Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dünkü yazımda erkeklerin babalık hakları, daha doğrusu "Baba olmak istemiyorum" deme hakları olduğunu düşündüğümü yazmıştım. Bu düşüncemi ilk dile getirdiğimde servisteki erkeklerden "ama"lar yükseldi. Bu konuyu benden çok düşündükleri gerçekti. Peki ne düşünüyorlardı?

        Onlara göre erkekler bu konuda (korunma) sadece ve sadece kendilerine güvenmeliydiler. Kadın ya hata yaparsa, ya hamile kalmak ister de söylemezse, ya evlenmek için çocuk bahanesini kullanma niyeti varsa... O sebeple asıl kontrol kendilerinde olmalıymış.

        Eh hadi bakalım. Yatak dışında, masa başında bu ayakları yere basan fikirleriyle mangalda kül bırakmayan erkek arkadaşlarım, umarım yatakta da aynı kararlılığı gösterip korunuyorlardır. Sonradan başın ağrıyacağına...

        İşte size birkaç rakamla gerçekler (parantez içleri bana ait):

        Bir prezervatif markası 36 ülkede 29 bin kişinin katılımı ile ‘Küresel Seks Araştırması' yapmış ve gençlere seks eğitimini nereden aldıklarını sormuş. Türkiye'de gençlerin seks konusundaki başvuru kaynağı internet. İnterneti, yüzde 47 ile arkadaşları ve yüzde 35 ile sevgilileri takip ediyor. (Hayatımız dedikodu ve kulaktan kulağa... Bir gün sırf seksle ilgili şefir efsaneleri yazmak lazım)

        Araştırmaya göre, Türklerin sadece yüzde 10'u ilk deneyimine endişeyle yaklaşıyor. (İşte buna hiç şaşırmadım)

        Cinsel yolla bulaşan enfeksiyon (CYBE) hem dünya hem de Türkiye'de yaygın bir halk sağlığı sorunu. ("Atın ölümü arpadan olsun" diyerek AIDS'li olduğunu söyleyen ve prezervatifi olmayan kadınla yatmakta ısrar eden adamı anımsayan var mı?) Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) tahminlerine göre yılda 340, günde 1 milyon kişi bu sorunla (trikomonas, klamidya, bel soğukluğu, frengi, genital uçuk ve siğiller, hepatit B gibi) tanışıyor. HIV gibi virüslerin de eklenmesiyle yıllık toplam sayının milyara yaklaştığı tahmin ediliyor. Bu enfeksiyonlara yol açan en büyük etken ise yüzde 80 oranında korunmasız cinsel ilişki.

        Yani neymiş: Önce kendini koru. Fiziki olarak da ruhsal olarak da...

        Benim 'Oscar'ım bu aileye!

        Evet. Bodrum Gümüşlük'te terk edilen köpekten söz ediyorum. Haberiniz var mı? Onun şimdi yeni bir ailesi var ve çok mutlu. Adı da Oscar oldu. Özlem-Murat Güsar çifti sahiplenmiş Oscar'ı. Birçok arkadaşım kendilerini bizzat tanıyor. Ben de tanımış kadar memnun oldum. Hatta gönül oscar'ımı kendilerine vermek istiyorum.

        Bu arada şimdilerde Oscar'ın aşıları tamamlanmış, sahilde çocuklarla denize girip oyunlar oynuyor. Nereden nereye... Hatta bir Facebook sayfası var: Oscar the Dog. "Her şeye rağmen hayatın çok güzel olduğunu göstermek için buradayım" diyor.

        Fark yaratabilecek küçük hareketler için üşenmemek, ertelememek, "Aman canım birileri ilgilenmiştir nasılsa" dememek lazım.

        İz bırakan kadınlar

        Hayır tarihte, belleklerimizde iz bırakan kadınlardan söz etmiyorum. Maalesef, kendine güveni düşük olan, beğendikleri erkeklerin hayatlarında, evlerinde, her yerlerinde iz bırakmak derdinde olan kadınlardan söz ediyorum.

        Geçtiğimiz gün Halil Sezai'nin güneşlenirken çekilmiş bir fotoğrafını gördüm. Bundan öyle özel bir durum yok tabii. Ama göğsünde bir dudak izi olduğunu görünce gülmeden geçemedim. "Ahhh" dedim içimden, "kadının yaptığına bak sen!" (Bugünlerde kadın düşmanı ilan edilmem an meselesi!)

        Vallahi ben, birlikte yaşamadığı erkeğin evinde toka, makyaj malzemesi, kıyafet, diş fırçası, saç bırakarak varlığını vurgulayan çok kadın gördüm. Ama böylesini görmemiştim. Hatta bir arkadaşım, gittikleri düğünde kız arkadaşının kendisini çok kıskanıp bembeyaz, kolalı gömleğin yakasına ruj izini pattadak bıraktığını anlatmıştı ama bu çıplak tene dövme ile "Ben öpüldüm" demek de iyiymiş. Meğer Sezai dövme yaptırmış. Aynı noktadan öpülmek arzusuyla mıdır, "çok öpülüyorum" mesajı mıdır bilemem ama değişik fikir.

        Kırkından sonra şişenler: Cüzdan, ego, kaslar

        Etrafım spor salonlarında kas şişiren kırklı yaşlardaki erkeklerle doldu. Sürekli hangi protein katkısı kullandıklarını, nasıl beslenmek gerektiğini, hangi salonda kimlerin müdavim olduğunu, kaç set ne yaptıklarını anlatıp duruyorlar. Eskiden otomobillerini, yarı yaşlarındaki yeni sevgililerini anlatırlardı. Buna alışığım. Ama bu yeni!

        Gün geçmiyor ki biri çıkıp baklavalarını gösteren fotoğraflarını paylaşmasın. Son örneklerinden biri de Ozan Doğulu. Daima sevimli, güleryüzlü, süper yetenekli ama fiziken çelimsiz bir adam olarak tanıdığım Ozan'ı gelişmiş vücuduyla görünce çok şaşırdım.

        Bu arada önceleri memeleri yüzünden çok eleştirilen Murat Boz'un ardından Alpay Özalan, Murat Başoğlu gibi isimler de gözlerimizi bayram ettiren kaslarıyla arzı endam etmeye başladılar.

        Cüzdan ve ego yerine kasların şişmesi meselesine nihai yorumum ise şöyle: Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur!

        Diğer Yazılar