK PARTİ, AKŞENER’DENRAHATSIZ OLUR MU?

        GELELİM yukarıdaki yazıda sorduğum 2. sorunun yanıtına.

        Yani Meral Akşener’in kuracağı “yeni parti”nin barajı geçip geçemeyeceğine, başarılı olup olamayacağına.

        Anketlere göre Meral Akşener’in kuracağı parti olarak adlandırılan siyasi hareketin oy oranı yüzde 10 virgül bir şey ile yüzde 14 arasında değişiyor.

        Önemli bir fark.

        10 virgül bir şey baraj altı kalma ihtimalini gösteriyor, 14 ise yukarı doğru evrilme ihtimalini.

        Şimdilik partinin ismi net değil.

        Birkaç isim açıklandı ama gerisi gelecek.

        Sadece Akşener ismiyle yüzde 10’un üzerine çıkıyorsa, doğru bir kadro ve programla epey ileri gidebilir, ama yanlış kadroyla geriye de düşebilir.

        “Bu partinin seçimlere etkisi ne olur?” sorusunun yanıtı ise basit değil. Bu partinin her 3 partiden de oy çalacağı kesin.

        CHP’den aslında merkez sağda olup laiklik ve Atatürk ilkelerine bağlı ve saygılı olduğu için CHP’ye giden eski ANAP ve DYP seçmeninin önemli bir bölümünü geri alır.

        AK Parti’den gidişattan rahatsız olan bir muhafazakâr ve milliyetçi seçmeni çeker.

        MHP’den de, malum nedenlerle mutlaka bir kısım seçmeni alacaktır.

        Benim öngörüme göre Akşener’in partisinden en az rahatsızlık duyacak parti, AK Parti olmalı.

        Çünkü Türkiye’nin batısında AK Parti, MHP ve CHP’den hemen hemen eşit oranda oy çalacak olan “yeni parti”, orta Anadolu’da ise MHP’nin oyunu çok etkilemeyecek gibi duruyor.

        Böyle bir durumda, AK Parti’yi asıl ilgilendiren MHP’nin barajı geçip geçmemesi olacak.

        Çünkü MHP barajı geçemezse, AK Parti Orta Anadolu’da “tulum çıkarma” imkânı bulabilir ve batıda kaybettiğinin fazlasını Orta Anadolu’dan Meclis’e sokabilir.

        Bana sorarsanız sırf bu yüzden Devlet Bahçeli, Akşener’in yolunun kesilmesi konusunda iktidardan bulmayı umduğu desteği asla göremeyebilir.

        **************

        RÜZGAR MI EMRAH MI?

        ÇOK garip bir şekilde Rüzgar Çetin ile Emrah Serbes kıyaslaması yapılır oldu.

        Her ikisi de kullandıkları otomobille kaza yaptılar diye.

        Bence bu iki olayın birbirleriyle karşılaştırılabilir tarafı yok.

        Rüzgar Çetin, alkollü vaziyette kaza yaptı.

        Bir polis memurunun ölümüne neden oldu.

        Kaçmadı.

        Alkol kontrolü yapıldı. Alkollü çıktı. Tutuklandı, hapse girdi.

        Geçmişinde pek çok “serserilik” olduğu için toplum tarafından tepki gördü.

        Emrah Serbes ise kaza yaptı.

        Büyük ihtimalle alkollü olduğu için suçu başkasına üstlendirdi.

        Yani kaçtı.

        Sonra gerçeğin ortaya çıkmak üzere olduğunu anladığı anda sahte bir kahramanlık yaparak teslim oldu.

        Hangisini tercih edersin deseler ve etmeme seçeneğim yoksa eğer vallahi de billahi de Rüzgar Çetin’i tercih ederim.

        Testten kaçan alkollü değil miydi!

        EMRAH Serbes kaza sırasında alkollü müydü, değil miydi?

        Bu tartışmanın sonucunu bilmek imkânsız.

        Bildiğimiz tek şey, kaza sonrası Serbes’e bir alkol testi yapılmadığı.

        Eğer bir sürücü alkol testi yaptırmayı reddediyorsa, o sürücü yasa karşısında alkollü sayılıyor ve ona göre ceza alıyor.

        Bana göre Serbes de “testten kaçmış” sayılabilir...

        **************

        TEŞEKKÜRLER SAYIN PEKER

        SEDAT Peker Bey, geçen günkü yazım üzerine bir açıklama yaptı.

        Açıklamasının özü şu:

        “Seni hâlâ öldürtmemiş olmam, mafya olmadığımın kanıtıdır.”

        Kendisine beni hâlâ öldürtmemiş olduğu için çok teşekkür ediyorum.

        Umarım bu tavrını sürdürür.

        Durduk yerde merhum gazeteci olmaya niyetim yok.

        **************

        TENCERE KAPAK BERMEKLER

        ENSEST sembolü haline gelen Murat Başoğlu Bermek ile eşi Hande Bermek’in rezalet sonrası boşanmalarındaki tavırları izleyen herkes, “Bu boşanma kâğıt üzerinde. Bunlar aslında boşanmadılar” demişti.

        Öyle olduğu ortaya çıktı.

        Sözde boşanan karı koca, el ele, dudak dudağa görülmüşler, fotoğraflanmışlar.

        Kiminin işine karışmak haddimiz değil.

        Ne halt ederlerse etsinler, ne b.k yerlerse yesinler. İsterlerse hep beraber takılsınlar, “menage a trois” yapsınlar.

        Ne ahlak bekçisiyim.

        Ne de beni ilgilendirir.

        Ama lütfen bu müptezelliği artık haber yapmayalım.

        Bu rezilliği normalleştirmeyelim.

        Bu pisliği evimizin içine sokmayalım.

        Tencere kapak olmuş bu çifti her sabah gazete okuduğum yemek masamda görmek istemiyorum.

        Yedikleri b.k kendilerine kalsın.

        Kokusu bizim burnumuzu rahatsız etmesin.

        **************

        YOL KİTAPLARI

        VODAFONE’da giderek yükselen Serpil Timuray’ın daveti üzerine Londra yolundayız.

        Hürriyet’ten Ertuğrul Özkök, Sabah’tan Şeref Oğuz ve Habertürk’ten ben. Uçakta yan yana oturduğum Ertuğrul Özkök, Dan Brown’ın bugün-yarın piyasaya çıkacak yeni kitabı “Başlangıç”ı (Genesis) okuyor.

        Ben ise Kirov Suikastı’nı.

        Dönüş yolunda ise Trump’ın gelişiyle birlikte ABD’de çok satanlar listesine giren “On Tyranny”yi okuyacağım.

        **************

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Talkını verirken, salkımı yutanları görebildiğimiz zaman.

        Diğer Yazılar