Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Şair, romancı, müzisyen. Güzel ve iyi adam. Leonard Cohen ya da Budist olduktan sonra seçtiği “sessizlik” anlamındaki yeni adıyla Jikan öldü. Birkaç ay önce kaybettiği eski sevgilisi Marianne Ihlen’e veda mektubunda söz verdiği gibi. Bugün onu hatırlama zamanı. Öyle yapıyoruz. Elveda Jikan!

        Kederin ve arınmanın şarkılarını söyleyen ve Yahudi olarak doğduğu dünyaya bir Budist rahip olarak veda eden Leonard Cohen’e “Müzisyen” diyoruz ama eksik söylüyoruz. Çünkü kendisi müziğe başlamadan önceki yıllarda, çoktan “yetenekli genç şair” olarak ün kazanmıştı bile. 1956’da “Let Us Compare Mythologies” adlı şiir kitabını, 1963’te ise ilk romanı “The Favorite Game”i yayınladı. Özellikle bizim kuşağı dağıtıp bırakmış bir romanı daha var; “Güzel Kaybedenler”... Bu yazıda Cohen’i anlamak için anahtar birkaç kavramdan bahsedeceğim. Hayatını uzun uzun anlatmaya ne yerim ne vaktim var; öğrenmek isteyenler “The Favorite Game”i okusun. Montrealli bir Yahudi şairin çocukluktan erişkinliğe kadar olan hayatını ve sancılı büyüme sürecini anlatan bu hikâye Cohen’in erken yazılmış otobiyografisi çünkü. Bilinmesi gereken ne varsa orada: Geleneklerle kuşatılmış bir ortamda özgürlüğü arayış, yakıp kavuran ilk aşk ateşi, yoğun cinsellikle geçen yıllar, toplumsal olaylar, sanata ve insanlığa dair kaygılar... Cohen’i anlatan kavramlara gelince, en önemlisi sanırım aydınlık, karanlık, inanç, aşk ve demokrasi. Başlayalım...

        AYDINLIK

        “Yazması 10 yılımı aldı” dediği eşsiz güzellikteki şarkısı “Anthem”in mesajını şu zor günlerde herkesin hatırlamasında fayda var: “Kusursuzluktan vazgeç; her şeyde bir çatlak vardır, ışık içeri girsin diye...” Aslında Cohen’in tekrar tekrar dile getirmekten vazgeçmediği bir mesaj bu. “Suzanne”da “Çöplere ve çiçeklere iyi bak; orada yosun kapladığı için görmediğin kahramanları fark edeceksin” derken, “Hallelujah”da “Her kelimede ışık vardır. ‘Şükürler olsun’ dendiğinde, sen neyi duyuyorsun, kutsal bir söz mü geliyor kulağına, kırık dökük bir söz mü?” diyordu.

        KARANLIK

        Çok mu iyimser geliyor? O halde şunu hatırlayalım. 80’lerin sonu... Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla birlikte, insanlar “Demokrasi geliyor” coşkusuna kapılıyor. Kendini o kadar coşkulu hissetmeyen ve karanlığın aydınlıktan, aydınlığın karanlıktan bağımsız var olamayacağına inanan Cohen, “Democracy” adlı alabildiğine hüzünlü bir şarkı yapıyor. “Geliyor; havadaki bir delikten, Tiananmen Meydanı gecelerinden. Geliyor; o pek aşikâr ‘Bunun gerçeklikle alakası yok’ yahut ‘Gerçek olsa bile pek yersiz ve zamansız’ duygusundan. Amerika’ya demokrasi geliyor; kaosu bastırmak için başlatılan savaştan, gece gündüz işitilen sirenlerden, evsizleri yakan ateşten, eşcinsellerin küllerinden. Duvardaki bir çatlaktan!” Aslında ilk yazdığında şarkının tonu daha sertmiş ama sonradan sözleri azıcık değiştirmiş. Yine de “Bir tebessümün arkasına gizlenen toplama kampı” ya da “Tanrı’yı öldürdük önce ve siyahlardan blues’u çaldık. Kim kazandı, bedeli kim ödedi? Charleston Bay’e köle gemilerini kimler taşıdı?” gibi dizeleri düşünürsek, Cohen’in saçma bir iyimser olmadığını görebiliriz.

        DEMOKRASİ “Biz orta sınıflar demokrasiyi hafife alıyor, şu 19’uncu yüzyıldan kalma eskimiş fikirlere sıkı sıkı sarılıyoruz. Kitleler Shakespeare’i ya da Beethoeven’ı sevecek... Demokrasi algımız üç aşağı beş yukarı bundan ibaret. Ama gerçek başka. Demokrasi, sanattan ve kültürden değil, hiç beklemediğimiz yerden gelecek. Önemsemediğimiz fikirlerden, değer vermediğimiz insanlardan; burun kıvırdıklarımızdan...”

        TÖVBE VE ARINMA

        “If It Be Your Will adlı şarkım aslında bir dua. ‘Hallelujah’ da duaya benziyor. ‘Dance Me to the End of Love’, ‘Suzanne’; birçok şarkım öyle... Kilise müziğini seviyorum. Sinagog müziğini. Cami müziğini. ‘Future’da bir dize var: ‘Vicdan azabından söz ettiklerinde ne kastediyorlar, merak ediyorum.’ İnşası birkaç yüzyıl süren yapılar gibi. Yapı ustalarının işi tamamlaması eskiden o kadar uzun sürermiş ki neyin nasıl yapıldığını, hangi malzemenin kullanıldığını unuturlarmış, böylece birçok formül kaybolup gidermiş. Günümüz insanı onlara çok benziyor. Biz de birlikte yaşamamız adına müthiş yararlı bazı kadim ruhsal mekanizmaları ya terk ettik ya da unutmayı tercih ettik. Mesela pişmanlık yahut tövbe, arınma, diriliş... Bu kavramlar sanki banyo suyuna karışıp gitti. İnsanlar dinden, dahası bütün bu arındırıcı mekanizmalardan şüphe etmeye başladı.”

        KAVUŞTULAR

        “Marianne, ikimiz de çok yaşlandık, bedenlerimiz ayrı düşüyor. Sanırım çok geçmeden ben de peşinden geleceğim. Buradayım aslında, elini uzatsan elimi tutabilirsin. Sana güzelliğinden ve aklından ötürü âşık olmuştum ama artık bunlardan söz etmeyeceğim, hepsini biliyorsun zaten. Tek istediğim seni iyi uğurlamak. Elveda eski dost. Sonsuz aşk, yolun sonunda görüşeceğiz.” Leonard Cohen’in bir zamanlar âşık olduğu Marianne Ihlen, birkaç ay önce öldü. Cohen ise öncesinde unutulmaz bir şey yaptı ve geçmişteki hayatının 10 yılını paylaştığı Ihlen’e bir mektup yazdı. Yıllar önce, ilk beraber olduklarında ya da ayrıldıklarında “So Long, Marianne” ve “Bird on the Wire” gibi bir sürü şarkı yazmıştı ama bu mektubu yazarken amacı farklıydı. Kaçınılmaz bir biçimde ölüme giden eski sevgilisine cesaret vermek, onu kelimeleriyle sarıp sarmalamak istemişti. Yorum gereksiz, söylenecek tek şey var: Cohen, Marianne’ına verdiği sözü tuttu.

        Leonard Cohen

        (21 Eylül 1934- 10 Kasım 2016)

        Yaratmak Cohen’e göre ruhsal bir eylem.

        “İyi bir şey yazabilmek için bana bir mucize gerek. Güzel şarkıların geldiği yeri bilseydim, oraya daha sık giderdim.”

        “Bana öyle geliyor ki sağlığım elverdiği müddetçe yazacağım. İnsan hayatını yazmaktan emekli olunacağını aklımdan bile geçirmiyorum.”

        “Bir dizeyi asla kullanmamaya karar verip çöpe atmam için bile kalemi kâğıdı alıp onu yazmam gerekiyor. Bu açıdan kötü şiir yazmakla iyi şiir yazmak arasında pek bir fark yok, ikisi de çok zor.”

        Cohen, Budist olduktan sonra California’daki Baldy Dağı’nda inzivaya çekilmiş ve Jikan yani “sessizlik” adını alarak hayatının 12 yılını orada geçirmişti.

        Diğer Yazılar