Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Amerikan Başkanı Ronald Reagan’a, Washington’da 30 Mart 1981 günü öğleden sonra bir suikast teşebbüsünde bulunuldu...

        Reagan kurşunlara doğrudan hedef olmadı ama seken kurşunlardan biri göğsüne saplandı ve yaşlı olan Başkan’ın hayatı zar-zor kurtarıldı. Saldırıda bir polis ile bir gizli sevis ajanı hafif, Reagan’ın basın sekreteri de ağır yaralandılar.

        Saldırgan, John Hinckley Jr. adında 26 yaşında bir Oklahomalı idi. Sorgusu sırasında tuhaf hareketler ettiği farkedilince muayeneye gönderildi ve sinema oyuncusu Jodie Foster’e saplantı derecesinde âşık, derin depresyon içerisinde bir şizofren, narsist, şizoid ve saldırgan olduğu, hatta Jodie Foster’in dikkatini çekebilmek için önceki başkan Jimmy Carter’ı öldürme plânları hazırladığı ortaya çıktı. Doktorlar cezai ehliyetinin bulunmadığı yolunda rapor verince Başkan’ın hayatına kastetmek ile suçlanmadı ama Washington’da bir akıl hastahanesine kapatıldı.

        Hinckley, hastahanede tam 36 sene kaldı! Kapatılmasından yirmi sene kadar sonra arada bir ama sıkı nezaret altında birkaç saatliğine ailesini ziyaret etmesine izin verildi ve doktorların tedavisinin tamamlanıp normal bir kişilik elde ettiği yolundaki raporları üzerine geçen hafta tımarhaneden taburcu edildi.

        BIRAKILDI AMA SERBEST DEĞİL

        Ama elini-kolunu sallayarak ortalıkta dolaşamayacak... Virginia’da 90 yaşındaki annesinin yanında yaşayacak, haftanın üç günü mecburi çalışma programlarına katılacak, evinden 50 kilometre uzaklaşamayacak, ayda iki defa psikiyatriste muayene olacak ve basına hayatının sonuna kadar hiçbir şekilde konuşamayacak...

        “Adam deli meli ama tımarhanede 36 sene kalmasının sebebi öldürmek istediği kişinin Amerikan Başkanı olması, yoksa sıradan birine saldırsa idi çoktan bırakılırdı” diyebilirsiniz ama mesele öyle değil... Batı dünyası canına kastedilen kişinin başkan yahut sıradan bir kişi olması arasında hiçbir ayırım yapmıyor; bu işe kalkışan deli ise tımarhaneye, aklı başında ise hapishaneye atılıyor ve Hinckley gibi şanslı olmayanların çoğu, senelerce ve bazen de hayatlarının sonuna kadar orada kalıyorlar...

        Meselâ, 1971’de zamanın meşhur oyuncularından Sharon Tate’i öldüren, daha başkalarını da katlettiği düşünüldüğü halde delil bulunamayan ve deli olup olmadığı hâlâ tartışılan Charles Manson, 45 seneden buyana Ohio’da bir hücrede tutuluyor...

        İnsanlara saldıran, toplumu rahatsız edip zarar veren ruh hastaları ile ilgili bu şekildeki uygulama sadece Amerika’da değil, bütün Batı dünyasında aynı! Saldırganı potansiyel tehlike olarak kabul edip tımarhaneye kapatıyor, aklı başına gelene kadar senelerce orada tutuyor, bir türlü düzelmeyeni ise toplumun güvenliğini düşünerek sokağa bırakmıyorlar!

        O KADAR ÇOK HASTA VAR Kİ!

        Bir de bizdeki uygulamaya bakın: Hâkim, otobüsle yolculuk eden hemşireye şort giydiği için tekme savuran adamı kanunun tutuklamaya imkân vermemesinden dolayı mecburen serbest bırakıyor ve saldırgan içeriye savcılığın itirazı ve devletin müdahalesi ile ama başka bir suçtan dolayı atılabiliyor...

        Tekmecinin sözlerine ve hareketlerine baktığınızda adamda bir tuhaflığın mevcut bulunduğunu anlamanız için doktor yahut psikolog olmanıza hiç gerek yok! Hele biraz Cesare Lombrosso’yu, yani kriminolojinin kurucularından olan 19. yüzyılın meşhur adlî tıp profesörünün yazdıklarını okuyup “tipoloji” ile “siret ve suret” meselelerine kafa yordu iseniz kararı zaten veriyor, kanunun tutuklamaya cevaz vermemesi üzerine hayretlere düşüyorsunuz..

        Sultan Abdülhamid’in zamanında âdetmiş: Hükümdarın bazı cülus, yani tahta çıkışı yıldönümlerinde sınırlı af ilân edilir ve affa mazhar olacak mahkûmlar suçlarına değil, tiplerine göre serbest bırakılırmış! Devlet Arşivi’ndeki belgelerden mahkûmların fotoğraflarını tek tek bizzat Sultan Hamid’in incelediğini, görünüşü ve bakışı düzgün olanları bırakıp tipini beğenmediği mahkûmları “Herifin suratında meymenet yok. Çıkarsa başka canlara da kıyar” deyip içeride tuttuğu anlaşılıyor.

        Türkiye’de şu anda şizofreni yahut saldırganlığa sevkedecek daha başka hastalıklarla mâlûl o kadar çok deli var ki! Durup dururken çoluk-çocuğuna, tanıdıklarına yahut komşusuna girişenlerle, elinde bıçakla önüne çıkanı doğrayanlarla ve işte böyle otobüste hemşire tekmeleyenlerle dolu bir toplum olduk! Üstelik, böylelerini özel güvenlikçi bile yapıyoruz!

        Bu tıynettekilerin eylemleri Ceza Kanunu’nda değişiklik yapılarak tutuklama gerektirecek suçlar kapsamına alınmadıkça ve kapatıldıkları hastahaneden bir-iki sene sonra “Aklı başına geldi, düzeldi” raporu ile serbest bırakılmalarının önü alınmadıkça hepimiz tehdit altındayız!

        Diğer Yazılar