Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        "15 yıl evvel şöyle demiştin" türü bir fikir yürütmeden yola çıkarak, "Bunlardan hesap sorulsun" anlayışı Türkiye'de son yıllarda hayli yaygın.

        Zaman zaman siyaset de buna ayak uydurmuyor değil.

        Ama son günlerde görüyoruz ki, "Sen bunu söylemiş, bunu yazmış, bu başlığı atmıştın" cümleleri, şimdilerde en fazla o cümleleri kurmaya bayılanlara sıkıntı yaratacak gibi duruyor.

        Mesela, size aşağıda bundan 2 yıl kadar önce yazılmış bir yazının bir bölümünü aktaracağım.

        Önce bu yazıyı, daha doğrusu bu çağrıyı ya da daveti bir okuyun:

        "Dünya, Türk Müslümanlığı ile tanıştı. Türkiye sadece ekonomik olarak büyümedi ve/veya siyasi olarak genleşmedi...

        Bugün 'Yeni bir süper güç mü doğuyor' gibi yorumların arkasında tek bir gerçek var: Dünya 'Türk Müslümanlığı' ile tanıştı, Suudi Arabistan-İran çizgisinden Türkiye merkezine kayan bu yeni resmi sevdi ve bu gücün İslam dünyasında öne çıkmasını ve korktuğu dinamikleri de dengelemesini tercih etti...

        Bu geri dönüş, kavuşmanın çok daha ötesinde.

        Sevgili dostlar, bu resmi yakalamamızı sağlayan en önemli isimlerden biri olan Gülen'e ve hareketine 'din odaklı bir cemaat' algısıyla bakanlar, anlatmak istediğimi anlayamayıp gerçekleri yine ıskalayacaklar.

        Anlatmak istediğim bir 'geri dönüş', bir 'kavuşma'dan çok ötesi. Gülen'in attığı adımları ve özellikle 'Cihan Devleti Türkiye' modeline yarattığı katma değeri doğru analiz etmek ve siyasi bir yargılama içinde üstünden atlamamak gerekli.

        Türkçe konuşan çocuklar size hoşgeldiniz dediği zaman.

        Dünya üzerinde uçakların bile gitmediği bir yere birkaç aktarmayla varıp da orada Türkçe konuşan çocuklar size 'Hoşgeldiniz' dediği zaman, içerideki kısır tartışmaların ne kadar boş ve anlamsız, önyargılı olduğunu anlayabilirsiniz.

        Sonuç: Yaptığının genişliğini ve küreselliğini her geçen gün daha iyi görebileceğimiz Gülen, Türkiye'ye dönüp bu leke alnımızdan silinmeden, '28 Şubat ayıbı' tam olarak asla bitmeyecek.

        Türkiye'ye davet etmek ve Türkiye adına yarattığı küresel gücü-küresel sentezi Türk Devleti adına takdir etmek Türk Devleti'nin görevidir ve bu ayıbın kapanması adına."

        Sice bu yazıyı kim yazmış olabilir?

        Ekrem Dumanlı mı?

        Değil!

        Mümtaz'er Türköne?

        Alakası bile yok!

        Hüseyin Gülerce mi?

        Hiç değil!

        Bu yazıyı 2011 yılının Kasım ayında kaleme almış olan kişi, bugün Başbakan'ın başdanışmanlığını yapan Yiğit Bulut.

        Bugün bu yazıyı yazar mı?

        Hiç zannetmiyorum!

        Bugün aynı fikirleri savunuyor mu?

        İmkânsız!

        O günlerde bu yazıyı yazmış olduğu için Yiğit Bulut'a kızabilir miyiz?

        "Sen paralel devleti mi destekliyordun" diyebilir miyiz?

        "Haşhaşilerin başını Türkiye'ye çağırmak mı istiyordun" eleştirisi yapabilir miyiz?

        Asla...

        Hatırlayın, ne yazmıştım bu köşede daha önce.

        "Konjonktür diye bir şey vardır" dememiş miydim?

        Komplo var ama iki ayağı var

        ORTADA hükümeti iş yapamaz, bürokrasisine söz geçiremez, uluslararası ilişkilerini saygın bir biçimde yürütemez hale getirmeye yönelik bir girişim olduğu konusunda Başbakan'la aynı fikirdeyim.

        Nereden bakarsanız bakın bu çok net biçimde görülüyor.

        Ancak bu girişim ortada bir "yolsuzluk" iddiası olduğu ve bu iddianın çok güçlü delillere dayandığı gerçeğini de değiştirmiyor.

        Böyle bir komplo girişiminin bir ayağı bu girişimi yapanlar ise komployu düzenleyenlerin elini güçlendiren diğer ayağı ise iktidar içinde veya çevresinde yolsuzluğa bulaşmış olanlardır.

        Evinde ayakkabı kutularında milyonlarca dolar saklayanlar, kolunda 700 bin TL'lik saatle dolaşanlar, evinde dizi dizi kasalar bulunduranlardır.

        29 yaşında milyarlarca dolarla oynayan kişilerle ahbap çavuş ilişkisi içinde olanlardır.

        Komployu "yapılabilir" ya da "uygulanabilir" hale getirenler, iktidar halkası içindeki bu kişilerdir.

        Komployu ortadan kaldırmanın bir yolu düzenleyenlerin organizasyonunu ortadan kaldırmaksa, diğer ve daha önemli tarafı ise hükümeti "komploya açık" hale getirenlerle de mücadele etmektir.

        "Kim olursa olsun gözünün yaşına bakmayız" cümlesi boş laf olarak kalmayacak şekilde mücadele etmektir.

        Yani bu kişilerle ilgili fezlekeleri bir an önce TBMM'ye getirmek ve dokunulmazlıklarını kaldırıp Yüce Divan'da "adil bir biçimde" hesap vermelerini sağlamaktır.

        Yok eğer "Yüce Divan da paralel yapının kontrolünde, ona da güvenmiyoruz" derseniz, o zaman da size "Bu devleti nasıl yönettiniz bunca yıldır" diye sorarlar.

        Haklı olarak!

        Bu internet yasasıyla Kuzey Kore gibi oluruz

        İNTERNETE yine yeni bir düzenleme geliyor.

        Elbette ki, daha özgürlükçü değil daha yasaklayıcı, daha doğrusu "daha kolay yasaklayıcı" bir düzenleme.

        Bir bürokratın emriyle, yargı kararına gerek kalmadan her türlü site veya yazışma ortamı yasaklanabilecek.

        Gerçi sağolsun yargımızın da bundan pek farkı yoktu.

        Hâkimlerimiz önlerine ne gelirse yasaklıyorlardı ama yine de en azından "lafta da olsa" bir yargı kararından söz edilebiliyordu.

        Şimdi artık o da olmayacak.

        İki dudak arasındaki bir kararla internete sansür uygulanacak.

        Şu anda zaten yeterince yasağımız var.

        Binlerce, on binlerce siteye girmek mümkün değil.

        "Ailenin korunması" adı altında hafif erotik siteler zaten anında yasaklanıyor.

        Milletin uçkur bekçiliği zaten yapılıyor.

        Şimdi buna bir de siyasi bekçilik eklenecek.

        Bu yasa geçerse dünyadaki yerimiz İran, Kuzey Kore düzeyine inecek.

        Emin olun Rusya bile daha az yasakçı kalacak.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Özgürleştirilmiş akıllardan değil, köleleştirilmiş beyinlerden korkmak gerektiğini anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar