Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Son zamanların en popüler aşk romanları, Jane Austen’ın izinden giden duygusal, eğlenceli ve kolay okunan romantik komediler. İşte dikkat çeken birkaç örnek...

        Sanırım Charlotte Bronte Jane Eyre’i yazdığı günden itibaren kadınlar aşk romanlarına bayılıyorlar. Her şeyi başlatan bence oydu. Türler değişti, stiller farklılaştı ama kadınlar aşk romanları okumaktan sıkılmadı. Kimi dönemlerde aşk romanlarının sonu mutsuz bitti, kimilerinde efsanenin, mitolojinin dozu arttı. Bazen peri masallarından ilhamla yaratıldılar, bazen silahlı dövüşlü maceralar yaşadılar. Bazen de hafif ve eğlenceli olmayı tercih ettiler. E.L. James’in aşırı popüler “Grinin Elli Tonu” romanından sonraki birkaç yılın gözde trendiyse erotik aşk romanları oldu. “Aşırı popüler” dediğimde abartmıyorum, “Grinin Elli Tonu” gerçekten de yayın piyasasındaki en yakın rakiplerini bile geride bırakarak son yılların en çok kazandıran romanı oldu. Üstelik geçtim üslubu, edebiyatı; gramer açısından bile yerlerde sürünmesine rağmen... Sir Salman Rushdie, “Bugüne dek okuduğum en kötü roman. Alacakaranlık serisi onun yanında adeta Savaş ve Barış gibi duruyor” dediğinde haklıydı. Bir gazete haberinin şahane başlığıysa şöyleydi: “Medeniyetin sonu: Publisher’s Weekly, E.L. James’i Yılın Yazarı seçti!”

        AŞK VE GURUR: KADINLARIN “THE GODFATHER”I

        Gri’nin hâkimiyeti hâlâ sürüyor ama artık listelerin üst sıralarında erotik aşk romanları dışında türlere de rastlıyoruz. Tabii buna bakarak “Medeniyet geri geldi” diyemeyiz elbette ama roman okurlarının seçimlerinde her şeye rağmen ufak bir çeşitlilik emaresi sezmek bence hiç fena sayılmaz. En dikkat çeken örnekler artık sadece sinemada değil, kitapçı raflarında da karşımıza çıkmaya başlayan romantik komediler. Aslında onlar her daim gözdelerimiz, sadece bir ara tahtları sarsılmıştı. “İki Genç Kız” filmi ve “Hatırla Sevgili” dizisiyle tanıdığımız aktris Feride Çetin’in söylediklerini hatırlayalım: “Erkekler için Mario Puzo’nun ‘The Godfather’ı neyse, kadınlar için de Jane Austen’ın ‘Aşk ve Gurur’u odur. Şahsen ben, ‘Aşk ve Gurur’un kahramanı Elizabeth Bennet’ın aşk için kanatlarını indirip teslim oluşunu, kibrinden vazgeçerek önyargılarıyla yüzleşmesini her seferinde adeta kutsal bir kitapta yazılıymış gibi okuyorum...” Romantik komedilerin yeniden popüler hale gelmesine bakacak olursak, Çetin’in bu hislerinde hiç de yalnız olmadığını söyleyebiliriz. Son ayların en gözde romantik komedisi, DEX Kitap’tan çıkan ve sinemaya da uyarlanan “Kocan Kadar Konuş”. Şebnem Burcuoğlu, romanını genç şehirli kadınların en derin iki korkusundan ilhamla yazmış. Yazara gore kadınlar ya evlenememekten korkuyor ya da evlendiklerinde özgürlüklerini yitirmekten. Birbiriyle kıran kırana didişen bu iki korkudan hangisinin galip geldiği duruma göre değişiyor. Burcuoğlu’nun romanında kahve falları açılıyor, konu komşudan, aile efradından tavsiyeler, taktikler alınıyor, Sabahattin Ali ve Kürk Mantolu Madonna’ya başvuruluyor ve sonunda yüzükler takılıyor ve dünya evi denen o hayali cennete giriliyor. Eh, olacağı buydu, bir romantik komediden de zaten başka ne beklenir?

        BEBEK’TEN BEYKOZ’A HAYATIM DEĞİŞİYOR

        İkinci örnek, çeşitli televizyon dizileri için yazdığı senaryolarla tanıdığımız Zehra Çelenk’in Artemis Yayınları’ndan çıkan ilk romanı Ruhumun Aynası. Çelenk, romanında birbirinden çok farklı iki dünyayı buluşturuyor. Kahramanlarından biri görünüşte mükemmel bir hayata sahip, güzel ve başarılı psikiyatr Elçin, ötekiyse güçlü, dayanıklı, neşeli ve pek bir sivri dilli asistanı Gülpare. Elçin’in başına öyle felaketler geliyor, aşkta ve hayatta işleri öyle ters gidiyor ki hayatını baştan aşağı değiştirmeye karar veriyor ve İstanbul’un en güzel muhitlerinden birindeki muayenehanesini Gülpare’nin yaşadığı alçakgönüllü semte taşıyor. Bebek’ten Beykoz’a taşınmak, yerini yurdunu, konunu komşunu değiştirmek dile kolay! Ama Elçin bir kez taşındıktan sonra onun için renkli mi renkli, eğlenceli mi eğlenceli bir macera başlayacak, en güzeli aşk da hiç beklenmedik yerden gelip kapısını çalacaktır. Sadece onun mu, Gülpare’nin de. Yer yer eğlenerek, yer yer gözlerim dolarak okuduğum bu çok tatlı kitaptan edindiğim bir izlenimi sizinle paylaşmak isterim. Kendisine sormadım ama bence Zehra Çelenk bu kitabın devamını da yazmaya başlayacak. Üçüncü örnek, Özlem Türk’ün Müptelâ Yayınları’ndan çıkan ve kısa sürede çok satanlar listesine giren romanı “Annemin Gelini Olur Musun?” O da bir romantik komedi. Kahraman bu kez bir erkek, yani Yekta... Annesinin “eli yüzü düzgün, hanım hanımcık ve kesinlikle sarışın olmayan” bir gelin adayı arayışına girdiğini fark eden ama evlenmeye hiç mi hiç niyeti olmayan Yekta, alelacele bir plan yapar. Annesinin girişimlerini etkisiz hale getirmek için oynadığı oyun gereği de müdavimi olduğu bir barda çalışan çılgın sarışın Aksen’e evlenme teklif eder. Böylece eğlenceli bir macera başlar...

        Diğer Yazılar