Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen gün bir dostum anlattı:

        Kadıköy’deki işyerine Ramazan’dan birkaç gün önce gayet nazik ve şık iki beyefendi çıkagelmiş: Bir Türk ile mükemmel Türkçe konuşan bir Amerikalı...

        “Biz, Mormonuz, size Mormonluk hakkında bilgi vermek istiyoruz, müsaade eder misiniz?” deyip kartlarını ve çantalarından çıkardıkları birkaç kitabı uzatmışlar...

        Mormonluk, mâlûm, Joseph Smith diye bir adamın Amerika’da 1830’larda kurduğu mezhep ile din arası birşey... Kendi kitapları, kiliseleri, azizleri, vesaireleri var; Joseph Smith’i peygamber kabul ediyorlar, “Vahiy sona ermedi, hâlâ devam ediyor” diyor ve genellikle toplu halde yaşamayı tercih ediyorlar... Türkiye’de de birkaç bin kişilik cemaatleri, mâbedleri ve böyle bir hayli misyonerleri var...

        Çatkapı gelen beyler nazik ama dostum onlardan hem daha nazik; hem dindar, hem de öteki dinler ve mezhepler hakkında hayli malûmatı var... “Buyurunuz, hoş geldiniz” demiş, çay falan ikram etmiş, hoş-beşin ardından, adamlardan önce “Müsaade ederseniz bir-iki şey söyleyeyim” deyip söze başlamış:

        - “Mormonluğun ne olduğunu az-çok biliyorum. Sizde çok evlilik serbest, birkaç hanım birden alabiliyorsunuz” demiş ve sormuş:

        - “Öyle değil mi?”.

        Adamlar memnun, belki de “İyi bir kapıyı çalmışız, işimiz kolay” diye düşünüp tebessümler içerisinde “Evet, doğru!” demişler...

        TERECİYE TERE SATMAK

        Dostum devam etmiş:

        - “Hazreti İsa’yı kabul ediyor ama son peygamberin Joseph Smith olduğunu, en son vahyin ona geldiğine inanıyorsunuz” demiş ve tekrar sormuş:

        - “Öyle değil mi?”.

        Cevap ve tebessümler aynı:

        - “Evet öyle, bravooo!”.

        Dostum, Mormonlar’a Mormonluğu anlatmayı sürdürmüş:

        - “Bakın, ben dinine gayet bağlı bir Müslüman’ım. Bizde de dört kadın almaya müsaade vardır, Hazreti İsa’yı biz de kabul ederiz ama sizler gibi düşünür ve İsa’nın son peygamber olmadığına, vahyin daha sonra bir başka kişiye geldiğine inanırız. Aramızdaki en önemli fark da işte burada, yani son peygamber olarak sizin Joseph Smith’i, bizim Hazreti Muhammed’i kabul etmemiz...”.

        Sonra da, bir teklif yapmış:

        - “İnançlarımız son peygamber haricinde birbirine az-çok benziyor, hattâ çok eşliliğe sizde de, bizde de müsaade var... Dolayısı ile beni Mormon yapmak yerine siz Müslüman olsanız ya! İslamiyet’in gereklerini ben size sevabına öğretirim!”.

        Misyonerler hayli şaşırmış, hattâ “zınk!” diye kalmış, “Kısa bir dua edip gidelim” demişler. Sonra biri Türkçe, öteki İngilizce birşeyler mırıldanmış ve geldikleri gibi gayet nazik şekilde ayrılmışlar...

        SÖZCÜ NE GÜZEL KIVIRIYOR!

        Bu hadise Türkiye’de son senelerde gittikçe yoğunlaşan bir çabanın, yani misyonerlik faaliyetlerinin komik ama ibret verici bir örneğidir... İnancından ayırıp dininden çevirmek maksadıyla böyle daha binlerce ve hattâ onbinlerce boş teşebbüs de hâlâ devam etmektedir.

        Bu faaliyetler beni ürkütmüyor, zira bu topraklarda bin küsur senedir bu dine sağlam şekilde inanarak yaşayanların menfaat yahut uçukluk sebebiyle yolunu terkeden bir-iki kişi haricinde inançlarından vazgeçmeleri zaten mümkün değildir.

        Asıl şaşırdığım, kiliselerin bizi nasıl gördüğünü hâlâ anlayamamamız, Papa Fransuva’nın geçen gün Erivan’da 1915 olaylarından “soykırım” diye bahsetmesine tepki göstermemiz, Papa’nın sözcüsünün “Kutsal peder aslında başka şey söylemek istedi de, diyaloğu kasdetti de, uzlaşmaya işaret etti de” gibisinden rakkase misali kıvır kıvır kıvırmasına bile hiddetlenmemiz...

        Senelerdir devam eden şu diyalog, anlayış, dostluk, vesaire komikliklerini artık bir tarafa bırakalım: İslâmiyet, Hristiyan inancına göre din falan değil, sadece “küfür”dür, hattâ özellikle de Vatikan’ın Hazreti Muhammed hakkında ne düşündüğünü ve eski metinlerde onun hakkında kullandığı sıfatları burada yazmamın imkânı yoktur ve adamlar bizi hâlâ “imana getirilmesi gereken kâfirler” gibi görmektedirler.

        Papa’dan ne yapmasını bekliyoruz ki? Erivan’da kelime-i şehadet getirmesini mi?

        Diğer Yazılar