Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İki gün sonra “8 Mart Dünya Kadınlar Günü”, ülkemizde kadına yönelik şiddetin ve töre, namus, kıskançlık cinayetlerinin tırmandığı, cinsiyet eşitliğinin olmadığı, kadınların iş yaşamından ve sosyal hayattan uzaklaştırıldığı, siyasette ve kamu yönetiminde temsil oranının çok düşük düzeyde kaldığı bir ortamda kadın dernekleri tarafından düzenlenen çeşitli etkinliklerde dile getirilecektir.

        Oysa kadınların yaşama, vücut bütünlüğünü koruma, özgürlüğünü eksiksiz kullanma, politikada, kamu yönetiminde ve istihdamda “eşit temsil hakkı”; en temel insan hakkıdır.

        Aynı zamanda kadının fiziksel, sözel, cinsel şiddetten, tacizden, katliamdan korunması da devletin en temel görevlerinden biridir.

        EŞİTLİKTEN UZAKLAŞILIYOR

        Ancak devlet, kadın katliamlarını önlemekten, cinsiyet eşitliğini sağlamaktan ve kadını sosyal yaşamın, üretimin, çalışma hayatının, kamu yönetiminin, politikanın “eşit” unsuru haline getirmekten her geçen gün biraz daha uzaklaşmaktadır.

        Daha da önemlisi ülkeyi yönetenler, kadın sözcüğünü kullanmak yerine aile kavramını öne çıkarmaktadırlar.

        Bu yaklaşım cinsiyet eşitliği ve kadına yönelik şiddet, katliamlar konusunda kamu yönetiminin, yargı mekanizmasının güçlü refleks göstermesini ve toplumsal duyarlılığı engellemektedir. Bunun sonucunda da kadına yönelik şiddetin önlenememesinde, cinsiyet eşitliğinin sağlanamamasında kamu yönetimi, medya ve toplum olarak hepimiz, değişik oranlarda “pay sahibi”yiz.

        Şiddete maruz kalan, vücut bütünlüğünü kaybeden, katliamdan kurtulan eğitimsiz, işsiz, yoksul, korumasız kadınları evde ve sokakta zor bir yaşam beklemektedir.

        BARIŞIN GÜVENCESİ

        Güçlendirilmiş kadın hoşgörünün, dayanışmanın, barışın ve özgürlüğün güvencesidir. İnsani değerleri koruyup geliştirecek, adaleti, eşitliği öğretecek ve toplumu uygarlığa taşıyacak olan kadınlardır. İyi eğitim görmüş, kendi ayakları üzerinde durabilen, istihdamda, üretimde yeri olan, “özgelir”e sahip kadınlar özgürlüğün ve barışın güvencesi olduğu gibi, her türlü şiddetin de önündeki en büyük engeldir.

        Ne var ki ülkemizde bugünkü tabloya baktığımızda siyasette, yönetimde, bürokraside kadının yeri yok. 25 kişilik Bakanlar Kurulu’nda sadece bir kadın bakan bulunmaktadır. 81 Vali’den yalnızca 2’si kadındır.

        Bu tablo bize “cinsiyet eşitsizliği”ni, “erkek egemen” bir toplum olduğumuzu anlatıyor. Cinsiyet eşitsizliğinin ve kadına yönelik şiddetin nedeni ve sorumlusu erkekler, mağduru da kadınlardır. Bu nedenle problemin çözümüne erkeklerden başlanmalıdır.

        İnancı, siyasal tercihi ve yaşam biçimi ne olursa olsun kadına özen göstermeliyiz ve saygınlık kazandırmalıyız. Cinsiyet eşitsizliğinde toplumsal duyarlılığı artıracak eylemleri desteklemeliyiz.

        Diğer Yazılar