Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Şiddet gören kadınları “koruma” altına alan ve Avrupa’daki en önemli hukuki düzenleme olarak değerlendirilen “İstanbul sözleşmesi”, 1 Ağustos Cuma günü yürürlüğe girdi.

        Türkiye, 2011’de Avrupa Konseyi Dönem Başkanlığı sırasında İstanbul’da imzaya açıldığı için “İstanbul Sözleşmesi” adını alan bu hukuki belgenin yazım sürecine en büyük katkıyı veren ve ilk imzalayan ülkedir.

        Sözleşmenin yürürlüğe girmesi için 10 Avrupa ülkesi 3 yıllık bir inceleme ve değerlendirmenin ardından bu belgeyi imzaladı.

        Türkiye’nin kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda Avrupa ülkeleri arasında sergilediği bu enerjik, etkili ve sonuç alıcı çabası, onur verici ve uygar bir devletin yapması gereken soylu bir davranıştır.

        EYLEM PLANI

        Ancak Türkiye’nin öncülük ettiği “İstanbul Sözleşmesi”nin yürürlüğe girmesi, kadına uluslararası “koruma şemsiyesi” açmakla birlikte tek başına yeterli değildir. Zaman yitirmeden, bir “eylem planı” hazırlanarak yürürlüğe konulması gerekir.

        Bu arada başta Cumhuriyet Savcıları ve yargıçlar olmak üzere toplumun tüm kesimleri, kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda “zihinsel” açıdan “hazır” hale gelmelidirler.

        Türkiye’nin “taraf” olduğu ve milli hukukumuzun bir parçası haline gelen “İstanbul Sözleşmesi”nin öngördüğü hedefler, kadınları ve çocukları her türlü şiddetten korumak, aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak, ortadan kaldırmak ve kadınların güçlendirilmesi başta olmak üzere “kadın-erkek eşitliği”ni özendirmek ve bu konuda uluslararası bir “şemsiye” açmak biçiminde özetlenebilir.

        Umalım ve bekleyelim ki, “İstanbul Sözleşmesi” kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda bir “milat” olsun.

        SÖZLEŞME NE GETİRİYOR?

        Kadına yönelik şiddet konusunda ülkemizde “iç karartan” bir tablo var. Geçen yıl 237 kadın eşi ve en yakın aile fertleri tarafından toplumun gözü önünde katledildi. Bu yılın ilk 6 ayında öldürülen kadın sayısı 139. Bunların çoğu da devletten koruma talebinde bulunmuş kadınlardı.

        “İstanbul Sözleşmesi”ne göre;

        Sözleşmeyi imzalayan 10 Avrupa ülkesi şiddet gören kadına “mülteci” statüsüyle “sığınma” hakkı verebilecek.

        Şiddet nedeniyle eşinden ayrılan kadın, o ülkenin vatandaşı olmasa da “sınır dışı” edilemez ve “ikamet izni” verilir.

        Kadına yönelik şiddete “yataklık” edenler de cezalandırılacak.

        Devlet radyo ve televizyonlarında her ay en az 90 dakika toplumsal cinsiyet eşitliğine dair yayın yapılacak.

        İlk ve orta öğretim müfredatına, kadının insan hakları ve kadın-erkek eşitliği konusunda eğitime yönelik dersler konulacak.

        Bu arada yaptırım gücüne sahip olan “İstanbul Sözleşmesi”, aynı zamanda, bir “denetim mekanizması”nı da getiriyor.

        Buna göre Avrupa Konseyi bünyesinde 6 ay içinde “Kadına Yönelik ve Aile İçi Şiddete Karşı Mücadele Uzmanlar Grubu” oluşturulacak. Bu grup, taraf devletlerle ilgili düzenli denetim raporları hazırlayıp önerilerde bulunacak ve yerine getirilip getirilmediğini izleyecek.

        Sonuç olarak: Kadına uygulanan şiddet, toplumun tümüne uygulanmış sayılır.

        Diğer Yazılar