Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        O oldu, bu oldu, şu oldu.

        Katılım düşük oldu, az oldu.

        Bunların hepsi laftır.

        Siyasete ilişkin hesaptır.

        Sonuç olarak Recep Tayyip Erdoğan, gencecik, gariban bir delikanlı iken girdiği siyaset yolunda tamamen kendi yetenekleri ile zirveye çıkmış ve halkın seçtiği ilk Cumhurbaşkanı olmuştur.

        Kendisi öyle davranmayacak bile olsa o artık hepimizin Cumhurbaşkanıdır.

        Hayırlı olsun.

        Bu oran hayal kırıklığı

        NUR içinde yatsın, Sevgili anneannemin çok güzel bir lafı vardı.

        "Tavuk kıçı tövbe tutmaz" diye.

        Benim ki de o hesap.

        "Daha az siyaset yazacağım" dedim iki gün önce, ama tavuk kıçı misali, tutamıyorum ki, kendimi.

        Ama haklı nedenim var.

        Cumhurbaşkanlığı seçimi bitmiş, yeni bir Cumhurbaşkanımız olmuş, herkes bunu konuşuyor.

        Yazmasam ayıp. Tövbeyi tutsam günah.

        Dünün en önemli gündemi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün "Partime döneceğim" açıklamasıydı.

        Gece aynı cümleyi, evde arkadaşlarla kâğıt oynarken arkadaşlara söyledim.

        "Yüzde 51 küsurluk sonuç en çok Abdullah Gül'e yarar. AK Parti'nin başına dönme yolu açılır" diye.

        Yüzde 73'lük bir katılımla yüzde 52.8 oy oranı elde edip Çankaya'ya çıkmak, halktan verilmiş önemli bir mesajdır.

        AK Parti yüzde 90'a yakın katılımın olduğu 30 Mart Yerel Seçimleri'nde ortalama 20 milyon oy almış.

        Yüzde 73'lük bir katılımın olduğu Cumhurbaşkanlığı seçiminde, tüm imkânları ile seçime asılan Tayyip Erdoğan ve onu destekleyen AK Parti 20 milyon oy almış.

        Katılım biraz daha yüksek olsa, seçim ilk turda bitmeyecek, çok açık.

        Doğru, sandığa gitmeyen AK Partili seçmen de var.

        Onun boşluğunu sandığa giden MHP'liler doldurmuş, oy sabit kalmış.

        İyi de, AK Partili seçmen niye sandığa gitmemiş?

        Cumhurbaşkanlığı seçimi sinyaldir.

        Çankaya'dan kumandalı bir AK Parti olamaz.

        Olursa ilk seçimde 40'ın altına iner.

        Bu dengesiz seçimden bile böyle bir sonuç çıkıyorsa, bunu genel seçime projekte ederseniz bir genel seçimde AK Parti'nin yüzde 38 civarında bir oy alacağını görürsünüz.

        Abdullah Gül de "Bugünkü şartlarda siyasette yer almayacağım" demesinin üzerinden çok da geçmeden "değişen şartlar" nedeniyle partisine geri döneceğini açıkladı.

        Aylardır da yazıyorum, siyasetin normal akışı Abdullah Gül'ün AK Parti'nin başına geçmesini gerektirir.

        Ama belli ki, Çankaya'nın yeni sakini bunu pek istemiyor.

        Ve belli ki, önümüzdeki günler neşeli olacak.

        Kendi haline bırakılırsa

        AK Parti kendi haline bırakılırsa partililerin gönlünde yatan aday Abdullah Gül.

        Başbakan'ın en yakın çevresindekiler, belediye başkanlığı hatta MSP günlerinden beri yanında olan yol arkadaşları bile ikili sohbetlerde "Partinin başına geçmek Abdullah Bey'in hakkı. Öyle olmazsa olmaz. Abdullah Bey olmazsa, genel başkanlığı hak eden 20 kişi var. Bu da partide bölünme getirir" diyorlar.

        Yani ya Abdullah Gül ya da 20 kişiden biri.

        Çok açık ki, bir dış etken söz konusu olmazsa AK Parti "Abdullah Gül" diyecek.

        Gül istifa ederse

        ABDULLAH Gül'ün AK Parti'ye "Genel Başkan" olarak dönüşününün engellenmesi için AK Parti kongresi 27'sine yapılmaya çalışılıyor.

        Çünkü parti tüzüğüne göre 15 günlük bir süre gerekiyor.

        Gül aday olamasın diye 28'inden önce yani Gül Cumhurbaşkanı iken kongreyi yapmak şart.

        Bu yüzden de belki de tarihinde ilk defa bir kongre hafta içi, salı günü yapılacak.

        Hafta sonuna kalsa Gül Çankaya'dan inmiş olacak, aday olabilecek.

        O yüzden salı yapılmak isteniyor kongre.

        Zannedilenin aksine, gerçekten kararlı bir Abdullah Gül'ün de böyle bir oldu bittiye karşı eli boş değil.

        O da partinin başına geçmek istiyorsa 26'sından önce Cumhurbaşkanlığı'ndan çekilebilir.

        Bunu engelleyen ne Anayasa var, ne de bir yasa.

        Yeni Cumhurbaşkanı seçildiğine göre ben artık bırakabilirim diyerek 24 Ağustos günü Cumhurbaşkanlığı'ndan çekilebilir.

        Dikkat edin, istifa eder demiyorum.

        Cumhurbaşkanlığı makamından istifa edilemiyor. Yasada böyle bir mekanizma yok.

        Ama çekilmek yasal ve serbest.

        Yerine de yenisi göreve başlayıncaya kadar TBMM Başkanı Cemil Çiçek vekalet eder.

        Abdullah Gül böyle bir şey yapar mı bilmiyorum.

        Ama çok kızarsa yapar.

        Bahçeli kaybetti

        BU seçim pek çok açıdan ders niteliğinde oldu.

        İki turlu seçimde "çatı aday" olmaması gerektiğini seçim acemilerine gösterdi mesela.

        Çatı aday diye bir şey olmasa idi seçim asla ilk turda bitmezdi.

        Ekmeleddin Bey iyi mücadele etti ama heyecan yaratamadı.

        En iyi mücadele eden Selahattin Demirtaş'tı.

        Türkiye'de siyasetin normalleşmesi adına çok önemli bir katkı yaptı.

        Demirtaş'ın adaylığı sırasındaki tavrı Barış Süreci'ne yapılmış en büyük katkıdır.

        Bu seçimin kaybedeni MHP Lideri Devlet Bahçeli'dir.

        Çatı aday fikri onundu.

        CHP büyük bir özveride bulunarak MHP'ye daha sıcak gelecek bir çatı adaya "Evet" dedi.

        Ama MHP'nin çatı adayına MHP'liler oy vermedi.

        Belki de, 2. turda Öcalan'la pazarlık ihtimali MHP'li seçmeni işi ilk turda bitirmeye yönlendirdi.

        Sonuç olarak Bahçeli kendi partisini, kendi inşa ettiği çatının altına sokamadı.

        Kılıçdaroğlu bana göre başarılıdır.

        CHP seçmeni gibi bir kitlenin, rüyasında görse oy vermeyeceği Ekmeleddin İhsanoğlu'na oy vermesini büyük oranda sağladı.

        Öyle veya böyle CHP'li seçmenin önemli bir bölümü, en azından tıpış tıpış sandığa giden bölümü İhsanoğlu'na oy verdi.

        Ki bu gerçekten inanılmaz bir şeydir.

        Dinleme rezaleti

        FENERBAHÇE'nin yatak odası dinlendi.

        Soyunma odası bir takımın yatak odasıdır.

        Orada neler söylenir neler.

        Hangi takımın soyunma odasını dinleseniz normal hayatta utanacağınız şeyler duyarsınız.

        Türkiye'de de dünyada da.

        Adrenalinin tavan yaptığı ortamlardır oralar.

        Fenerbahçe soyunma odasında da Ersun Yanal'ı dinleyip kaydetmişler.

        Ya futbolcular, ya yönetim.

        Kimse kim.

        Sonuçta Fenerbahçeliler.

        Ve bir de utanmadan bunu internet ortamında yayınlamışlar.

        Şimdi Aziz Yıldırım çıkıp da "Bizi dinlediler" diye şike soruşturmasındaki dinlemelerden nasıl şikâyet edecek?

        Bu rezilliği nasıl izah edecek?

        Cahillik mi aptallık mı?

        BİRKAÇ gün önce "âlim" sıfatını hak etmiş bir dostumla sohbet ediyorduk.

        Sürekli olarak cehaletten şikâyet ediyordu.

        Sonunda dayanamadım.

        "Cehalet mi daha kötüdür, aptallık mı?" diye sordum.

        Düşündü.

        "Aptallık" dedi.

        "Niye?" dedim.

        "Çok basit. Cahil, doğruyu gördü mü fikrini değiştirebilen, aptal ise görse de değiştiremeyendir. En kötüsü ise hem aptal hem cahil olandır, ama ona yapacak bir şey yok" dedi.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        İnanmadığımız şeyleri en azından yüksek sesle söylemediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar