Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        RAHMETLİ dedem çok çalışkan bir adamdı.

        Hali vakti hayli yerinde, her işin üstesinden gelebilen, hafif maceracı, biraz başına buyruk, kimseden çekinmeyen, kimseye eyvallahı olmayan biriydi.

        İş hayatında dikkat ettiği bir şey vardı ve ağzından düşürmezdi:

        “Çok para kazanacağını da bilsen, şerefsizle iş yapmayacaksın. Döner dolaşır, başına bela açar.”

        Babam rahmetli ise hayatı boyunca pek fazla iş yapmadı.

        Keyif adamıydı.

        Bir gün “Niye bir iş yapmıyorsun?” diye sorduğumda, “Dedenin vasiyetini uyguluyorum. Şerefsizle iş yapmıyorum” demiş, “Ne alaka?” demem üzerine, “Herkes şerefsiz olmuş” diye yanıtlamıştı. Bayağı bir gülmüştük.

        Zarrab davası, aklıma dedemin bu vasiyetini getirdi başından beri.

        Türkiye şerefsizle iş yaptı.

        Dahası, şerefsizi ve şerefsizin çevresinden nemalanan diğer haysiyetsizleri korudu. Ve gelinen nokta ortada.

        Şimdi bazıları Zarrab davasına Türkiye’deki AK Parti iktidarını ve Cumhurbaşkanı’nı zor duruma düşürecek bir dava olarak bakıyor ve bu davadan bir anlamda keyif alıyor.

        Ben ise pek öyle düşünemiyorum.

        Bir de şöyle düşünün lütfen.

        Diyelim ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün “Sıkıldım, yoruldum” dedi ve istifa etti.

        Bu dava kapanacak mı?

        Diyelim ki, yarın erken seçim oldu ve AK Parti iktidardan düştü.

        Zarrab davasında Türkiye’ye yönelik iddialar ortadan kalkacak mı?

        Evet, bu dava Erdoğan’ı da yıpratacaktır muhtemelen ama asıl Türkiye’yi yıpratacaktır.

        Erdoğan’a vereceği zarar, sıkıntı onun derdidir belki ama Türkiye’ye yaratacağı sıkıntı, vereceği uzun ve kalıcı zarar hepimizin derdidir.

        Hadi daha basit soralım: Genelkurmay Başkanı’nı sevmiyor, hatalı buluyor diye bir generalin, bir askerin düşmanla işbirliği yapması doğru mudur?

        Siyasetçiler bugün vardır, hadi yarın da vardır diyelim ama öbür gün yoktur.

        Ama Türkiye hep var olmak niyetiyle kurulmuştur ve hepimizin arzusu budur.

        Bu davayı “organize edenlerin” ve bu davayı Türkiye düşmanlarıyla birlikte kotaranların niyeti Türkiye’nin işte bu arzusunu ortadan kaldırmaya yöneliktir.

        *************

        BİR SORUN KENDİNİZE

        GELELİM Türkiye’nin iktidar partisine.

        Zarrab davası başta olmak üzere dünyada olan biteni, Türkiye’ye yönelik tavrı sürekli olarak “Bizim güçlü bir ülke olmamızı istemiyorlar” diye yorumlarsanız ve sadece üst aklın Türkiye’ye ilgili planlarına bağlarsanız kendinize haksızlık etmiş olursunuz.

        Hatırlayın AK Parti iktidarının ilk 10 yılını.

        Bugün sizden nefret ettiğini düşündüğünüz dünya size bayılıyordu.

        Dünyanın en önemli gazeteleri, televizyonları sizden ve liderinizden övgüyle söz ediyordu.

        Avrupalılar bile Erdoğan’ın liderliğine hastaydı, çok hoşlarına gidiyordu.

        Ortadoğu hakları da aynen.

        Bugün size hakaret yarışına giren NYT, WP, FT gibi gazeteler o günlerde övgü yarışındaydı.

        Şimdi ise Suudiler, İsrail ile el ele Türkiye’yi bölmeye çalışıyor.

        ABD onların yanında.

        Dostumuz Rusya bile YPG ile iş kotarıyor.

        Zarrab, ABD’de “sözde” yakalanmadan önce Birleşik Arap Emirlikleri’ne gidiyor ve biliyoruz ki, BAE Zarrab davasına el altından destek veriyor.

        Tamam, haklısınız, bize karşı çok “p.ştluk” yapılıyor.

        Ama siz de en azından kendinize bir sorun, “Peki biz nerede hata yaptık?” diye.

        *************

        KENDİME ELEŞTİRİ

        DÜN sabah evde kendi yazımı gazeteden okurken, “Yanlış yazmışsın Fatih” dedim kendi kendime.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Benim adımı kullanarak size gelenleri dinlemeyin. Kimse benim adıma konuşamaz” demesi hoşuma gitmiş ve bunu yazmıştım.

        Ama eksik yazmışım.

        Aslında Cumhurbaşkanı, “Benim adımı kullananları dinlemeyin, hak dışı, hukuk dışı bir istek bırakın benim adımı kullananları, benden bile gelse kulak asmayın” dese daha hoş gelmez miydi kulağa.

        Ve hatta akla ve vicdana.

        *************

        DELİKANLI MISINIZ LAN SİZ!

        BİR grup “serseri” bir adamı yıkmış yere dövüyorlar.

        Ölümüne.

        Bir kişiye karşı, sayamadığım kadar “İT”.

        İt derken köpekleri kastetmiyorum. Köpekler düzgün hayvandır.

        Bunlar kim, köpek olmak kim.

        Bunlarla konuşsan “delikanlılıktan” söz ederler.

        Bu mu ulan delikanlılık!

        Pislikler!

        1 kişiye karşı 10 kişi.

        Ve en vahimi de şu.

        Bunlar yargı karşısına çıkarlar, 3 ay hapis istemiyle haklarında dava açılır.

        Sonra yine sokaktalar. Başlayayım böyle adalete.

        Vallahi çok tepem attı. Kusura bakmayın.

        *************

        WİKİPEDİA’MI İSTİYORUM

        BİLİMDE gelişeceğini söyleyen, araştırma üniversiteleri açan, gençlerin iyi eğitim alması için iki günde bir müfredat değiştiren ülkede Wikipedia isimli bilgi kaynağı hâlâ kapalı.

        Tam tamına 8 aydır Wikipedia’ya erişim yasağı var.

        Bilgiye erişim yasağı.

        Çok vahim.

        Ancak daha vahim olan ne biliyor musunuz?

        Bu durumun kimsenin umurunda olmaması!

        *************

        ERKEK BEYNİ NASIL OKUR?

        İNGİLTERE’nin sevimli ve fırlama prensi Harry de evleniyormuş.

        Allah mesut etsin.

        Bu evlilik de her çapkın erkeğin evliliği gibi, arkasında kırgın ve kızgın kalpler bırakıyor.

        Bunlardan biri de prensin eski sevgilisi aktris Cressida Bonas.

        3 yıl önce prensten ayrılan Cressida, evlilik haberi üzerine Instagram’a prensle bir fotoğrafını koymuş ve altına şunu yazmış:

        “Ne kadar eğitimli, yetenekli, zengin olsanız ve ne kadar cool olduğunuzu düşünseniz bile başka insanlara nasıl davrandığınız sizi ele verir.”

        Prens Harry’nin bu mesaja bozulacağını hiç zannetmiyorum.

        Bence tam aksine egosu okşanmıştır.

        Çünkü erkek beyni bu mesajdan utanmaya değil, “Vay be hâlâ aklındayım” sonucu çıkarmaya programlanmıştır.

        *************

        SİZ NE DERSİNİZ?

        BU yazacaklarımı okurken, peşin peşin bilin ki, bu satırları yazan adamın evinde iki engelli köpek ile bir kedi vardır ve bu adam çocukluğundan beri sürekli olarak evinde en az bir köpekle yaşamıştır.

        Oyuncu Tuvana Türkay, bir kafeye köpeğiyle gitmiş.

        Köpek çantasında olduğu halde, kafe sahibi, Tuvana Türkay’dan köpeğini dışarı çıkarmasını ya da kafeyi terk etmesini söylemiş.

        Yıllar önce benzer bir şey Bandırma hızlı feribotunda bizim başımıza gelmişti.

        Minik köpeğimiz salona alınmayınca, kızım 2.5 saatlik yolculuğu araçların bulunduğu bölüme inen merdivende köpeğimizin başında oturarak geçirmişti.

        Merak ettiğim şu. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

        Kültürel olarak toplumun önemli bir bölümünün köpeklerden rahatsız olduğunun farkındayım.

        Bana normal gelmiyor ama ben ve benim gibiler çoğunluk muyuz bilmiyorum.

        Sizce bu yasaklar normal mi?

        *************

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Kafamızı kuma soktuğumuzda neremizin açıkta kaldığını bildiğimiz zaman.

        Diğer Yazılar