Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cumhuriyeti kuran partidir. Temelleri Sivas Kongresi’nde atıldı. 9 Eylül 1923’te Mustafa Kemal tarafından, “Halk Fırkası” olarak resmen kuruldu. 1923 ile 50 arasında tam 27 yıl kesintisiz iktidarda kaldı. 1924 yılında başına “Cumhuriyet” kelimesi eklendi.

        Mustafa Kemal, “Büyük Nutku”nu 1927’deki 2. Kurultay’ında okudu. (“Nutuk”un en son baskısı 1938’de yapıldı. Atatürk’ün ölümünden sonra İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı döneminde bir daha basılmadı. DP Atatürk’ü sahiplenmek için kitabı zamana yayarak üç cilt halinde, birinci cildini 1950’de, ikinci cildini 52’de, üçüncü cildini 59’da bastı.)

        1931’deki 3. Kurultay’ında tüzüğü yenilendi, programına “altı ok” girdi. “Altı ok”lu amblemi, Köy Enstitüleri’nin “mimarı” İsmail Hakkı Tonguç tarafından tasarlandı. Amblem ilk defa 1933 yılında kullanılmaya başlandı.

        1935’te yapılan 4. Kurultay’ında “Cumhuriyet Halk Partisi” adını aldı. Aynı kurultayda, “Kemalizm” ilk defa programına girdi.

        1935 yılına gelindiğinde, her ilin valisi, aynı zamanda o ilin CHP il başkanı olarak görevlendirildi. Bu tarihte İçişleri Bakanı, partinin genel sekreterliğine atandı.

        1937 yılında Anayasa’da yapılan bir değişiklikle partinin “altı oku” Anayasa’ya dahil edildi.

        Atatürk’ün vefatından sonra, 26 Aralık 1938’de olağanüstü kurultayı toplandı. Bu kurultayda Atatürk “Ebedi Şef”, İsmet İnönü de “Değişmez Genel Başkan” ve aynı zamanda “Milli Şef” ilan edildi.

        7 Ocak 1946’da Demokrat Parti kuruldu. Parti, Amerika’daki “solcu” “demokratlardan” adını aldı. O gün, patinin kuruluşu bir basın toplantısıyla duyuruldu. Toplantıda Celal Bayar ile Adnan Menderes vardı. Gazeteciler Bayar’a, “Siz Halk Partisi’ne nazaran sağda mısınız, solda mısınız?” diye sordu. Soruya Menderes cevap verdi. “CHP’ye göre iki parmak soldayız” dedi.

        Bundan sonra uzun bir süre CHP DP’ye, DP de CHP’ye benzemeye çalışarak varlığını sürdürdü.

        Çok partili hayatla birlikte iktidarı DP’ye kaptıracağını hisseden İnönü, 15 Ocak 1949’da başbakanlığa Şemsettin Günaltay’ı, Diyanet İşleri Başkanlığı’na da Ahmet Hamdi Akseki’yi getirdi.

        (Bundan üç sene önce büyük bir çeviri seferberliğini başlatarak dünya edebiyatının hemen hemen bütün klasiklerini çevirtip yayınlayan Hasan Âli Yücel Milli Eğitim Bakanlığı’ndan, Köy Enstitüleri’ni kuran İsmail Hakkı Tonguç da İlköğretim Genel Müdürlüğü’nden alınmıştı.)

        Şemsettin Günaltay ve Ahmet Hamdi Akseki, 2. Meşrutiyet döneminin hızlı iki İslamcısıydı. Günaltay döneminde müfredata din dersleri konuldu. İki ilahiyat fakültesi açıldı. Tekke ve zaviyelerin tekrar açılması izni partinin 7. kurultayında karar altına alındı.

        Daha sonra binlerce kişinin hapishanelerde çürümesine, işkence görmesine neden olan meşhur 141, 142 ve 163. maddeler TCK’ya eklendi. Nâzım Hikmet ve Kemal Tahir gibi solcu şair ve yazarlar içeride çürümeye terk edilmişti. Aziz Nesin’in Marko Paşa Dergisi, adını onlarca kez değiştirdiği halde her defasında yasaklandı. Ve en önemlisi, bugünlerde kitapları tekrar en çok satanlar listesine girmiş olan yazar Sabahattin Ali, Bulgaristan sınırında kafası kalasla parçalanarak öldürüldü. Pertev Nail Boratav, Behice Boran, Niyazi Berkes gibi solcu öğretim üyeleri üniversiteden atıldı. Köy enstitülerinde birlikte okuyan kızlarla erkekler birbirinden ayrıldı, bir süre sonra da enstitüler işlevsizleştirildi, 1955 yılında da DP onları tamamen kapatarak öğretmen liselerine çevirdi.

        CHP, DP’nin önüne geçmek için “dine sarılıp” “komünistlere, muhaliflerine kan kustururken”, DP var gücüyle “laikliği” savunmaya başladı.

        Öyle ki, DP’nin yayın organı “Zafer” Gazetesi’nin başyazarı Mümtaz Faik Fenik 10 Ocak 1950 tarihli, “En büyük tehlike” başlıklı yazısında, “CHP’nin laikliğe aykırı hareket ettiğini” bile yazdı. Celal Bayar da Bursa’da yaptığı konuşmada, iktidara geldiklerinde “şeriatı yaşatmayacaklarını” kesin bir dille belirtti. CHP, Bayar’ın bu sözlerini manşet yapan dönemin İslamcı dergisi Sebilürreşad’ın binlerce nüshasını satın alarak yurdun dört bir yanına dağıttı. Amacı, DP’nin “din karşıtı” olduğunu “dindar halka” şikâyet etmekti.

        1950 yılından itibaren iktidarı kaybeden CHP, günümüze kadar birkaç kısa dönemi saymazsak, uzun süreli olarak bir daha tek başına iktidara gelemedi.

        Onun da “iteklemesiyle” yapılan 1960 askeri darbesinden günümüze kadar CHP’nin tarihi, kurduğu cumhuriyetin yönetimine tekrar sahip olma tarihidir bir bakıma. Bütün “arayışı” bunun üzerine kuruludur.

        Ecevit ona “solcu” bir kimlik ararken “gına geldi”, vazgeçti, gitti kendi partisini kurdu.

        O gün bugün bu “arayış” hâlâ sürüyor.

        Kuruluşundan bugüne kadar, olağan ve olağanüstü olmak üzere 50’den fazla kurultay topladı. Her kurultay yeni bir “umut”, yeni bir “yol bulma arayışı” olarak lanse edildi.

        Dün toplanan 35. olağan kurultay öncesinde “fabrika ayarlarına dönüş” fikri pek sık dillendirildi. Bir yere “dönmesi” gerektiğiyle ilgili herkes hemfikir. Ancak bu “dönüş” “fabrika ayarlarına” mı olmalı, yoksa “yeniden formatlamak” mı olmalı, buna kendileri karar verecek.

        Zaten 93 yıllık tarihi biraz da bu gelgitin, bu kararsızlığın tarihidir de!

        Diğer Yazılar