Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MİLLÎ Eğitim Şûrası’nda Osmanlıca’nın liselerde önce zorunlu ders yapılmasına karar verildi ama sonra vazgeçildi. Osmanlıca, eskiden olduğu gibi seçmeli ders olarak devam edecek...

        Günlerden buyana devam eden tartışmaların zorunlu ders kararının geri alınması ile bitmeyeceği, dersin mecburi hale getirilmesi çalışmalarının da devam edeceği ve meselenin daha uzun müddet gündemde kalacağı belli...

        Bu yüzden ve Osmanlıca’nın okullarda mutlaka öğretilmesi gerektiğini senelerden buyana söyleyip yazmış bir kişi olarak konunun bazı önemli taraflarını maddeler hâlinde sıralayacağım:

        1. Dünya üzerinde kendi diline başka bir isim vermiş, o dili bir önceki devletinin kurucusu olan hanedanın adı ile kullanma garabetini göstermiş bizden başka bir devlet yoktur! İmparatorluk Almanyası’nda yahut Avusturya’sında konuşulan dil “Hohenzollernce” veya “Habsburgça” değil “Almanca”dır... Çarlık zamanı Rusya’sında “Romanofça” değil, “Rusça” konuşulmuştur... Krallık Fransa’sının lisanı da Fransızca’dır, “Orleansca” veya “Bourbonca” demek kimsenin aklına gelmez.

        Biz ise imparatorluk Türkiyesi’nin diline, hanedana nisbetle “Osmanlıca” deriz ama bu dil Türkçe’dir ve “Osmanlıca” diye ayrı bir dil yoktur. Türkiye’de konuşulan dil, meselâ okuduğunuz bu yazı Türkçe’dir ama mâlum yanlış isimlendirmeden hareket edecek olduğunuz takdirde, aynı zamanda Osmanlıca olur!

        GAYRIRESMÎ DİL DEVRİMİ

        2. Osmanlıca derslerinde öğrenciye eski ve yabancı bir dil değil, asırlar boyunca konuşulan ve bugün de konuştuğumuz Türkçe’nin yazımında daha önce kullanılmış olan başka bir yazı öğretilmektedir. Dersin temelinde “yabancı bir dil” değil, “başka bir yazı” vardır. Dolayısı ile “Osmanlıca” sözü de yanlıştır ve bunun yerini geçmişte kullanılan ama şimdi unutulmuş olan “Eski Türkçe” ibâresinin alması lâzımdır.

        3. Cumhuriyetin ilk senelerindeki siyasî havanın ve daha sonraları da ideolojinin tesiri ile millete Osmanlıca’nın Arapça ve Farsça ağırlıklı başka bir dil olduğu, şeklinde yanlış bilgiler verilmiş ve bu kanaat maalesef yerleşmiştir. Osmanlıca yahut Eski Türkçe derslerinin en büyük faydası öğrencinin meselenin aslını öğrenmesi, yani Osmanlıca ile Türkçe’nin aynı diller olduğunu anlamasını sağlayacak olmasıdır.

        4. Harf Devrimi ile Dil Devrimi, farklı kavramlardır. Türkçe’nin fakirleşmesi ve bugünün gençlerinin 150, haydi bilemediniz 200 kelime ile konuşur hâle gelmelerinin sebebi Harf Devrimi değil, resmen vârolmamasına rağmen ideolojik maksatlarla ve şiddetli şekilde yürütülmüş olan Dil Devrimi’dir. Millet bu gereksiz uygulama yüzünden bugün 1950’lerin, 60’ların gazetelerini bile anlamayacak bir dil fukaralığına düşmüştür ve Eski Türkçe derslerinin bir faydası da kelime dağarcığının artışını sağlaması olacaktır.

        5. Osmanlıca yahut Eski Türkçe derslerinde, “gramer” bahsinden mutlaka uzak durulması gerekir. Maksat öğrenciye Refik Halid, Hüseyin Rahmi, Reşad Nuri gibi Türkçe’nin önemli yazarlarının eserleri ile 1900’lerin başındaki gazeteleri orijinallerinden okuyabilme bilgisini vermek ve daha gerilere gitmeyi heveslilere bırakmak olmalı, akademisyenlerin “gramer” merakı işe karıştırılmamalıdır. Zira, derslerde Eski Türkçe, yani eski alfabe ile beraber bir de “Osmanlıca Grameri” öğretilmeye kalkışılacak olunursa, bu iş okulda senelerce yabancı dil diye sadece gereksiz gramer kurallarını öğrenen ama o yabancı dilde doğru dürüst bir cümle kuramayan öğrenciler misâli eski harfleri okuyamayan mezunlar verilir.

        ‘DİL FAŞİZMİ’ MERAKI

        6. Eski harfleri yazmayı öğretmek gereksizdir, bugün o yazıyı okuyabilenin de hatasız şekilde yazması artık imkânsız gibidir ve sadece okumanın öğretilmesi ile yetinilmelidir.

        7. Üniversitelerimizin edebiyat ve tarih bölümü mezunları Eski Türkçe bakımından maalesef kifayetsizdirler ve Eski Türkçe imam-hatiplerde de ciddî şekilde öğretilmemektedir. Ders zorunlu hale getirilecek olursa, öğretmenler birkaç aylık kurstan geçirilmedikleri takdirde bir neticeye varılamaz!

        Ve en önemli husus: Bazı kesimlerin Eski Türkçe’nin bir ucube, “Araplaşma” yahut “geriye gitme” değil; memleketin bin küsur senelik kültürü olduğunu, bu yazıyı öğrenenlerin önünde yepyeni ve geniş bir ufkun açılacağını farketmeleri ve kapıldıkları “dil faşizmi”ni de artık bir tarafa bırakmaları şarttır!

        Diğer Yazılar