Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BDP, yakın bir zamanda durup dururken, yani geleneksel “parti kapatma” riski ortada yokken, kendi kendini işlevsizleştirip adını Halkların Demokratik Partisi (HDP) olarak değiştirdi.

        Bu karar birçok kişiyi şaşırttı ama en çok da parti içindeki “Kürtçüleri” şaşırttı. Onlara göre Kürtler, bile bile kendi partilerini “marjinal Türk solu”na teslim ediyorlardı.

        Oysa böyle düşünenler, Öcalan’ın İmralı Adası’nda 15 yıldan beri titizlikle geliştirdiği “Demokratik Ulus Çözümü” tezinden bihaber olanlardı. Çünkü BDP’nin HDP’ye dönüşme kararı, bir Öcalan kararıydı ve 2 yıldan beri süren, bu hafta itibarıyla da “derinlikli müzakere sürecine evrilme emaresi” gösteren barış sürecinin bir gereğiydi. Hakkını teslim edelim, Öcalan, içinde bulunduğu sıkışık alanda müthiş siyasi hamleler kuruyor ve bu hamlelerin bir “konvansiyonel” de içerdiği, zaman içinde ortaya çıkıyor.

        Dikkat ederseniz, İmralı’da yapılan görüşmelerde Türkler hep devlete “PKK’ya ne verdiniz?”, Kürtler de PKK’ya “Devletten ne aldınız?” sorusunu soruyor. Ve bu sorunun cevabı şimdiye kadar iki tarafı da memnun etmiş değil. Oysa görüşmeyi yürüten aktörlerin baştan beri çok iyi bildiği bir şey var, bu süreç “bir alıp verme” süreci değil. Eğer süreç başarıya ulaşırsa Türkler de Kürtler de birbirlerine bir şey vermeden, çok şey alacaklar.

        Fakat burada Öcalan’ın tavrı biraz daha farklı... O kendi yandaşlarının ve geniş kamuoyunun bildiği davranış kalıplarının dışında hareket ediyor. Meseleyi ne Kürtlerin, ne de kendi kişisel “ikbalinde” şahsileştiriyor. İmralı’da yazdığı kitaplarda baştan beri “memleketi bölecek bir Kürt devletini istemediğini, bu topraklar üzerinde yaşayan bütün halkların -ki bunları ‘demokratik ulus’ olarak nitelendiriyor-, özgür ve demokratik bir yaşama kavuşmalarını” istediğini söylüyor. Bunun pratikteki sonucunun da “demokratik özerklik” olduğunu vurguluyor. Öcalan ve kurmaylarına göre demokratik özerklik, bir “radikal demokrasi” projesi.

        Peki bunu sadece bölgesel bazda örgütlenmiş, sadece Kürtlerin sorunlarını dile getiren “etnisiteye” dayalı bir politika yürüten bir parti gerçekleştirebilir mi? İşte bu soruya Öcalan menfi cevap verdiği için “etnisite” vurgusunu gereğinden fazla yapmış olan BDP’yi işlevsizleştirip yerine HDP’yi kurdurdu. Amacı, sadece Kürtlere özgürlük vaat etmeyen, aynı zamanda bütün memlekete “radikal bir demokrasiyi” getirmeyi ana mesele yapmış bir hareketi memleket sathına yaygınlaştırmaktı. Eğer devletle anlaşır da silahlar devreden çıkarsa, demokrasi mücadelesi için bu elzem olacak. Dolayısıyla seçime bu partiyle katılmalı ve gücünün sınırları iyice netleşmeli.

        Önceki gün Özgür Politika Gazetesi’nde Mustafa Karasu yazdığı “HDP kimliğiyle seçime girmenin anlam ve sonuçları” başlıklı yazısında, seçime partiyle girme kararını memnuniyetle karşılamayanları “liberal milliyetçi” olarak nitelendirdi ve bunları, bilerek HDP projesini kadükleştirmeye çalışmakla ve “Kürt halkının sırtından milletvekili olmaya çalışmakla” suçladı.

        Karasu yazısında, daha önce Demirtaş’ın açıkladığı “seçime HDP olarak girme” fikrini, bir yığın argümanla bir kez daha duyurdu. Buna göre, bu karardan dönmek bir hayli güç görünüyor

        Hafta başında gazetecilerin bu konudaki sorularına muhatap olan Sırrı Süreyya Önder, anketlerde oylarının yüzde 11.8 olduğunu söyledi. BDP çevresinden görüştüğüm birkaç etkili isim de bu bilgiyi teyit etti. Onlara göre, partilerinin baraj altında kalacağını gören birçok farklı siyasi görüşe mensup seçmen, AK Parti tek başına Anayasa’yı değiştirecek çoğunluğa ulaşmasın diye gidip oyunu HDP’ye verecek. Yani seçime parti olarak girme kararı, demokrasi güçlerinin sayısını artıracak.

        Diyelim ki seçime HDP olarak girdiler ve yüzde 10 barajını aşıp Meclis’e 40-50 milletvekiliyle geldiler, ondan sonra ne olur? İşte bu soruyu sorduğum HDP çevresinden birçok kişi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde “radikal demokrasi” devriminin yaşanacağını söyledi. AK Parti ile HDP el ele verir, yeni bir Anayasa yaparlar ve her şey rayına girer.

        Hani olur da “HDP barajın altında kalırsa ne olur?” sorusunun cevabını ise, hiç kimse aklına bile getirmek istemiyor. Hayır, “Ortalığı yakıp yıkarız” diyen yok, bu konudaki en özlü cevabı eski parlamenter, şu anda Ağrı Belediye Başkanı olan Sırrı Sakık verdi: “Bedel ödemeden hiçbir şey olmaz. Bir dönem bekleriz, bu arada daha iyi örgütlenir, derdimizi halkımıza daha iyi anlatırız. Meclis’e girmemek dünyanın sonu değil.” Sanırım bu fikir şu anda kimileri katılmasa da partinin ortak görüşü...

        Diğer Yazılar