Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        2017’nin ilk 3 ayında tüketerek %5 büyüdük. Bu yüksek büyüme; tahminleri aşan “şaşırtıcı” bir büyümedir. Yılın ilk çeyreğinde “hane halkı tüketimi”nin %5.1 oranında büyümesi ve “devletin tüketimi”nin de %9.4 artması ve ihracatın “ivme” kazanması; %5’lik büyümenin temel dinamikleridir. Ekonomide önemli olan üretim ve yatırım harcamalarındaki artıştır.

        Tüketim artarken, ekonomi %5 büyürken “yatırım harcamaları”ndaki artışın %2 oranında kalması; büyümenin tüketime dayandığını gösteriyor.

        Bu arada; tüketim ve ihracat artarken yatırım harcamalarının artmaması; ekonomide kullanılmayan “atıl kapasite”nin harekete geçirildiğini gösteriyor.

        Ne var ki; kamu kaynaklarından beslenen, kredilerle desteklenen yatırımdan, üretimden ve istihdamdan kaynaklanmayan büyüme; “sağlıklı”, “kaliteli” ve “sürdürülebilir” büyüme değildir. Esas olan; tarımda ve sanayide “üretim artışı” sonucu oluşan “gelir artışı” ile “ihracat artışı”na dayalı “talep ve üretim artışı”dır.

        BUNDAN SONRA NE OLUR?

        2017’nin ilk çeyreğindeki büyüme; iç tüketimi artırmak için beyaz eşya ve mobilyadaki vergi indirimleri, Kredi Garanti Fonu teminatı, KOSGEB aracılığıyla KOBİ’lere kullandırılan krediler ve Avrupa ekonomilerindeki toparlanmanın ihracatta meydana getirdiği talep artışı ve prim ötelemesi, yatırım teşvikleri ile istihdamı teşvik uygulamalarından kaynaklanmıştır.

        Öte yandan; TUSİAD’la birlikte bir toplantı düzenleyen Dünya Bankası Türkiye Ülke Direktörü Johannes Zutt, “Türkiye’de kredi büyümesi görüyoruz, ama; büyüme kredi Garanti Fonu’ndan tetiklenen yapay bir büyümedir” dedi. TUSİAD Başkanı Erol Bilecik de “Yılın ilk çeyreğinde devreye sokulan talep yönlü kısa vadeli tedbirler; ekonomi için uzun vadede risk oluşturmaktadır. Türk ekonomisinin artık hızlı kredi artışı ve likidite bolluğu ile büyümesinin sonuna gelinmiştir. Likidite bolluğu yüksek enflasyon olarak bize geri dönmektedir“ değerlendirilmesini yaptı. Her şeye rağmen Türk ekonomisindeki tahminleri aşan bu %5’lik yüksek büyümeye sevinmeliyiz. Ancak; tüketime, kredi bolluğuna, vergi indirimlerine, pirim ötelemelerine ve geçici teşviklere dayalı büyümenin “sürdürülebilir olmadığı”nı da gözden uzak tutmamalıyız.

        Sonuç olarak: Üretime, yatırıma, ihracata ve istihdama dayalı büyüme için “yapısal reformları” geciktirmeden hayata geçirmeliyiz.

        Diğer Yazılar