Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Artık uluslararası bir havaalanı hüviyetine kavuşmuş olan Diyarbakır Havaalanı’ndan Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Başkenti Erbil’e ilk seferini yapan THY uçağıyla pazar günü akşam üzeri vardık bu şehre.

        Bu ikinci gelişim buraya.

        İlki, yıllar önceydi.

        Bundan 11 yıl önce... Fransız vatandaşı, buralı bir Kürt yönetmen olan Hiner Selim, kendi yurdunda geçen bir hikâyenin filmini yapmış, Cannes Film Festivali’ne katılmış, filmin galasını da kendi ülkesinin başkentinde yapmak istemişti.

        Ünlü Kürt romancı rahmetli Mehmed Uzun, Paris Kürt Enstitüsü Başkanı Kendal Nezan, yayıncı Abdullah Keskin, filmin oyuncuları Belçim Erdoğan ile Nazmi Kırık vardı yanımızda. Heyetimiz kalabalıktı.

        Erbil 11 yıl önce, kalenin etrafında kümelenmiş, ovaya yayılma emareleri gösteren yoksul, kirli, yorgun bir şehirdi. Türk işadamlarının yönü yeni dönmüştü bu şehre. Türkiye yavaş yavaş ilişki kurmaya başlamıştı Irak Kürtleriyle... Habur Sınır Kapısı’nda bir yığın soruyla karşılaştıktan, oradaki görevlilere bir yığın şey anlattıktan sonra “Kürdistan’a Hoş Geldiniz” tabelasını ardımızda bıraktıktan sonra varmıştık buraya.

        Şehir yavaş yavaş sarıyordu yaralarını... Her yerde yeni bir projenin işareti vardı. Küçük Türk markaları köşe başlarında birer dükkân açmış, büyükler henüz buralara bugünkü gibi yerleşmemişti.

        ***

        Aradan geçen süre zarfında köprünün altından çok sular aktı. Bölgede Suriye savaşı çıktı, Irak’ta DAEŞ denilen bir bela türedi. PKK bir ara Türkiye ile barışa bir hayli yaklaştı, sonra tekrar silahlandırdılar, bir “oyalama savaşının” aktörü haline getirdiler kim getirdiyse. DAEŞ aldı başını Paris’e, Brüksel’e kadar gitti. Türkiye birkaç seçim yaşadı. AK Parti güçlendikçe güçlendi. Erdoğan, Başbakanlık’tan Cumhurbaşkanlığı’na geçti. Türkiye hükümetinin başına Arapların da, Kürtlerin de çok iyi tanıdığı, onların diliyle onlara seslenen, onların duygusunu çok iyi bilen, onlarla gülüp onlarla üzülen bir üniversite hocası, Profesör Ahmet Davutoğlu geçti.

        Moskova, Şam, Tahran ve Bağdat yakınlaştı. Eline bir maşa alıp o maşayla Türkiye’de yıllar önce çıkmış ve bir ara küllenmeye yüz tutmuş ateşin küllerini karıştırmaya, közleri tekrar üflemeye ve yangını yeniden büyütmeye başladılar. Şimdi Türkiye’de burada yaşayan Kürtlerin akrabalarının yaşadığı birçok şehir yakılıp yıkılmış halde, bir zamanlar Erbil’in yaşadığı dramı şu anda Diyarbakır ve başka şehirler yaşamakta.

        Yukarıda saydığım dört başkente karşı bu süre içinde iki başkent, Ankara ile Erbil yakınlaştı. Şu anda Türkiye’deki ateşi karıştırmakla meşgul olan maşa, o dört başkenti Kürtlerin müttefiki sayarken, Ankara ile Erbil’i düşman olarak göstermeye çalıştı mazlum Kürtlere.

        Ama bu durum Türklerin ve Kürtlerin umurunda olmadı. Ankara ile Erbil her geçen gün birbirine daha da yaklaştı. Çünkü iki başkent de biliyordu ki, Ortadoğu’nun istikrarı, bölgenin iki büyük halkının kardeşliğinden ve dostluğundan geçiyordu.

        Biz tarihte ilk defa Diyarbakır’dan Erbil’e yapılan bir uçak seferiyle Erbil’e indiğimizde, Erbil hükümetinin Başbakanı Neçirvan Barzani İstanbul’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’yla görüşüyordu.

        Kürtler Türklere, Türkler Kürtlere yaklaşıyor, Türk Hava Yolları da, Diyarbakır’dan Erbil’e gidişi bir saate indiriyordu.

        ***

        Bu kez gördüğüm Erbil, artık başka bir Erbil’dir. On yıl önce Mehmed Uzun’la kederli, hüzünlü hikâyeler eşliğinde sokaklarında dolaştığımız şehir serpilmiş, ovaya yayılmış, kaleyi merkez almış, büyüdükçe büyümüş, trafiği düzene girmiş, güvenliği sağlanmış bir görünümde.

        Bu kez Mehmed Uzun’un yerine edebiyat düşkünü, sohbeti ömre bedel eski Tarım Bakanı Diyarbakırlı Mehdi Eker, arkadaşım tarihçi Mahmut Akyürekli, bir başka dostum Vahdettin İnce vardı yanımda.

        Ama hikâyeler hiç değişmemişti. Bu kez başka bir zamanda, aynı mekânda, geçmiş zamanın değişmeyen mekânlarında geçen benzer hikâyeler anlattık birbirimize.

        Anlattığımız hikâye, bizim hikâyemizdi.

        Bu coğrafyanın, kaderi hüzünle, kederle harmanlanmış iki halkın hikâyesi...

        Türklerin, Kürtlerin kadim hikâyesi...

        O hikâye her geçen gün iki halkın “büyük hikâyesi” haline geliyor.

        Bu yangının sebebi de o...

        Ama yangına rağmen aradaki mesafe her geçen gün biraz daha kısalıyor.

        Pazar gününden itibaren Diyarbakır’la Erbil arasındaki mesafe bir saate indi.

        Sadece bir saate...

        Diğer Yazılar