Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Doksan küsur senedir “Elimizden çıkmasına engel olamadık, boş yere verdik” diye hayıflandı- ğımız Musul meselesi yeniden gündemde...

        Başika’ya birlik sevketmemizin ardından tartışma yeniden alevlendi ve her işte olduğu gibi bu meselede de bir türlü görüş birliğine varamadık. Gelişmeler karşısında şimdi bir taraf “Tarihî hata, düzeltilecek” derken, karşı taraf “Musul ile ne alâkamız var? Neden maceraya atılıyoruz?” diyor.

        Musul’un bizim için ne olduğu konusuna gelmeden önce, diğer memleketlerdeki benzer tartışmaları bilmemiz gerekir:

        Devletlerin geçmiş senelerde ellerinden çıkmış olmasını bir türlü kabullenemedikleri, unutamadıkları, bugün başka bir devletin sınırları içerisinde bulunmasına rağmen kendilerine ait olduğuna inandıkları ve günün birinde mutlaka elde edeceklerini düşündükleri bazı topraklar vardır.

        ÖRNEKLER O KADAR ÇOK Kİ...

        Meselâ, Makedonya...

        Yunanistan, Makedonlar’ın Slav değil Büyük İskender’in soyundan gelen bir millet, yani Helen oldukları iddiasıyla Makedonya’nın bağımsızlığını tam olarak kabule bir türlü yanaşmıyor. Ama Bulgaristan’ın, Sırbistan’ın ve Arnavutluk’un nüfus ve kültür tartışmaları sebebi ile bu yeni devletin varlığını kabul edememeleri yüzünden bir türlü “Makedonya aslında bana aittir” diyemiyor ve uluslararası alanda bir Makedonya anlaşmazlığı yaşanıyor.

        Hindistan, Pakistan ve Çin tarafından payla- şılmış olan Keşmir bölgesi de böyle... Keşmir’de hem Hindistan, hem de Pakistan hak iddia ediyor. 1947’de ve 1965’te Keşmir yüzünden ardarda iki kanlı savaşa girişmiş olan taraflar bölgenin tamamının kendilerine ait olması gerektiğine inandıkları için sorun hep gündemde kalıyor.

        Geçmişte bir İspanyol sömürgesi olan Batı Sahra’nın durumu da aynı... Fas ile Moritanya bölgenin sahipleri olduklarını iddia ederlerken bağımsızlık isteyen örgütler faaliyetlerine devam ediyorlar. Bölgenin bir kısmında şimdi bağımsız bir devlet var, Sahra’nın bir kısmını Fas elinde tutuyor, Moritanya geri çekilmiş gibi görünüyor ve anlaşmazlık bir türlü son bulmuyor...

        Unutulamayan toprakların tarihteki en güzel örneklerinden biri, Almanya ile Fransa arasındaki Alsas-Loren bölgesidir...

        Bölge geçmişte hep mücadele konusu olmuş, savaşların ardından bir Fransa’ya bir Almanya’ya geçmiş, nihayet İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tekrar Fransa’ya verilmişti. Ama, Almanya’da bugün bölgenin Alman toprağı olduğuna ve günün birinde geri alınacağına inanan hâlâ çok kişi mevcut...

        BİZİM BURALARDAKİ VAZİYET

        Şimdi de Ortadoğu’ya ve Arap dünyasına gelelim:

        Kuveyt, Iraklılar’ın gözünde Irak’ın parçasıdır; onlara göre 19. asırda Midhat Paşa’nın yaptığı ve Kuveyt’i Basra’dan ayıran idarî taksimat geçersizdir! Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i 1990’daki işgal gerekçesi de bu idi ve bugün Irak’ın neredeyse tamamı, Kuveyt’in günün birinde yeniden Bağdat’a bağlanacağına inanır...

        Şam ise, Osmanlı İmparatorluğu zamanında asırlar boyunca Suriye’nin parçası olan Lübnan’ın ayrı bir devlet olmasını hiçbir zaman kabul etmedi ve bu yüzden Beyrut’ta seneler boyu büyükelçilik açmadı!

        Suriye’nin derdi sadece Lübnan mı?

        Hatay’ı unutmayalım!

        Abdülgani Türkmen’in başında bulunduğu Hatay Meclisi’nin 1939’da Türkiye’ye katılma kararı almasından sonra Hatay’ın vilâyetimiz olmasını bir türlü kabullenemeyen Suriye, haritalarında bölgeyi kendi sınırları içerisinde göstermeye devam etti. İskenderun Sancağı’nın tekrar Suriye’ye dönebilmesi için bundan 80 sene kadar önce kurulan nostaljik teşkilâtlardan bazıları faaliyetlerini bugün de devam ettiriyorlar...

        Musul da bizim için işte “unutulmayan” bir topraktır...

        Bundan 15-20 sene öncesine kadar Musul ile beraber bir başka unutulmayan toprağımız daha vardı: Türkmen diyârı Kerkük! Ama Kerkük’ün ismi her nedense zamanla pek telâffuz edilmez oldu ama Musul hiç unutulmadı...

        Dolayısı ile “Musul’u işgal mi edeceğiz? Orayı bize bırakırlar mı? Ortadoğu’da başka bataklara mı saplanacağız?” gibisinden sözler gereksizdir, zira dünya üzerinde böyle hayalleri bulunmayan hiçbir devlet yoktur!

        Diğer Yazılar