Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Daha az konuşup daha çok okuyun

        Daha akıllı biri olmak ve haliyle daha akıllı görünmek istiyorsanız, çiklet çiğneyin, meyve sebze yiyin, bol havucun tercih sebebi olduğunu unutmayın, fındık fıstık leblebi tüketin... Kısacası ağzınızı oyalamak için ne yaparsanız yapın ama daha az konuşmanın bir yolunu mutlaka bulun. Ya da şöyle söyleyeyim: Daha az konuşup daha çok okuyun. Elinizin altında hep bir kitap, olmadı gazete yahut dergi bulunsun. Ama tabii Woody Allen’ın bir vakitler pek isabetli bir şekilde “Hızlı okuma kursunu bitirince Tolstoy’un Savaş ve Barış’ını bir günde okudum, olay Rusya’da geçiyor” dediğini de unutmayın. Sindire sindire okuyun. Garanti veriyorum, gelecek yıl bambaşka biri olacaksınız. Tüm dünyada bir milyonun üzerinde satan “Gerçekten Bilmeniz Gereken 50 Fikir” serisini yenilenmek, daha kültürlü, daha sofistike biri olmak isteyen herkese tavsiye ediyorum. Aralarda da zaten seriden çıkan kitaplardan bazılarını kısa kısa tanıtacağım. (Domingo Yayınları)

        Tartışmak iyidir!

        Az önce söylediklerimi çabucak geri aldığım için beni dönek sayabilirsiniz ama lütfen sisteminizin önyargı tuşuna bu kadar acele basmayın ve “Daha çok konuşun” tavsiyemi de ciddiye alın. Size elbette boş gevezelik önermiyorum. Çevrenizde sizi ilgilendireceğini düşündüğünüz konulardaki toplantılara katılın. Mesela desteklediğiniz sivil toplum örgütünün aylık buluşma ve “Ne yapalım, nasıl ilerleyelim?” tartışmalarına ya da en sevdiğiniz yazarları bir araya getiren fantastik edebiyat seminerlerine... Etkinlikler sonrasında aklınıza takılan soruları da “Salak ya da cahil görünürsem, saçmalarsam, daha kötüsü kekelersem” demeden mutlaka sorun. Hem siz inanıyor musunuz şu hayatta soru sormadan ve tartışmadan ilerlenebileceğine? Yeri gelmişken, konuşurken dikkat etmeniz gerekenleri de özetleyeyim... Asla tepeden bir ses tonu kullanmazsınız, biliyorum, ama ezilip büzülmeyin de. Net olun, espri yapmaktan çekinmeyin ama esprileri bombardıman halinde sıralamanın sizi itici gösterebileceğini unutmayın. Ha bir de ayağa kalkarken derin bir nefes alın ve dik durun. Olacak, biliyorum.

        Madem öyle dinlemeyi de öğrenin

        Konuşmayı, fikirlerinizi dile getirmeyi, tartışmayı öğrendiniz. Peki ya dinlemeyi? Bu da çok önemli. Hem karşınızdakine göstereceğiniz saygıyla alakalı olarak hem de kendi istikbaliniz açısından... Mesela yalancıların yöntemleri konusunda ne kadar bilgi sahibi olursanız sizin için o kadar iyi olur. Malum siyasi seçimler yaklaştı, her kafadan bir ses çıkıyor zaten ama yakında kakofoni iyice dayanılmaz hale gelecek. Konunun ne kadar hayati önem taşıdığını buradan bile çıkarabilirsiniz. Biri sizi söylediklerinin doğru olduğuna ikna etmeye çalışıyorsa genellikle mantıklı görünen önermeler sıralar, duygularınıza hitap ederek vicdanınızı etkilemeye çalışır ve daha bir sürü başka yol dener. O yüzden bir insanın hem ne dediğini dinleyin, hem de bunu nasıl söylediğini... Karşınızdakinin kullandığı kelimeler ve bunları söyleme biçimi vücut dilinden bile önemlidir. Bir de minik önlem paketi sunayım...

        Yalanı, yalancı için duygusal ve kişisel olarak önemli kılın. Şöyle ki; ortada kaybetme riski varsa kişinin yalan konusundaki becerisi zayıflar. Misal: Sizi aldattığını düşündüğünüz partneriniz, sonunda onu kesinlikle terk edeceğinizi bilirse, açık verecektir.

        Ona yalanlarını hazırlaması için zaman tanımayın. Beklemeden sorun, öğrenin.

        Spor yapın iyi beslenin

        Hoppala! Bu da nereden çıktı? En iyisi size bir tiyo vereyim: “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur”, eski çağlardan kalma bir söz. Antik Yunanistan’da yarı okul yarı spor salonu tarzında Gymnasium’lar varmış. Bunlar olimpiyatlara katılan atletlerin beden eğitimi için düzenlenseler de entelektüel uğraşlar ve sosyalleşme için de kullanılıyormuş. Her neyse, diyeceğim şu: Bütün o okuma, tartışma ve dinleme seansları arasında beden sağlığınızı katiyen ihmal etmeyin. Spor yapın ve doğru beslenin, yani bol taze sebze, yoğurt, somon ve ceviz tüketin. Hem aslında düzenli egzersizle entelektüel kapasite, üretkenlik ve yaratıcılık arasındaki bağlantıyı kanıtlayan birçok araştırma yapıldı. Ama lütfen abartmayalım... Her gün spor salonundasınız diye kendinizi yeni Slavoj Zizek falan sanmayın. Öte yandan bütün gün masa paşında kafa patlatmak da sizi Albert Einstein yapmaz. Gerçekçi olun. Ve çok çalışın!

        Kendi kendinizle konuşun, kendi kendinizle susun

        Kendi kendine konuşmak mı? Eh, ama bana deli derler. Ne önemi var? İnsanın kendi kendiyle konuşmasının sahiden teskin edici olduğunu kanıtlayan araştırma sonuçları ortada. Bunu yapmak, günde iki doz antidepresana ve haftada bir terapiye eşdeğermiş. Başka yararlarına gelince: Diyelim ki hedeflerinizi tembellikten ya da cesaretsizlikten ha bire erteliyorsunuz. İşte amacınızı kendinize sesli olarak dikte ederseniz, içinize bir çeşit Superman veya Wonderwoman giriyor, yani konsantrasyonunuz artıyor ve yapacaklarınızı bir çırpıda tamamlayıveriyorsunuz. Güzel, değil mi?

        “Kendi kendinizle susun” kısmına gelince... Meditasyon da konsantrasyonunuzu ve enerjinizi artıran bir şey. Bunun için günde iki kez, yani bir sabah bir akşam 15 dakika ayırmanız iyi olabilir. Ben olsam, sakinleştirici meditasyon müziği CD’si alır ve evin en sessiz odasında günde iki kez “susardım”. İnanın, zihnini boşaltmak kadar insana iyi gelen şey yok!

        Alzheimer olmak istemiyorsanız yeni bir dil öğrenin

        Birkaç yabancı dil bilen insanlar hakikaten diğerlerine göre daha “akıllı” oluyormuş. Zira “diller arası seyahat” zihinsel ve entellektüel gücü artırıyormuş. New York Times’da çıkan bir makalede birkaç dil bilenlerin alzheimer gibi yaşlılık hastalıklarına yakalanmamak konusunda da daha avantajlı oldukları belirtiliyor. Ayrıca zihinsel testlerde hep yüksek puan alıyorlarmış. Dahası, dil bilmek insanın görsel algı kabiliyetini kuvvetlendiriyormuş. En güzel bilgiyi sona sakladım: Çocuklukta birkaç dil öğrenen insanlar, yaşlandıkça yeni diller öğrenenler kadar avantajlı değilmiş. Yani önemli olan bir kez öğrenip öğrendiklerini hayat boyu kullanmak değil, zaman içinde beyni sürekli yeni bilgilerle canlandırmak. Yani alzheimer olmak istemiyorsanız hemen yarın bir lisan kursuna yazılın.

        Kaybolmak güzeldir!

        Valla açıkça söyleyeyim, teknolojinin hayatımızı kolaylaştırdığı önermesine itiraz edeni ciddiye alamıyorum. Lakin itiraz kabul etmez teknoloji müritlerini ciddiye almam da mümkün değil. Her şeyi bilgisayara kaydediyoruz diye ajanda tutmayacak değiliz yani. Geçenlerde bir teknoloji dergisinde şunu okudum: “Navigasyon cihazları çıktı çıkalı kimse kaybolmuyor, bu harika. Fakat elinizin altında yolu sizin yerinize arayıp bulan bu cihazlar durdukça tembelleşeceksiniz ve yön duygunuz yerlerde sürünmeye başlayacak.” Anlayacağınız elle yazmak, kaybolduğunuzda yolu yardımsız aramak gibi eski usuller beyninizi hep işler halde tutuyor. Şahsi fikrim: Sürprizsiz bir hayatın ne anlamı var, o yüzden bazen kaybolmak da güzeldir.

        Adabıyla felsefe yapmak için

        “Gerçekten Bilmeniz Gereken 50 Felsefe Fikri”, ideal bir felsefeye giriş kitabı. Bilgi, bilinç, kimlik, etik, hukuk ve estetik gibi kavramlar hakkında felsefenin her zaman odağında durmuş tartışmaları okurla kavanozdaki beyin problemi, Platon’un mağarası, berber paradoksu, şu ünlü “Düşünüyorum öyleyse varım” önermesi gibi keyifli ve zihin açıcı başlıklar üzerinden paylaşıyor. Yayıncısının deyişiyle, “Önyargılarını kırıp adabıyla felsefe yapmak isteyen herkes için çok faydalı

        Pop art ne demek yenir mi içilir mi?

        “Gerçekten Bilmeniz Gereken 50 Sanat Fikri”, romantizm, minimalizm, sürrealizm ve pop art gibi akımları mükemmel özetlerle ele alıyor. Ayrıca Degas ile Monet ya da Dali ile Duchamp arasındaki farkı ayırt edemeyenleri -yalnız değilsiniz!- tarih öncesinden bugüne yaratıcılık, emek ve isyanla dolu harikulâde bir yolculuğa çıkarıyor. Netide bir sanat eseriyle ilgili ne kadar çok şey bilirsek, ondan o kadar çok etkileniriz. Dolayısıyla, “barok” ya da “postmodern” gibi nitelemeler biz arkadaşlar arasında hava atalım diye uydurulmadı, hepsi de faydalı kelimeler.

        ‘Beni anlamadılar!’

        Bugünlerde şampuanınızın üstündeki yazı karakterinden sevgili seçiminize, kime oy verdiğinizden bağımlılıklarınıza hemen her şey psikolojik araştırmalara konu olabiliyor. Psikoloji, sizin hakkınızda o meşhur “Beni anlamadılar!” serzenişiyle kestirip atamayacağınız kadar çok şey biliyor. İşte “Gerçekten Bilmeniz Gereken 50 Psikoloji Fikri”, duygu, düşünce ve davranışlarımızın kökenine dair bilim insanlarının yaptığı keşifleri, sonuçlarına inanmakta zorluk çekeceğimiz deneyleri ve “Neden itaat ederiz?” gibi mühim soruların cevaplarını arayan şahane bir psikolojiye giriş kitabı.

        Matematik hiç bu kadar keyifli olmamıştı

        Okuldayken matematikte ne kadar kötü olduğunuzu anlatıp durmaktan sıkılmadınız mı? İşte “Gerçekten Bilmeniz Gereken 50 Matematik Fikri” bunu değiştirmek için ve büyüleyici bir evrene girmek için harika bir fırsat... Roma rakamlarından Fermat teoremine, oyun kuramından sihirli karelere uzanırken kalkülüs, şifre kırma, istatistik, cebir, sudoku, piyango ya da bileşik faiz hesabının arkasın

        Diğer Yazılar