Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        71 yıllık yazın hayatına 26 roman, 11 deneme, 9 röportaj ve 2 öykü sığdıran Yaşar Kemal’i ‘Usta’ yapan, belki de yaşadığı o fırtınalı çocukluğu ve yokluk içinde geçen gençliğiydi

        YAŞAR Kemal’in, 4 yaşındayken babası camide, gözü önünde ağabeyi diye bildiği evdeki besleme Yusuf tarafından öldürülünce, dünyası altüst oldu. Anası, oğlu Kemal, Yusuf’u öldürsün de babasının intikamını alsın diye dua ediyordu. Kemal bunu yapmadı. Bu iş akrabadan Osman’ın payına düştü. Anası uzun yıllar Yusuf’u Osman’ın öldürdüğüne inanmak istemedi. Yusuf’u Osman değil, Kemal öldürmüş, babasının intikamını almış ve hapse girmemek için de suçu Osman’ın üzerine atmıştı! Annesi komşu ve uzak akrabalarına bunu böyle anlattı.

        FIRTINALI GEÇEN BİR ÇOCUKLUK

        Huzursuz bir dönemdi bu dönem. Fırtınaları dindirmeye çalışıyor, bir şeyler birikiyordu içinde. İsyanlardaydı. Köyün dokunulmazlığı olan tek kişisiydi. Çocukları peşine takıyor, maceralara sürüklüyordu. Küçük bir krallık kurmuştu ve yıllar sonra bu krallığa Onat Kutlar, ‘Anavarza Krallığı’ diyecekti. O krallıkta neler yoktu ki...

        Babasının katilini öldürme isteği... Bu fikrin neden olduğu korku... Beyaz bir ata binip ova boyunca atı dörtnala şaha kaldırmak... Ceyhan’da yüzme... Güzel adamlar... Eşkıyalar... Köy köy dolaşan destancılar...

        Doğada ve çevresinde gördüğü her zenginlik, gördüğü her şeye türkü yakma isteği duyuyor, halkın onun merak ettiği her şeye çoktan bir türkü yaktığını hayretler içinde görüp dehşete kapılıyordu. Madem onlar bunları yapmıştı, o halde onların yapmadığı bir şey yapacaktı.

        Ailesinin gururla dile getirdiği, “Evdalê Zeynikê’nin diz kırıp misafir kaldığı” bir evde büyümüştü. O halde o büyük Kürt dengbêjinden (destancı) ayrı kalmayacak, onun gibi anlatacaktı. Ama o söyleme biçimini, kendinden önceki anlatıcıların yapmadığı biçimde çok modern bir araçla dile getirecekti. Romanla...

        Çocukluğunu kuşatan her şey yazacağı romanlarının malzemesini oluşturacak, onu dünyanın en büyük ‘modern destancısı’ yapacak, dünya edebiyatı Homeros’tan sonra ikinci büyük anlatıcısını kazanacaktı.

        BORÇ ÇETELESİ ONU YAZIYLA BULUŞTURDU

        Köye gelen bir çerçinin tuttuğu borç çetelesi onu yazıyla buluşturdu. Çerçi ak kâğıda sihirli birtakım işaretler çiziyordu. O da bunu öğrenmek istedi ama çevresinde bir mektep yoktu. Uzak bir yerde vardı, yalın ayak oraya gitmeye başladı. İlkokul bitince orta mektebe gitmesi gerekiyordu, amcası elde avuçta kalan tek tosunu verdi ona, “Götür Adana’ya sat, parasıyla okula git” dedi. Tosunu sattı, parasıyla mektebe yazıldı ama 1939’da orta mektebin son sınıfından ayrıldı. 1941’de ‘tastikname’sini aldı. Birçok iş yaptı: Ayakkabıcı çıraklığı, kavun-karpuz bekçiliği, traktör sürücülüğü, ırgatlık, amelebaşılık, vekil öğretmenlik, kütüphane memurluğu, arzuhalcilik... Bu arada ağıtlar derliyor, yazdığı şiirler edebiyat dergilerinde yayımlanıyordu. İkinci Cihan Harbi yıllarıydı. Ankara aydınlara, muhaliflere göz açtırmıyordu.

        Sansaryan Han’dan işkence çığlıkları yükseliyor, birçoğunu sürgüne gönderiyordu. Arif ve Abidin Dino kardeşler Adana’ya sürüldü. Kemal, onlarla tanıştı. Abidin ressamdı, yazardı, sinemacıydı. Abidin Dino, 1979’da bu tanışmayı Milliyet Sanat Dergisi’nde şöyle yazdı: “Gözümüzün önünde, bir deri bir kemik, köylü delikanlının biri... Adı Kemal Sadık Göğceli. Hemite Köyü’nden gelmedir. Dağ bayır dinlemez, köyünden, dağ köylerinden, obalardan, ovalardan, kasabalardan ikide birde kopup gelir Adana’ya, çöker önümüze. Ağıtlar, türküler, destanlar serer buruşuk sarı kâğıtlar üzerine yazılmış. Her getirdiği söz yumağı, akıllara durgunlukta... Dehşet acı, dehşet güzel.”

        KÜTÜPHANEDE ORHAN KEMAL İLE TANIŞTI

        Abidin Dino, ona ‘Türküler Müfettişi’ adını taktı. Adana’da kütüphanede çalışmaya başladı. Batı klasiklerini hatmetti, okumadığı bir kitap kalmadı. Daha sonra Orhan Kemal adıyla muhteşem romanlar, hikâyeler yazacak olan Raşit Kemali Öğütçü’yle burada tanıştı. Hapishaneden yeni çıkmıştı Raşit Kemali, hem de Bursa Hapishanesi’nden geliyordu, Nâzım Hikmet’in yanından, onunla kurduğu dostluğun kokusu vardı hâlâ üzerinde. O da şiirler yazıyordu ama Nâzım’ın şiirlerini görünce şiiri bırakmış, hikâyeye, romana yönelmişti.

        Kemali Balzac’ın ‘Goriot Baba’ romanını istedi Kemal’den. Kemal ile Kemali, iki edebiyat ‘deli’si hemen dost oldular. Bu arada 1946’da Kemal askere gitti. Orada Mehmet Ali Aybar’la tanıştı. İyice sosyalist fikre ısındı.

        Çalışmak için İstanbul’a gitti Kemal. Havagazı şirketinde bir süre çalıştı. Havagazı saatlerini okuyup tüketileni kaydediyordu. İstanbul’a tutunamadı, Adana’ya döndü. Arzuhalcilik yapmaya başladı Kadirli’de; hapishaneyle o günlerde tanıştı. Adı ‘komünist’e çıkmıştı. Alıp hapishaneye attılar. Dergilerde, sağda solda basılmış olan ‘Ağıtlar’ kitabı suçunu yeterince büyütmüştü zaten. Kadirli Hapishanesi macerasından sonra tekrar tutukladılar, bu kez Kozan’daki kodese tıktılar. Kozan’ın hapishanesi etrafı surlarla çevrili, basık tavanlı, cehennem gibi bir yer... Burada bıçaklandı. Daha geniş bir yere, 17 kişinin kaldığı bir koğuşa verdiler.

        AÇTI... İŞSİZDİ...

        Hapisten çıktıktan sonra arzuhalcilik yaptığı tezgâhının yerinde yeller esiyordu. Açtı, işsizdi ve artık buralarda durmanın imkânı yoktu. Kemal ile Kemali şanslarını İstanbul’da deneyecekti. Ama ikisinde de para yoktu. Orhan Kemal’in babası vefat etti. Mirastan onun payına 600 lira düştü. Bu parayla iki Adanalı İstanbul’da sebzecilik yapacaklardı. Bir kamyonet alacak, sebzeyi dolduracaklar, Orhan Kemal kamyoneti sürecek, Yaşar Kemal de kamyonetin kasasında o davudi gür sesiyle, “Baklaya gel, enginara gel! Zerzevatçı geldi!” diye bağıracak, zerzevattan kazandıkları parayla hayatlarını idame ettirecek, boş kalan zamanlarında da roman ve hikâye yazacaklardı.

        YARIN: İSTANBUL’DA ARZUHALCİLİK YAPAN KÖR KÜRT KEMAL

        Diğer Yazılar