Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AHMET Hakan, dün akıl ve idrak dışı bazı konuları dinî bakımdan tartışmaya açıp fetva veren zamâne ulemâsından örnekler veriyor, “Bunların yaptığını Charlie bile yapamaz” diyordu...

        Sözünü ettiği meselelerden tamamının yanlış olduğunu düşünmememe, yani bahsettiği yorumlar arasında doğrularının bulunduğuna da inanmama rağmen, abuk subuk fetvalar hakkında yazdıklarında gayet haklı idi.

        Halkı dinî bakımdan bilgilendirme ve irşâd etme iddiası ile ikrah ettirici bahisleri “dinî mesele” diye gündeme getiren ve “din bilgini”, “İslâm araştırmacısı”, “bilmemne âlimi” gibisinden unvanlar takınıp saçmalayanlar mevcut, hattâ bunların sayıları giderek artıyor.

        Ama aynı işi aksi tarafından yapanlar da var!

        Asırlardan buyana riayet edilmiş bazı kuralların yanlış olduğunu iddia edip “Gerçi öyle biliyorsunuz ama işin aslı öyle değil, böyledir! Falanca işin yapılması, siz yasak zannetseniz de İslamiyet’te günah falan değildir! Feşmekân bahisler eskiden hep yanlış anlaşılmış ve hatalı yorumlanmıştır, dolayısı ile geçmişteki ulemanın söylediklerine bakmayın, benim dediğimi yapın!” diye konuşup gazete sayfalarında ve ekranlarda arz-ı endâm edenlerden bahsediyorum.

        HARAMI FARZA ÇEVİRMEK

        Birkaç örnek vereyim:

        Hazreti biri çıkıyor, “Kur’an, kadınların başlarını örtmelerini emretmez” buyuruyor... Bir diğeri “Ölene dua falan edilmez, vaktinizi boşuna harcamayın” diyor,

        Beriki “Hanımlar ibadetlerini belli günlerinde de yapabilirler, mahzuru yoktur”, “Cihad denen şey din yolunda savaş değil, savaşı önleme politikasıdır”, “Ramazan bir ay değil, sadece bir gündür; dolayısı ile oruç sadece bir gün tutulur” gibisinden Karakuş’u bile kahkahadan devirecek fetvalar veriyor.

        Bu fetvalara geçen gün bir yenisi daha ilâve edildi: Hazreti Muhammed’in resmi çizilebilirmiş ve çizimde yüzünü göstermenin mahzuru yokmuş!

        Dikkat ederseniz, böyle nevzuhur fetvaların hep aynı temelde verilmiş olduklarını görürsünüz: İfrat yahut tefrit çizgisinde! Bir kesim Vehhabîleşmiştir, camilerde değil Peygamber’in, ilk dört Halife’nin ve Hazreti Hasan ile Hüseyin’in isimlerinin yazılı olduğu hat levhalarının bile kaldırılmasını ister, hattâ asırlardan buyana okunan ilâhilerin güftelerini “küfür” sayar... Diğer kesim ise zamâne Martin Luther’i olmuş, haramı farza, farzı da harama çevirme hevesine kapılmıştır.

        Aslında değil, hem de hiç değil ya, bu zevâtın söylediklerinin bazılarının doğru olduğunu kabul edelim...

        1400 SENE CAHİL Mİ KALDIK?

        İşte burada unuttuğumuz çok daha önemli bir husus var: Din bir kaideler manzumesi, yani kurallar bütünüdür ve uygulamada kuralların yanısıra geçmişi asırlar öncesine uzanan geleneklerin yeri de çok önemlidir. Geleneğin temeli, meselâ üzerinde peygamberin yahut din büyüklerinin isimlerinin yazılı olduğu bir hat levhasının camiye veya mescide asılmasının sebebi o isme tapınma değil saygıdır; levhanın eskilerin tâbiri ile “muhabbeti arttırma vesilesi” olmasıdır. İlâhî emir gelenekle biraraya geldiğinde inancın yanısıra “kimlik” hâlini alır ve şimdi kalkıp da “Size şunu sakın haaa yapma diyenler hata etmişlerdi, yasak dediklerini yapmanızda bir mahzur yokur!” gibisinden ahkâm kesenler kafaları karıştırmalarının yanısıra yerleşmiş kimlik ile de oynamaktadırlar.

        İnanırsınız veya inanmazsınız, sadece size aittir ve zamanı geldiğinde sizinle hesap soracak arasında olan bir meseledir...

        Ama, asırlardan buyana devam edegelen itikadı ve gelenekleri değiştirmeye çalışmanın bir başka mânâsı daha vardır: Adamlar “Bu kuralları koymuş olan geçmişin âlimleri aslında öyle dinden falan anlamazlardı. Çoğu cahildi; Kur’an, hadis, vesâireyi bilmezlerdi, dolayısı ile 1400 senedir pekçok şeyi hatalı yorumladılar ve sizlere de yanlış öğrettiler, işin doğrusunu şimdi bizden öğrenin” diyorlar!

        14 asırdan buyana devam eden karanlık bunların sayesinde sona erecekse nûra gel nûraaaaaa!

        Diğer Yazılar