Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Memleketin15 Temmuz gecesi uğradığı büyük belâdan kurtulmasını sağlayan ve bu uğurda hayatlarından olan şehidlerin isimleri şimdi okullara, mekânlara, caddelere ve otobüs duraklarına veriliyor...

        Memleketin selâmeti için canlarını hiçe sayan kahramanların isimlerini yaşatmak maksadıyla yapılan bu faaliyetin nasıl hayırlı birer vefâ örneği olduğunu söylememe gerek yok!

        Yapılan işler hoş, güzel, ama, şehid isimlerinin sadece mekânlara verilmesi kâfi mi?

        Galiba değil! Zira her önemli hadisenin ardından yaşadığımız ilk coşku ve heves ile bir yerlere o hadisenin kahramanlarının isimlerini veririz ama aradan uzun seneler, bazen de asırlar geçer; olay gerçi hatırlanır ama isimleri mekânlarda yaşayan kahramanların kim oldukları ile belâların defedilmesinde oynadıkları önemli rol unutulur, adları pervasıza kaldırılır ve o yerlere başka isimler verilir.

        İstanbul’da fetihten itibaren devletin bekaası bakımından önemli dönüm noktaları teşkil eden hadiselerde önemli yerleri olan kahramanların adlarını taşıyan mekânların isimlerinin çok sonraları nasıl değiş- tirildiğini gösteren dünya kadar örneği burada sıralamaya kalkacak olsam maalesef bir değil, birkaç sütun az gelir!

        O halde daha başka ne yapmamız gerekir?

        ESKİ VE GÜZEL BİR ÂDET

        Asırlar öncesine uzanan, çok hoş olan güzel bir âdetimizi hatırlayalım: Yaşadığımız önemli olaylar musikiye de aksetmiş, tarihimizin dönüm noktası olan hadiseler seneler ve asırlar sonrasına tarihî kayıtlar, destanlar ve mekânlara verilen isimlerin yanısıra çoğu kendiliğinden ortaya çıkan ağıtlar, türküler, şarkılar; bazıları da devletin teş- viki ile bestelenen eserler, özellikle de marşlar sayesinde unutulmamış, her dâim hatırlanmışlardır.

        Şimdi, asırlar arasında bir nağmeler seyahatine çıkalım:

        “Küffar sanur hüccet almış Eğri’ye” sözleri ile başlayan serhat türküsü, 1596’da Macaristan’daki Eğri Kalesi’nin fethini anlatır, o zamanlardan kalmadır ve hâlâ çalınmaktadır. Dördüncü Murad devrinde Hüsrev Paşa’nın İran Seferi sırasında şehid olan genç yeniçerinin ismi de, “Genç Osman dediğin bir küçük uşak” türkü- sünde yaşamaktadır.

        Balkan Harpleri’nde uğradığımız büyük mağ- lûbiyetin hüzünlü terennümünün çoğu, şimdi gerdan kırıp göbek atarak çalınan Rumeli Türküleri’dir. Gazi Osman Paşa’nın Plevne’de yazdığı destan ise mâlûm: “Tuna Nehri Akmam Diyor”...

        Bugün eski asırlardan kaldığı zannedilen ama neredeyse tamamı 1908 ile 1914 arasında bestelenmiş olan en eski mehter marşları, 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilânından sonra yapılmışlardır ve hem Meşrutiyet, hem de İttihad ve Terakki devrinin hatırasıdırlar. Aslı “Hatırla Margaret” olan, sözleri sonradan değiştirilip romantik bir aşk şarkısı yapılan “Hatırla ey peri” de aynı şekilde İkinci Meşrutiyet günlerinden kalmadır.

        Muş’taki “ahz-ı asker şubesi”nden, yani “askerlik dairesi”nden doğruca Yemen’e gönderilen ve orada şehid düşen gençlerin hatırasına yakılan “Havada bulut yok...” türküsü, bitmek bilmeyen Yemen’deki isyanların terennümüdür. Dünya Savaşı’ndaki ıztı- rapların da birçok terennümü mevcuttur ama bir türkü vardır ki, acıların ifadesinde ilk sırayı işgal eder: Rumî tarih ile 1315 doğumluların, yani 1899’da dünyaya gelmiş delikanlıların cepheye sevkini anlatan Tokat türküsü: “Hey onbeşli onbeşli”...

        Örneklere devam edeyim: Genç Cumhuriyet’in ortak terennümü sonradan maalesef ideolojik didişme vasıtası yaptığımız “Onuncu Yıl Marşı”; 27 Mayıs Darbesi’nin musikisi de Münir Nureddin’in bestelediği ama 12 Eylül sonrasında 27 Mayıs’ın resmî bayram olmaktan çıkartılması üzerine unutulan “Ordu Millet Elele” marşıdır.

        İstiklâl Savaşı’nın başta gelen şiiri ile musikisinin İstiklâl Marşı olduğunu hatırlatmama ise lüzum yok!

        BÖYLE BİR ESER LÂZIM

        15 Temmuz’dan sonra meydanlarda, TV’lerde ve radyolarda hadisenin hemen ardından bestelenmiş, milleti birliğe ve beraberliğe teşvik eden ve darbe teşebbüsünü lânetleyen bazı müzikler çalınıyor...

        Bu besteler her ne kadar birer iyi niyet eseri olurlarsa olsunlar, yaşanan ilk heyecanın neticesinde apar-topar doğmuşlardır ve kalıcı olabilmeleri pek mümkün değildir.

        Dolayısı ile, 15 Temmuz gecesi uğradığımız büyük derdi sonraki nesillere de hatırlatıp milletin asırlarca terennüm etmesini sağlayacak “samimî” bir esere ihtiyacımız var ve böyle bir bestenin nasıl ortaya konacağını düşünmemiz lâzım!

        Diğer Yazılar