Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bölücü terör örgütünün 7 Haziran seçimlerinden sonra katliamlarını yoğunlaştırdığı, eylemlerini kentlere yaydığı, askeri birliklere ve karakollara saldırılarını arttırdığı ve alan hakimiyetini genişleterek kamu düzenini ve “kamu otoritesi”ni zaafa uğrattığı görülmektedir.

        Bölücü terörün katliamlarını ve eylemlerinin “neden şimdi tırmandığının” sorusuna cevap aramak gerekir.

        “Neden şimdi?” sorusuna cevap ararken AK Parti Hükümeti’nin önce “Kürt Açılımı”, toplumda oluşan tepki üzerine “Demokratik Açılım”, “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” ve son aşamada da “Çözüm Süreci” olarak adlandırdığı hazırlığı ve alt yapısı olmayan projelere, belirsizlik üzerine kurgulanmış ve gerçekleşmesi mümkün olmayan beklentiler yaratarak bölücü terör örgütü PKK’yı umutlandırdığı dikkatten uzak tutulmamalıdır.

        GEÇİCİ FAYDA

        Bu değişik adlardaki projelerden ve “çözüm süreci”nden belli dönemlerde “çatışmazlık” ortamı yaratılarak “geçici fayda” sağlandığı da görülmüştür.

        Ancak; Hükümetin “çözüm süreci”nden anladığı ve öngördüğü ile bölücü terör örgütü PKK’nın “çözüm süreci”nden anladığı ve beklentisi; hiçbir zaman örtüşmemiştir.

        Hükümet; “çözüm süreci”yle bireysel özgürlüklerin alanını genişletmeyi ve bölgeye yönelik ekonomik ve sosyal iyileştirmelerle “bölgesel kalkınma”yı hedeflemiştir.

        Oysa; terör örgütü PKK; eylem ve söylemleriyle “Demokratik Özerklik”, “Federasyon”, “kolektif haklar” ve son noktada da “Bağımsız Kürdistan” istediğini açıkça ortaya koymuştur.

        Bu koşullarda yapılması gereken terör örgütü PKK ile doğrudan ya da dolaylı “müzakere” yürütmek yerine, örgütü bölge halkından soyutlayarak etkili ve kalıcı bir mücadeleyle “kamu düzeni”ni sağlayıp “kamu otoritesi”ni demokrasi ekseninde çalıştırarak vatandaşlara “güven” vermektir.

        Vatandaş; devletin her koşulda mal ve can güvenliğini, namus emniyetini sağlayacağından asla kuşku duymamalıdır.

        Çünkü; devlet “boşluk” yaratamaz; yaratırsa bunu “meşru” olmayan güçler doldurur.

        Ne yapılmalı?

        Etnik farklılıkları öne çıkararak Cumhuriyet’in üzerine oturduğu sütunları oynatmamak gerekir.

        Sorun; bölücü terör sorunudur. Terörle silahlı mücadele; ekonomik, sosyal ve psikolojik unsurlarla devlet ölçeğinde ve eşgüdüm içinde yürütülmelidir.

        Terörle mücadele; siyasi kaygılarla, “oy hesapları”yla devletin caydırıcılığı zayıflatılarak yürütülemez. Yürütülmeye kalkılırsa; bugünkü “kanlı süreç”e gelinir.

        Devletin caydırıcılığı ortadan kalkarsa; terör örgütünün cesareti ve karşılanması mümkün olmayan talepleri artar. Etnik kimliğin öne çıkarılmasında; projenin adı ister “çözüm süreci”, isterse “Kardeşlik ve Milli Birlik projesi” olsun “bölünme ve ayrışma”ya zemin hazırlar.

        Gelinen aşamada yapılması gereken “çözüm süreci”ne “etnik elbise” giydirmemek, yapılamayacağı yapılacakmış gibi göstererek boşuna beklenti yaratmamak; kutuplaşmayı, ayrışmayı ve çatışmayı “tahrip” etmemek olmalıdır.

        Devlet; adil ve şevkatli olmalı, her yurttaşına eşit davranmalı, herkesi kucaklamalı, kamu düzeninin sağlanmasında caydırıcılığını yitirmemeli, vatandaşın mal ve can güvenliğini, namus emniyetini koşulsuz olarak teminat altına almalıdır.

        Sonuç olarak: Caydırıcılığı kaybolan devlet; ülkesini de, ulusunu da esenlik içinde tutamaz.

        Diğer Yazılar