Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İSLAM İşbirliği Teşkilatı’nın “Doğu Kudüs”ü Filistin Devleti’nin başkenti ilan etmesiyle ilgili kafalar karışmış anladığım.

        Mesela Milli Gazete, “Ne Doğu’su, Kudüs’ün tamamı Müslümanların” diyor.

        Haklılar mı?

        Ehhh!

        Kudüs dediğin, aslında zaten Doğu Kudüs.

        Tüm dinlerin kutsal diye bildiği ne varsa, hepsi Doğu Kudüs’te.

        İstanbul gibi düşünürsen, Tarihi Yarımada, Üsküdar, Galata, Fatih, Karaköy, Beşiktaş, Beyoğlu’yu çıkarırsan geriye kalan ne kadar İstanbul olursa, Batı Kudüs de o kadar Kudüs sayılır.

        Bir diğer soru, daha haklı bir sual.

        “İsrail ve ABD bunu tanımadıktan sonra ilan etmek ne anlam taşıyor?”

        Bugün için bir anlam taşımıyor elbette.

        Ama siyasi anlamı var.

        Mesela, İsrail de Kudüs’ü başkent ilan etti yıllar önce.

        Kimse tanıdı mı?

        Hayır. ABD bile kabul etmedi.

        Üstelik de BM kararıyla İsrail haksız.

        Ama sonuçta İsrail’in kendi başına attığı ve anlamsız gibi görünen adımın da bir anlamı vardı ve bugün o anlamsız ilan bir ölçüde manaya büründü.

        Uluslararası her siyasette atılan adımların da, atılmayan adımların da bazen çok kısa vadeli, bazen çok uzun vadeli sonuçları vardır.

        Yeter ki o adım, doğru atılsın.

        *************

        SUUDİ CİDDİYETİ

        BAZI okurlar giderek moda olan bir hitapla diyor ki: “Eyyy Fatih, ‘İTT toplantısında Suudi temsilcisi yok’ diyorsun ama var.”

        Sizi mi kıracağım.

        “Var” diyelim o halde.

        Hemen hemen tüm İslam ülkelerinin devlet veya hükümet başkanı düzeyinde katıldığı bir toplantıya Türkiye “Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı” düzeyinde bir temsilci yollarsa, Türkiye o toplantıda “var” sayılır mı?

        Ya da daha doğru bir şekilde sorarsak, “o toplantıyı ciddiye aldığı” söylenebilir mi?

        Suudilerin de yaptığı budur.

        *************

        KRAL ARTIK SEVİLMİYOR

        DÜNKÜ yazılarımdan birinde Suudi Kralı Selman’ın Türkiye aleyhtarlığına r ağmen, Türkiye’de en sevilen Ortadoğulu lider çıkmasından duyduğum şaşkınlığı ve hayal kırıklığını yazdım.

        Meseleye hâkim bir okur şöyle yazmış:

        “Sayın Altaylı, bugünkü yazınızda Kral Selman’a yüksek çıkan sevgiyi sorgulamışsınız haklı olarak. İsterseniz mütedeyyin ve içeriden bir göz olarak ben cevaplayayım sorunuzu. (Arapça ve İngilizce bildiğimi ve Arap medyasını yakından takip eden mühendis bir okurunuz olduğumu belirtmek isterim.)

        En güvenilir liderler sıralamasında Kral Selman % 23’le ilk sırada çıkmış.

        İlk olarak bu oranın, her ne kadar 1. sırada olsa da Erdoğan’ın bölgedeki sevilme oranına nispeten ne kadar düşük kaldığı ortadadır.

        Benim şahsi yorumum, bu araştırmanın en azından son 1 veya 2 yıldır devam eden bir çalışmanın sonucu olduğudur.

        Çünkü Kral Selman 1-2 yıl evvel bazı kararlarıyla bizim camiayı heyecanlandırmış, kendi kendimize ‘Acaba?’ diye sormamıza neden olmuştu.

        İlk defa bir Suudi hanedanının olumlu bir gidişat içerisine girip İslam âlemi lehine gelişmelere imza atacağı ümidine kapılmıştık....

        Nitekim, işe ilk olarak Türkiye’yle bazı olumlu adımlar atmakla başlamış, selefinin soğuk muamelesinin aksine sıcak jestler vermişti Türkiye’ye.

        İkinci olarak İslam ordusu adı altında bir çalışma yapmış, bu kurumun İslam dünyasının yaşadığı makûs talihi değiştirebilecek potansiyelde ve de birçok mütedeyyinin gönlünde yatan, Müslüman ülkeler birliği gibi bir müesseseye önayak olacağı ümidini yeşertmişti bizlerde.

        Gelin görün ki Katar ablukası, PYD açıklamaları (bir Kürt olarak ben gayet rahatsız oldum PYD’ye destek olabilecekleri türünden haberlerden) ve son olarak da Kudüs meselesi işin tuzu biberi oldu.

        Şu an aynı anket yapılsa Kral Selman, Netanyahu’dan sonra en sevilmeyen adamlar listesinde 2. sırada çıkacaktır, gerek ülkemizde gerekse Arap ülkelerinde.”

        *************

        FİLİSTİN’LE PUL MESELESİ

        TÜRKİYE’nin Kudüs’le ilgili olarak İsrail’e gösterdiği sert tepkinin ardından Türkiye’de yine Filistinlilerin Türkiye’ye yönelik tavrı konuşulur oldu.

        “Filistinliler, Türkiye’yi sevmez, hatta Ermeni soykırımı iddialarını kabul eden ve soykırımın 100. yıldönümü nedeniyle pul bastıran da Filistin’dir.”

        Buradaki doğrularla yanlışları ayıralım.

        Filistin, Ermeni soykırımı iddialarını “resmen” tanımadı. Bu doğru değil.

        Ancak “Tanımıyorum” veya “İddialar yalandır” da demedi.

        Zımnen kabul etmiş gibi görünse de bunu resmileştirmedi.

        Pul meselesine gelince.

        Bu daha önce de konuşuldu ve o pulun devlet tarafından bastırılmış bir pul olmadığı, Hacob Benian isimli bir Filistinli işadamı tarafından bastırılmış bir hatıra pulu olduğu ortaya çıktı.

        Yine de bunlar Filistin’in Türkiye’ye her zaman dostça yaklaşan ve Türkiye’nin her zaman yanında yer alan bir “devlet” olmadığı gerçeğini de değiştirmiyor.

        *************

        KÖPEKBALIKLARI NE ZAMAN MİLLİ OLUR?

        DÜN gazetelerin sıkıcı gündemi arasında en ilginç haber zannederim, Habertürk’ün sürmanşetinde yer alan “Piri Reis’i gören köpekbalığı” haberiydi.

        Kuzey Atlantik’te bulunan 512 yaşındaki köpekbalığının, şimdiye kadar tespit edilen en yaşlı omurgalı hayvan olduğu açıklandı.

        Haber ilginç ama aslında o kadar da değil.

        Çünkü Kuzey Atlantik’te ve Grönland’da yaşayan bu köpekbalıkları genelde çok uzun yaşıyor.

        Söz konusu köpekbalığının retinasında yapılan ölçümlerle tespit edilen yaşı, 270 ila 512 arasında olabileceği. Yani tam yaşı belli değil.

        Ama size daha ilginç bir şey söyleyeyim.

        Bu köpekbalıkları öyle uzun yaşamaya programlanmışlar ki cinsel olgunluğa bile ancak 100 yaşında erişebiliyorlar.

        Daha önce?

        Daha öncesi yok.

        Boş boş yüzüyorlar.

        *************

        ‘GELMEYİN’ NE DEMEK!

        ESKİDEN Avrupa kupalarına katılan bir Türk takımına bir Alman takımı çıktığı zaman sevinirdik.

        “Deplasmanda da evde olacağız” diye.

        Gerçekten Almanya’daki maçta da Türk taraftarlar çoğunlukta olurdu.

        Galatasaray’ın Avrupa Şampiyonu olduğu yıl Dortmund’la oynadığımız maçta stada girince, tribünlerin dörtte üçünün Galatasaraylı taraftarla doldurulduğunu görünce yaşadığımız mutluluğu hiç unutamam. (Maçı 4-2 Galatasaray kazanmıştı.)

        Ancak Beşiktaş, Bayern ile eşleşince Başkan Fikret Orman, “Taraftarımız maça gelmesin” diye bir çağrı yaptı.

        Çünkü olay çıkarsa saha kapatma cezası alırlarmış.

        Yahu çeyrek finale çıkma ve tarihi bir başarı kazanma maçında böyle çağrı mı olur!

        “Gelin ama olay çıkarmayın” diyeceksin başkan.

        “Gelmeyin” ne demek!

        Önemli bir avantaj böyle tepilir mi?

        *************

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Spor muhabirliği, yönetici yalakalığına dönüştürülmediği zaman.

        Diğer Yazılar