Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Güncel değerlendirmeler, yorumlar, yazılıp çizilenler; kamu yönetimindeki atamalarda, göreve getirmelerde “liyakat”ın geçerli ölçü alınmadığı, bunun yerine “politik, inanç, etnik köken” gibi unsurların öne çıkarılarak görevlendirmeler yapıldığı şeklindedir.

        Böyle olunca da; yönetim kademelerini bilgi ve mesleki açıdan yetersiz olanların doldurduğu savları öne çıkıyor.

        Gerçek olan şu ki; “liyakat”ın, mesleki yeterliliğin içi boşaltılmamış “laik eğitim”le, güçlü ekonomiyle, gelir dağılımıyla, çağdaş hukuk sistemiyle çok yakın ilişkisi vardır.

        Bir başka gerçek de; “liyakat”sız, yetersiz kişilerin kamu yönetiminde de, toplumsal yaşamda da sorun çözme yerine sorun çıkardığıdır.

        Bu noktadan hareket ederek “liyakat”la ekonomi ve nitelikli eğitim arasındaki ilişkinin ve etkileşimin ne olduğuna baktığımızda gördüğümüz tablo; iç açıcı değildir.

        Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK)nun “2015 Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması”na göre nüfusun en çok gelir elde eden yüzde 10’luk diliminde kişi başına düşen aylık ortalama gelir; 4.264 TL’dir.

        Buna karşılık, en az gelir elde eden yüzde 10’luk dilimde ise kişi başına düşen aylık ortalama gelir 321 TL’dir. Bu dilim; tüm gelirin yüzde iki buçuğu ile yaşamaya çalışıyor. Bu tablo; “gelir dağılımı uçurumu” tablosudur.

        Bu arada; nüfusun yarıdan fazlası da ayda 1000 TL ortalama gelirle yaşam savaşı veriyor. Bu durumda her 5 kişiden biri Avrupa Birliği ölçülerine göre “yoksul”dur.

        Ülkelerin ve ailelerin ekonomik düzeyi; eğitim öğretim düzeyini de olumlu ya da olumsuz etkiliyor.

        Nüfusun yarıdan fazlasının aylık ortalama gelirinin 1000 TL, en az gelir elde eden yüzde 10’luk dilimin aylık ortalama gelirinin de 321 TL olduğu bir toplumsal ve ekonomik yapıda aileler; çocuklarına kaliteli eğitim-öğretim olanağı sağlayabilir mi?

        Bir başka soru da nitelikli eğitim almadan “liyakat”lı olunabilir mi?

        CUMHURİYET’İ UNUTTURMAYALIM

        Demokrasi; kalkınmanın, refahın, bireysel ve toplumsal zenginliğin, kaliteli eğitimin, “liyakat”ın da etkileyici ve belirleyici faktörüdür.

        Demokrasi normlarında gerileyince refah düzeyimiz de düşüyor. Demokrasiden uzaklaşmak fakirlik getiriyor. Zenginliğe, refaha giden yol; Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi normlarını içselleştirmekten, çağdaş dünyaya yakınlaşmaktan geçiyor.

        Çok kısa bir süre önce, 29 Ekim’de Cumhuriyet Bayramımızı kutladık. Cumhuriyet; bugün de devam eden “dinamik” bir süreçtir. Cumhuriyet’imizi kuran dünyanın en büyük devrimcisi Büyük Atatürk’ün “EN BÜYÜK ESERİMDİR” diye bizlere emanet ettiği Cumhuriyet’i unutmayalım, unutturmayalım. 29 Ekim; “milli mücadelenin son durağı değildir.”

        Milli mücadele Cumhuriyet’in ilanından sonra da, bugün de devam ediyor. Milli mücadele; “var olma, yok olma” mücadelemizdir. Cumhuriyet’in içini boşaltmaya yönelik örtülü açık eylemlere karşı ulusça birlik-beraberlik sergileyerek koşulsuz karşı duralım. Sonuç olarak: Bugün dünü unutturursak; yarın birileri de çıkar bugünü unutturur.

        Diğer Yazılar